Salı

 

Bir dostum anlattı, Ankara otelleri doluymuş, ülkenin her yerinden insanlar akın akın başkente geliyor ve milletvekillerini, bakanları, büyük bürokratları ziyaret ederek birtakım menfaatler talep ediyormuş.

– Efendim bendeniz taaa Kalû belâ’dan beri partimizin su katılmadık taraftarıyım…

Böylelerine verilecek cevap şudur:

-Allah belânı versin!

Milletvekilleri, bakanlar, yüksek bürokratlar ziyaretçi akınından işlerine bakamaz vaziyetteymiş.

-Efendim üç çocuğum var, maaşım az, maaşıma zam yapılmasını yüksek emir ve tensiplerinize arz ederim…

– Geçmiş iktidar zamanında zulme uğradım, hiçbir ihale alamadım. Çok şükür partimiz iktidara geldi, yüksek tavassutunuzla birkaç yağlı ihalecik için rahatsız ediyorum…

-Oğlum askerden geldi, aylardır işsizdir, malum-ı âlileri biz kemiklerimizin içindeki iliklere kadar partimize bağlıyız. Oğluma danışmanlık gibi bol maaşlı bir memuriyet rica ediyorum…

Ve daha neler neler…

Bu satırları sakın iktidarı yıpratmak için yazdığım sanılmasın. Ne diyorum: Milletvekilleri, bakanlar, büyük bürokratlar, parti ileri gelenleri asıl işlerine ve vazifelerine bakamıyormuş, ziyaretçi akınından bunalmış durumdaymışlar diyorum. Namuslu, vatanperver, haram yemez, emanete hıyanet etmez iktidar mensuplarını tenzih ediyorum. Benim hedef aldıklarım yiyici, götürücü, emanete hıyanet edici, hortumlayıcı, bütçe soyguncusu, eş dost kayırıcı, partizanca tayinler yapılmasını isteyen haşarattır, yamuklardır, mel’unlardır.

Nerede para var, menfaat var bilcümle haşarat oradadır. Haşaratın çeşitleri çoktur. Kara haşarat, kırmızı haşarat, yeşil haşarat, mavi haşarat, sarı haşarat… Devletin, belediyelerin bütçeleri bal ve reçel kazanlarına benzer, bilumum haşarat onları tavaf eder.

Haşaratın menfaat için yapmayacakları kötülük, yemeyecekleri halt yoktur.

Şu zaman için söylemiyorum, yakın tarihi kasd ediyorum. Vakıf mallarını yemek, yağma etmek için ne dolaplar döndürülmüştür bu ülkede. Ecdadımızın hayırlı işler ve hizmetler için vakfetmiş olduğu hadsiz hesapsız vakıf araziler, binalar bin türlü dalavere ile satılmış, kapanın elinde kalmıştır.

1968’de Ankara’da birkaç yüz tirajlı İngilizce haftalık bir gazete çıkıyordu. Satılık vakıf mallarının ilanları genellikle o gazeteye verilirdi. Niçin? Gören, okuyan olmasın da, malı birileri ucuza kapatsın…

Yine yakın tarihimizde bazı ihale ilanları naylon gazetelere verilmiştir. Naylon gazete ne demektir? Resmî ilan almak için çıkan, gerçek satışı olmayan gazetedir. Günde birkaç yüz nüsha basar, derlemeye, emniyete onbeş nüsha kadar verilir, o kadar.

AKP iktidarının Vakıf malları konusunda çok hassas davranacağını, ecdadımızın vakfetmiş olduğu bina ve arazileri yağmacılara peşkeş çekmeyeceğine inanıyorum. Ancak şu husus da bilinmelidir ki, gizli bir haydut ve haşarat şebekesi vakıf mallarına göz dikmiştir, planlar ve hesaplar yapmaktadır, bunlara fırsat verilmemelidir. Vakıf mallarına hıyanet edenler Allah’ın, meleklerin, insanların lanetini hakkederler. Böyle bir lanete mâruz kalan kişinin dünyası da, ahireti de mahvolur.

Namuslu, haysiyetli, dürüst, şerefli, vatansever, ahlâklı, faziletli müteahhidleri tenzih ederim ama o sahaya da hayli haşarat girmiş bulunuyor. Dönen dolapları iyi bilen birisi çıksa da, dört beş yüz sayfalık bir kitap yazsa, “Türkiye’de İhale Dolapları” adıyla…Büyük hizmet etmiş olur.Yakın tarihimizde ihale konusunda akıl almaz namussuzluklar ve hırsızlıklar yapılmıştır. Devlet ve belediye ihalesi ne demektir?Halk için, ülke için birtakım işler yaptırılacaktır; bunların hem iyi, hem ucuz yaptırılması istenmektedir. Teoride böyledir ama pratikte akıl almaz pislikler görülüyor. Bugün oluyor demiyorum, yakın tarihte ihaleler konusundaki bazı rivayet ve söylentiler şunlardır:

-Bir kere, ihale miktarının onda biri birilerine komisyon olarak verilmiştir. Bastır komisyonu al ihaleyi…

-İhaleleri “bizden” olanların alabilmesi için, bizden olmayanların önüne bir yığın engel konulmuştur.

-Meselâ bir trilyona yapılacak iş, iki trilyona yaptırılmıştır.

-Bir takım haşarat yakınları adına uyduruk, paravan şirketler ve firmalar kurarak ihaleleri alıp büyük paralar vurmuştur.

İsviçre’de, Norveç’te, Finlandiya’da, Almanya’da, Avusturya’da böyle dolaplar dönüyor mu? Elbette dönmüyor. İstisnaî olarak kanunsuz bir iş yapılacak olsa medya üzerine gidiyor, kanunlar işletiliyor ve suçlular şiddetli bir şekilde cezalandırılıyor. Finlandiya dünyada kokuşmanın en az olduğu ülkedir, ahlâk notu 10 üzerine 9 küsurdur. Türkiye ise kokuşma ve ahlâk konusunda liste sonudur, notu 3 küsurdur.

Yiyiciler, hortumlayıcılar, hırsızlar, bütçe talancıları bu işi ihtiyaçtan mı yapıyor? Ne münasebet! Onlar saray gibi meskenlerde oturur, en lüks Limuzin arabalarla gezer, en pahalı restoranlarda sığır gibi yer içerler. Paraya para demezler.

Müslümanlık imanın şartları, İslâm’ın şartları ile bitmez. Dinimizin ahlâk-aksiyonla ilgili temel prensipleri, farzları da bulunmaktadır. Bunların başında da şunlar gelir:

1. İstikamet yani dürüstlük, doğruluk.

2. Emanetlere riayet etmek, hıyanet etmemek. (Memuriyetleri, makamları, mevkileri, işleri ehil olanlara vermek, ehil olmayanlara vermemek.) Emanetleri ehil olmayan particilere, arkadaşlarına, akrabasına, hemşehrilerine, eşine dostuna veren haindir. Vatan hainidir, din hainidir.

3. Haram yememek.

4. Yalan söylememek, halkı aldatmamak.

5. Beytülmali (Yani devletin, milletin, ülkenin hazinesini, gelirlerini) israf etmemek, haksız şekilde harcamamak.

6. Rüşvet ve komisyon almamak. Peygamberimiz “Rüşvet alan da, veren de ateştedir” buyurmuşlardır.

AKP iktidarının işi gerçekten zordur. Çünkü bizde halkın bir kısmı da bozulmuştur. Milyonlarca insanımız ticaret, üretim, sanayi işlerine arka çevirmiş; gelirini devletten temin etmek yollarına girmiştir. Onlarla başedebilmek zordur, çok zordur. 16 Nisan 2003