Pazar

 

Birinci Madde:

İslâmî hizmet, vazife ve faaliyetler, boş zamanlarda yapılan hobiler, eğlenceler gibi yapılmayacaktır. Müslümanın birinci ve ana vazifesi, ehliyeti varsa doğrudan doğruya, ehliyeti yoksa yapanları desteklemek, onlara yardımcı olmak suretiyle dolaylı şekilde olanca gücüyle hizmet etmektir.

İkinci Madde:

Aslî ve ana İslâmî hizmetler şunlardır: İslâm’ı henüz kabul etmemiş, hidayete ermemiş insanları en güzel, en uygun, en münasib şekilde imana çağırmak. İman etmiş olan Müslümanların itikadlarının (inançlara ait bilgilerinin) sahih ve düzgün olması için çalışmak. Halka ilmihal bilgilerini, kendilerine yetecek ve kendilerini kurtaracak miktarda öğretmek. Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmak (iyiliği desteklemek ve kötülüğü kösteklemek). Bütün kötülüklerin anası olan nesf-i emmâre ile mücadele etmek; Müslümanların nefislerini temizlemeleri ve kontrol etmelerini sağlamak için gereken bütün propagandaları ve faaliyetleri yapmak. “İslâm barışının” kurulması için çalışmak.

Üçüncü Madde:

Şunlar İslâmî faaliyet değildir: Mimarî kıymeti olmayan çirkin ve zevksiz cami binaları yapmak. Sanat ve estetik kurallarına aykırı, füze gibi uzun, iki üç şerefeli minareler dikmek. Akustik kurallarına aykırı olarak, ses kirliliğine sebebiyet veren hoparlör tesisatı kurmak. Camilere kalorifer yaptırmak. Camilere klima cihazı koymak. Cami personeli için lojman (meşruta) inşa ettirmek ve bunlara benzer işler.

Dördüncü Madde:

İslâm dininde, Hıristiyanlıkta ve Hinduizmde olduğu gibi ruhban sınıfı, Brehmenler kastı yoktur. Ancak Kur’ân-ı Kerîm’de “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyurulmaktadır. Toplumu bilgilendirecek, müjdeleyecek, uyaracak ehliyetli, liyakatli, icazetli, gerçek din bilginlerine mutlaka ihtiyaç vardır. Bunları yetiştirmek Müslümanların temel vazifelerindendir, bir farz-ı kifâye mahiyetindedir; bu farz toptan terk edilirse bütün ümmet sorumlu ve günahkâr olur.

Beşinci Madde:

Müslümanların, vasıflı Müslüman yetiştirmek için var güçleriyle, bütün imkânlarıyla gece gündüz hummalı bir faaliyet içinde bulunmaları gerekir. İslâm dünyası vasıflı Müslümanlarla yükselir, izzet bulur, necat ve felâha erişir. Vasıflı Müslüman, güçlü Müslüman demektir. Hadis-i şerifte “Güçlü Müslüman, zayıf Müslümandan hayırlıdır” buyurulmaktadır. Güç ne demektir? İlim, irfan, kültür, ahlâk, fazilet, bilgelik, güzellik, hayırseverlik demektir.

Altıncı Madde:

İslâm’ın müjde ve uyarı boyutları vardır. Müslümanlar toplumun her kesimini devamlı olarak, ancak bıktırmamak şartıyla hem müjdelemekle, hem de uyarıp korkutmakla vazifelidirler. Sadece müjdelemek, yahut sadece uyarmak ve korkutmak olmaz, ikisi birden olacaktır. Bu müjdeleme ve korkutma hizmetlerini halk tabanı bizzat kendisi yapamaz. Alim, arif, bilge, yüksek kültürlü, yüksek ahlâklı, firaset (keskin zekâ) sahibi seçkin Müslüman kurmayların bu hizmeti, belli bir plan program dahilinde yürütmeleri gerekir. Halk onları destekler.

Yedinci Madde:

İslâm dininin amelî (eylemle, aksiyonla ilgili) emir ve ibadetlerinin birincisi, beş vakit namazdır. Müslümanların namaz kılması için propaganda yapmak, halka bu konuda öğüt vermek İslâmî hizmet ve faaliyetlerin ana maddelerindendir. Beş vakit namaz emri ve farizası, kıyamet kopuncaya kadar devam edecektir. Bazı kimselerin “Biz yakîn mertebesine vasıl olduk, bizden abdest namaz sâkıt olmuştur…” gibi sözleri şeytanî kuruntulardan ve hezeyanlardan ibarettir. İnsanların en büyüğü, en faziletlisi olan Rasulullah ölünceye kadar namaz kılmıştır. Kur’ân’da namazın dosdoğru kılınmasını kesin ve muhkem şekilde emreden elliden fazla ayet bulunmaktadır. Yine bu konuda yüzlerce sahih hadis vardır. Ondört asırdan beri ulema bu konuda çok güçlü, çok sağlam bir icmaa varmıştır. Binaenaleyh Müslümanların beş vakit namazı kılmaları, kılınması için yoğun propaganda yapmaları gerekmektedir.

Sekizinci Madde:

Dinimiz ve Şeriatımız, beş vakit namazların farzlarının hür ve mukîm erkekler tarafından cemaatle kılınmasını kesin şekilde emretmektedir. Cemaate katılıp katılmamak Müslümanın keyfine, ihtiyarına (arzusuna, tercihine, seçimine) bırakılmış bir şey değildir. Vakanüvist Lütfi tarihinde okumuştum: Sultan II. Mahmud bir irade ile Osmanlı mülkündeki bütün Müslümanların beş vakit namazı cemaatle kılmalarını emretmiş, doğrusu budur. Binaenaleyh ümmet-i Muhammed’in sorumlu şahsiyetleri; Şeyhler, Hocalar, Hoca Efendiler, Üstadlar, Ağabeyler, Hazretler kendilerine tâbi olan müminleri namaz kılmaları, cemaate devam etmeleri hususunda uyarmakla vazifelidir. Bu vazife hiçbir bahane ve kuruntu ile savsaklanamaz, terk edilemez. Savsaklayan ve terk eden olursa bu ümmetin vebali onun üzerine olacaktır. Çünkü Hadis-i Şerifte “Bu dünyada on kişiye başkanlık eden bir kimse yoktur ki, ahirette Büyük Mahkeme Huzuruna eli bağlı olarak getirilmesin. Onu ancak adaletle muamele etmiş olması (ve üzerine düşen vazifeleri yerine getirmiş bulunması) kurtarır, bağlarını çözdürür” buyurulmuştur.

Dokuzuncu Madde:

Müslümanların Allah’la olan muamelelerinde ihlâsa son derece dikkat etmeleri gerekmektedir. İhlâs katışıksızlık demektir.Allah için yapılan bütün ibadetlerde, Allah’ın dışında bir niyet, kasıt, yöneliş olmamalıdır. Kimsenin görmediği bir yerde yalnız namaz kılarken paldır küldür, yalap şalap, şişirme namaz kılıyor; insanların arasında onlara gösteriş yapmak, kendisini beğendirmek için tadil-i erkâna riayet ediyor, böyle yapan münafıktır. Müftülük, imamlık, vaizlik, din dersi öğretmenliği gibi bazı dinî hizmetlerin, maaş ve ücretle yapılmasına ruhsat ve fetva verilmiştir. Bunun dışında din, ticarete alet edilemez, mukaddesat bezirgânlığı yapılamaz. Alçaklıkların, şenaatin, ahlâksızlığın en büyüğü din sömürüsü yoluyla dünyalık elde etmek, zengin olmaktır. Böyle yapanlar kadın satanlardan, yol kesenlerden, adam öldürenlerden daha hain ve alçaktır. Müslüman bir toplumun seçkinlerinin din sömürüsünü, mukaddesat bezirgânlığını önlemek, saf Müslümanları bu konuda uyarmak, onların ahlâksız din tacirleri tarafından inek gibi sağılmalarını, kaz gibi yolunmalarını önlemek maksadıyla çalışmaları gerekir. Aksi takdirde İslâm toplumunda fesad baş gösterir, hizmet yerine hezimet üretilir.

Onuncu Madde:

Müslümanların, İslâm düşmanlarından daha vasıflı, daha üstün, daha güçlü olmaları için ne gibi faaliyetler, hizmetler, masraflar yapılması gerekiyorsa, sorumluların bunları hakkıyla yapmaları gerekir. Meselâ çağımızda medya çok büyük bir güç haline gelmiştir. Müslümanların medya sahasında karşıtlarından daha güçlü ve üstün olmaları gerekir. Medya hizmetleri şu veya bu şeyhin prestijini arttırmak, şu veya bu cemaatin taraftarlarını çoğaltmak, şu veya bu din baronunun kâzip şöhretini çoğaltmak, birtakım Müslüman arivisitlerin (ikbal avcısı sürüngenlerin) makam ve mevki kapmasını, zengin olmasını sağlamak için âlet edilmemelidir.

Yukarıda on madde olarak saydığım hizmetler ve hususlar ancak medenî, kültürlü, ahlâklı, faziletli, yüksek seviyeli, yüksek seciyeli, seçkin ve olgun Müslümanlar tarafından yapılabilir. Bu şartlara ve sıfatlara sahip olmayanlar, iyi niyetli de olsalar başarılı olamazlar, hizmetleri mıncıklarlar.

İslâm toplumunun İmam Gazali, Abdülkadir Geylanî, Ahmed er-Rufaî, Şah-ı Nakşibend, İmam Rabbanî, Selâhaddîn Eyyübî, Emir Abdülkadir, İmam Şâmil ve benzerleri gibi ulu şahsiyetlere ihtiyacı vardır. Bunların bir tanesi sıradan insanların milyonlarcasına bedeldir. Bin tekir kedi, bir Bengal kaplanının yerini tutamaz. 10 Mayıs 2004