Salı

 

İstanbul’a yüz kilometre kadar uzakta, kışın nüfusu az, yazın fazla şirin bir sayfiye şehri… Büyük şehir ile bu ilçe arasındaki yolun yarısında güzel, mamur bir köy vardı. Son on sene içerisinde bu köy şehirleşti, azmanlaştı; dağları, tepeleri, dereleri, yamaçları lüks villalarla doldu. Yüce Divanlık bir politikacının bir yeğeni burada çeşitli spekülasyonlar yapmış, hayli para vurmuş. Bundan birkaç yıl önce bir gazetede okumuştum, yeğen beyin banka hesaplarında yedi milyon dolar varmış. Maşallah köy başkanlığının geliri pek bolmuş!..

Ülkemizi, devletimizi, halkımızı çökerten büyük fenalıklardan biri de, arazi, yapılaşma rant ve spekülasyonlarıdır.

Orman arazileriyle ilgili olarak son çıkartılan kanun ileride çok olumsuzluklara, çok vurgunlara, çok rantlara sebep olacaktır.

Birtakım adamlar ve aileler son on yıl içinde banka soygunları ile kırk milyar dolar götürmüşler. Bu büyük hortumlamanın faturasını devlet ve millet ödedi.

Bir yandan yolsuzlukların, hortumlamaların, haram rantların önüne geçeceğiz diyoruz, öbür yandan vurguna, ranta, spekülasyona son derece müsait birtakım değişiklikler yapmaya kalkıyoruz.

Ülkemizin nüfusu yetmiş milyondur. Bu yetmiş milyonun en az yirmi milyonu İstanbul’da ve çevresinde toplanmıştır. Nüfus dağılımı bakımından son derece sağlıksız, çarpık, dengesiz bir tablo karşısındayız. Bizim coğrafyamız Libya, Suudi Arabistan, Sibirya gibi insanların oturmasına, yerleşimine müsait olmayan bir yapıda değildir. Eskiden Türkiye nüfusu, Türkiye arazisi üzerinde ahenkli bir şekilde yaşıyordu. 1950’lerden sonra sanayileşme başladı; bu sanayileşmeye kötü idare, popülizm, kokuşma ve daha bir sürü fenalık eklendi ve birkaç büyük şehir çok sağlıksız şekilde büyüdü. Ülkemizin nice verimli toprakları terk edildi, ekilmez biçilmez oldu. İnsanın aklına şu sual geliyor:

– Acaba ülkemizin bazı bölgeleri, ileride buralara birtakım “nüfuslar” yerleştirmek için mi boşaltılıyor? Ben uzman değilim, istihbaratçılar, strateji mütehassısları buyursunlar cevap versinler.

Bundan birkaç sene önce Batı Karadeniz Bölgesi’nde bir sahil şehrine gitmiştim. Köylerde yeterli nüfus kalmadığı için, orman kenarındaki tarlalar ekilip biçilmemiş; iklim yağışlı olduğu için buraları birkaç sene içinde çalılık, ormanlık hale dönüşmüş. Hattâ Orman İdaresi bunları sahiplerinden geri almak için dâvalar açmış.

Dini imanı para olan, zengin olmak için her haltı yemeye hazır bulunan birtakım canavarlar arazi ve yapılaşma rantıyla, yekûn olarak milyarlarca dolar vurma peşindedir. Bütün vatansever vatandaşların dikkatlerini bu konu üzerine çekmek istiyorum.

İstanbul büyüyeceği kadar büyümüştür, bundan daha fazla büyümesine imkân tanınmamalı, izin verilmemelidir. Para ve zenginlik hırsıyla kudurmuşçasına hareket eden kimseler hangi inanca, hangi ideolojiye bağlı olurlarsa olsunlar vatan hâini, alçak, sefil mahluklardır.

Ben Müslüman bir vatandaşım, Müslümanlar benim din ve iman kardeşlerimdir. Ancak Müslüman geçinen bir kimse pisliğe, kokuşmaya, haram kazançlara, münker işlere bulaşırsa onu şiddetle yererim. Nitekim yıllardan beri özeleştiri yapmaktayım; ancak ne savcıyım, ne hakimim, ne de celladım. Binaenaleyh isim veremem; tenkitlerim anonim tenkitlerdir.

Türkçü ve Milliyetçi aydınlarımız da kendi içlerindeki samimiyetsiz rantçılarla mücadele etmeli, onları dışlamalı, safları haricine çıkartmalıdır. Aynı işi sağcılar, solcular, Kemalistler de yapmalıdır.

Geçenlerde faili meçhul bir cinayete kurban giden Necib Hablemitoğlu birtakım rantçıların aleyhine çalıştığı için öldürülmüştür, bu konuyu daha fazla kurcalamak istemem.

Otomobilinin kontakt anahtarını çevirince havaya uçan, vücudu bin parça olarak can veren gazeteci Uğur Mumcu da rantçılar tarafından temizlenmiştir.

5 Ekim 2003 tarihli Radikal’de Neşe Düzel’in Avni Özgürel ile yapmış olduğu röportajda Türkiye’deki korkunç, dehşet verici, akılları durdurucu rantçılığa bir miktar ışık tutulmuştur. Abdullah Öcalan Avni Özgürel’e ne demiş? “Avni Bey, bu savaşı (PKK savaşını kastediyor) bitireni bitirirler…” Niçin bitirirler? Çünkü bu savaş birtakım kimselere ve zümrelere milyarlarca dolar kazandırmıştır.

Adı geçen röportaj yayınlandığı zaman Türkiye’nin ayağa kalkması, büyük bir heyecan fırtınası esmesi, yer yerinden oynaması gerekirdi; maalesef hiçbir tepki olmadı. Sersemletilmiş, afyonlanmış, heyecansız, şartlı refleksli, robotlaşmış, zombileştirilmiş bir toplum haline gelmişiz.

Akıllı, vatansever, ehliyetli idarecilere sahip ülkeler sanayi, tarım, hayvancılık, ihracat, ticaret, çeşitli hizmetler yoluyla zengin oluyorlar. Kötü idarecilere sahip olan ve kötü idare edilen ülkelerde ise, rant, kokuşma, talan, soygun, hortumlama var.

“Birtakım laflar geveliyorsun, birşeyler söylemek istiyorsun ama açık konuşmuyorsun… Be adam açık konuş, kimleri kastediyorsun, ne demek istiyorsun?..” diyenler çıkabilir. Yazabileceğim, konuşabileceğim kadar açıklamada bulunabilirim, ben canımı sokakta bulmadım. Toplumda tepki, heyecan, hakkını ve haysiyetini koruma azmi ve iradesi olmalı ki, ben de daha fazla yazayım.

Kötü idare ve rantçılık yüzünden bazı şehirlerimizin hallerine bakınız. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, Mersin… Bir şehir, istiabından (alabileceğinden) daha fazla nüfusla doldurulursa, orda bir yığın sosyal, kültürel, siyasî, iktisadî, insanî kriz meydana gelir. Böyle şeyler rantçıların, popülistlerin ehliyetsizlerin, tek kelime ile kötülerin umurunda mı?

Ormanları, çalılıkları, tarlaları, bahçeleri parselleyip parselleyip satacaklar ve milyon dolarlarına milyon dolarlar katacaklar. Bunlar ne ham hayalli adamlardır. Bilmiyorlar ki, haramla gelen elde kalmaz, bereketli ve feyizli olmaz, bir sürü felâkete, âfete, fâciaya davetiye çıkartır. Haram para, haram kazanç, haram zenginlik cehennem ateşidir. Sadece elde edene değil, çoluğuna çocuğuna, ülkesine, devletine, halkına da gazab ve azab getirir. Tarih bu konuda ibretli örneklerle doludur.

Sodom Gomore, Ad Semud, Roma Bizans durup dururken batmadılar…

Harama karşı olanlar, haram para ve servet elde etmeyenler, haram yiyicilere tepki göstermezler, engel olmazlarsa o ülkenin başına genel bir felaket ve musibet gelir; kurunun yanında yaşlar da yanar. 17 Aralık 2003