Arivistlerin Hıyaneti
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Pazartesi
Bazı insanlarda dünyevî yüksek mertebelere çıkmak, ün ve alkış kazanmak, zengin olmak hırsı vardır. Ancak onların kişilikleri, kültürleri, ahlâk ve karakterleri, faziletleri ve ehliyetleri bunlar için yeterli değildir.Lakin bu gibi kimseler hadlerini bilmezler ve her ne pahasına olursa olsun yükselmek, ünlenmek, baş olmak isterler. Bu gibi kimselere Batı kültüründe arivist denir. Arivistler her toplumda bulunmakla birlikte geri kalmış, kültürü yozlaşmış üçüncü dünya ülkelerinde daha fazla görülür.
Arivist neler yapar: Şahsî menfaati, ikbali, nüfuzu, prestiji için bol bol yalan söyler, halkı aldatır… Yine bol bol vaad eder, söz verir ve bunları yerine getirmez. Zaten o, yerine getirmek için vaad etmez, arzularına nâil olmak için söz verir…
Türkiye 1908’den, şu mâhut, mâlum, meş’um, uğursuz ikinci Meşrutiyet hareketinden bu yana nice arivistin hıyanet, darbe, zarar ve ziyanına mâruz kalmıştır.
Türk devletine, Türkiye Cumhuriyetine en büyük kötülüğü arivistler yapmıştır ve yapmaktadır.
Ahlâklı, faziletli, bilge, vatansever bir politikacı, hangi inanç ve görüşe bağlı olursa olsun; devletine, halkına, ülkesine zarar vermekten kesinlikle kaçınır. Onun için birinci prensip şudur:
– Kendi şahsî çıkarların; ülkenin , devletin, milletin çıkarları ile çatıştığı zaman, kendininkileri değil Türkiye’nin çıkarlarını ön planda tutacaksın ve şahsen zarar görsen bile memleketine zarar vermeyeceksin.
1959’da, 1960 baharında Adnan Menderes’in önünde iki yol vardı.
1. Ya İstifa edecek, iktidardan çekilecek, yeni seçimlere gidilmesini sağlayarak ülke siyasetindeki gerginliği azaltacak, yaklaşan darbeyi önleyecek. Yahut da:
2. “Ben kendime sabık (eski) başvekil (başbakan) dedirtmeyeceğim…” diyerek yanlış siyasetinde devam edecekti.
Onun şahsî hırsları ile ülkesinin âli (yüce) menfaatleri uyumsuzluk içindeydi. Yazık ki, yanlış yolu seçti, gerginlik arttı ve sonunda 27 Mayıs 1960 ihtilali oldu. O hareket bir ihtilal miydi, bir darbe miydi?.. Bunu tarihçiler yazacaktır. İster ihtilal, ister darbe olsun, her iki halde de gayr-i meşru idi. Çünkü Adnan Menderes ülkenin, serbest seçimlerle işbaşına gelmiş meşru başbakanıydı. 27 Mayıs darbesi Türkiye’deki her şeyi altüst etmiş, demokrasinin ve hukukun canına okumuş ve ülkenin ve devletin kırk yılı geçen bir zamandan beri boğuştuğu ağır krizlere yol açmıştır.
Demokrasiyi, hukukun üstünlüğü ilkesini, evrensel insan haklarını benimsemiş medenî Batı ülkelerinde haysiyetli politikacılar, herhangi bir skandal veya başarısızlıkta hemen istifa ederler, bulundukları makamı bırakırlar. Bizde tam tersinedir. İktidar koltuğu sanki yapışkandır. Meret politikacılar bir türlü kalkmazlar. İsterse memleket batsın, halk perişan olsun, devlet sarsılsın; onlar için önemli olan kendi şahsî çıkarları, siyasî nüfuzları ve ikballeridir.
Yükseklere çıkmak için bazı arivistler neler yapmıştır?
Türkiye’nin menfaatleri Ortadoğu’nun İslâm ülkeleriyle dost olmak, onlarla iktisadî, ticarî, turistik, kültürel ilişkileri geliştirmektedir. Ama arivistler, Amerika’nın ve uluslararası siyonizmin teşvikleriyle tam tersi yolu seçmişler ve Arap ve İslâm dünyasına sırt çevirerek İsrail’in dümen suyuna girmişlerdir.Bin türlü sıkıntı, zorluk içinde bunalan ülkemizin milyarlarca doları, çeşitli bahanelerle İsrail’e akıtılmaktadır. Bunda Türkiye’nin bir menfaati yoktur ama bazı arivist politikacıların çok çıkarı vardır.
Amerika bize, savaşta ona yardakçılık edersek yirmi küsur milyar dolar verecekmiş… Ben eminim ki, Irak ve İran ile anlaşsak, onlar bize bu miktardan çok daha fazla menfaat temin edeceklerdir. Hem de savaşsız…
Bir ülke, bir devlet, bir millet politikacılarını, büyük bürokratlarını, kalbürüstü sorumlularını arivist olmayan, ehil ve layık, gerçekten vatansever, faziletli kimselerden seçemiyorsa bahtına ağlamaktan başka bir şey yapmasın.
Tek kelime ile ifade etmek gerekirse arivist, vasıflı olmayan kimsedir. Vasıf ne mi demektir? Vasıf kavramının şerhini yapmak gerekirse bin sayfada bile özetlenemez. Vasfın şümulü içine giren birkaç hasleti ve fazileti sıralayayım: Kültür, irfan, hikmet (bilgelik), ahlâk, yüksek karakter, ehliyet, liyakat, istikamet (doğruluk, dürüstlük), feragat, fedakarlık, mürüvvet, fütüvvet, izzet-i nefis, sözünün eri olmak, gizlenmesi zaruri olmayan bütün konularda açıklık ve samimiyet, kendi aleyhinde de olsa, hakkaniyet, haddini bilmek, vazife şuuru, mes’uliyet, haram-yemezlik, açık ve samimi şekilde mal beyanında bulunmak, kirli servete ve paraya sahip olmamak…
Haysiyetli politikacı, ille de iktidar olmak için yabancı güçlerle işbirliği yapmaz. O, devletinin, ülkesinin, milletinin aleyhine olarak iktidar tahtına oturmaktansa zindanda sürünmeyi yeğler.
Politikacı olmak kolaydır. Vasıflı, ehliyetli, faziletli politikacı olmak çok zordur. Cenab Şehabeddin’in şu cümlesi ne kadar hikmetli ve düşündürücüdür: “Yüksek tepelerde hem kartala, hem yılana rastlanır. Biri uçarak, diğeri sürünerek çıkmıştır…” 11 Mart 2003