Asıl Kölelik Şehevî Çıplaklıktır
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 21 Aralık 2018
Zamanımızda teorik ve hukukî olarak kölelik yoktur.
vardır. Hurafelerin, bâtıl itikadların… Bozuk ve çarpık ideolojilerin… Sapık bir hayat sisteminin… Şehvetin… Ahlâk dışı azgınlıkların… Nefsin köleliği… Paranın köleliği…
İslâm’da hür ve mukim erkeklerin farz namazları cemaatle kılmaları gerekir. Musalli bir Müslüman erkek cemaate gitmiyorsa, o
Başka bir deyimle
kabul etmiş olur. Hür Müslüman kadınların tesettüre bürünmeleri gerekir.
İslâm düşmanları ve karşıtları
diye yırtınadursunlar,
Niçin? Genç ve güzel bir hanım, açık saçıksa, yabancı erkeklerin şehevî bakışlarını üzerine çekmiş olur.
Tesettür kadına haysiyet, itibar, güvenlik, asalet, gerçek hürriyet, mânevî asalet kazandırır.
Musevîlik ve Hıristiyanlık bağlarından kopmuş, bazı
Şimdi emekli olmuş çağdaş bir kadın profesörün
şeklinde hezeyanlar savurduğunu işitmiştim.
Genç ve güzel bir kadın plaja gidiyor. Bikini mayo ile onca erkeğin arasında denize giriyor. Orada hem güneş banyosu yapıyor, hem de erkeklerin göz zinası banyosu… Şehvetleri galeyan halinde olan delikanlılar kadına ağızlarının suyu akarak bakıyor. Bu hal hürriyet midir, haysiyet midir?
devletin TC başlıklı
yasal fuhuş yaptırmasına niçin karşı çıkmıyorlar? Benim bir Müslüman olarak açık saçıklığı, seks azgınlıklarını savunmam mümkün müdür?
Onlar çıplaklığı medeniyet, tesettürü gericilik ve çağdışılık olarak gösteriyor.
Tesettür savaşında Müslümanların belini büken,
Tesettür iki zıt cepheden darbe yiyor.
Müslümanlar ilim, irfan, kültür, hikmet, sanat konusunda ilerleyip bir gün İslâm düşmanlarının önüne geçtiği zaman kadın ve kızların çok büyük kısmı kendiliklerinden tesettüre girecektir.
Bir zat ile karşılaştım, “Şevki bey yazılarınızı yirmi beş seneden beri okurum…” dedi.Yirmi beş sene içinde benim adımın
öğrenmemiş!..
12 Mart 1971’den sonra
adlı bir kitap yazmıştı. Bana hayli verip veriştirdiği bu kitapta
şeklinde yazmıştı!..
1970’lerin başlarında
sürgün olarak yaşıyordum. Almanca öğrenmek için bir kursa kaydolmuştum.
Araplar,İranlılar, Fransızlar, Polonya’dan gelmiş mülteciler, Japonlar, Vietnamlılar, Türkler… Öğretmenimiz bir hanımdı.
Türkiye’de şu dört konuda yaygın bir zaaf vardır:
Vatandaş otuz senedir İstanbul’da yaşıyor. Galata köprüsünden binlerce defa geçmiştir. Karşıdaki tepede Süleymaniye camiinin bulunduğunu bilmez. O caminin dört minaresi olduğunu bilmez.
Yine nice İstanbullu Haliç Fener’deki Kırmızı Rum Mektebini Patrikhane zanneder. Millî Eğitimsistemimiz boşuna dönen bir çarktır. Genç nesillere merak, dikkat ve idraki öğretmez.
Çirkin bir bina yapılır, (nâdir istisnalar dışında) kimse rahatsız olmaz. Güzel bir bina yapılır, kimse fark etmez, yapanları tebrik etmez.
Bazen tarihî bir camiye giderim. Mihrabın iki yanındaki o güzelim çinileri matkapla delmişler ve iki berbat, iğrenç, ucuz, rezil Çin malı saat asmışlar. Niçin iki saat? Simetrik olsun diye mi?
Liselerimizde
ve öğretilmiyor. Ne büyük bir eksiklik.
Bu devrin Müslümanları Mimar Sinan’ı bilmiyor, anlamıyor. Bilip anlasalardı, yeni camilerin yüzde doksan dokuzu çirkin ve sanatsız olur muydu?
Avrupa’da
varmış. İsteyenler yüklü paralar ödeyerek katılıyormuş. Bendeniz öğretmen ve mürebbi olsam, talebelerime merak, dikkat, hafıza, idrak dersleri verirdim veya verdirirdim.
Ehliyetli ve uzman hocalar bulunsa ve merak, dikkat, hafıza, idrak kursları açılsa,
Değil paralı,
“Şevki beyciğim, biraz abartmıyor musun?” 25 Kasım 2010