Çarşamba

Şu bizdeki, Amerikalılardan daha Amerikancı yazarlara, aydınlara, çokbilmişlere ibretle bakmak lazım. Hayır ben artık onlara fazla kızmıyorum, hallerini anlamaya çalışıyorum. Niçin bu kadar Amerikancılar, niçin bu kadar İslâm ve Müslüman düşmanılar?

Onların çoğu yabancılaşmış kişilerdir. Türkiye’nin kimliğine, tarihine, kişiliğine, kültürüne, halkına yabancı kimseler. Hüviyet kartlarında “Dini İslâm” yazılmış olmasına aldanmayın sakın, onlar musallâ Müslümanıdır. Yani öldüklerinde cenazeleri cami avlusundaki musallâ taşına konulur, cenaze namazları kılınır ve İslâm kabristanına gömülürler. Başka bir alakaları yoktur.

Bir kısmı zaten iki kimlik taşır. Dıştan Müslüman görünürler, gerçekte ise Yahudiliğin heterodoks bir tarikatı olan Sabataycılığa bağlıdırlar. Hepsi için söylemiyorum ama dönmelerin bir kısmı militan, aşırı, fanatik, saldırgan İslâm düşmanıdır.

Peki bu yabancılaşmış adamlar ve kadınlar Türkiye’yi severler mi? Hepsi için konuşmuyorum ama bir kısmının ne kadar sevdikleri ortadadır. Onlar, bir mandra sahibinin mandrasını ve ineklerini sevdiği kadar bu ülkeyi, bu halkı severler.

Devleti, milleti, ülkeyi soyan, hortumlayan, talan eden adamların vatanseverliği edebiyattan ibarettir. Hırsızlar, eşkıyalar, katiller vatansever olur ama onlar asla olamaz.

Adam veya kadın ateist, inançsız, fakat ülkesinin, halkının dinine imanına saldırmıyor, saygı gösteriyor. Bunlara bir şey dediğim yok. İnanmadıkları halde saygı gösterdikleri için kendilerine teşekkür ederiz.

Bu yabancılaşmış adamlar, vaktiyle Amerika Vietnam’da savaşırken dehşetli ve şiddetli Amerikan düşmanlığı yapıyorlardı. Şimdi çok koyu Amerikancı oldular. Niçin? Çünkü bu sefer Amerika kızıl Vietkongları ve komünist Vietnam rejimini değil, Afganistan’da Müslümanları vuracak.

Bu adamlar demokrat geçiniyor. Kesinlikle değiller. Çünkü Müslüman çoğunluğun demokrasi nimetlerinden yararlanmasını istemiyorlar.

Bu adamlar laik geçiniyor. Kesinlikle laik değildirler. Çünkü laiklikte en geniş şekliyle din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti vardır. Onlar bu hürriyeti on milyonlarca Türkiyeli Müslümana tanımazlar.

Bu adamlar temiz, idealist, ilkeli insanlar mıdır? Asla değildir. Kazançları, servetleri kirli ve bulaşıktır. Medya babası, nüfuzunu kullanarak, bin türlü entrika ve dalavere çevirerek trilyonlar vurur ve onlar da haram kazançlardan maaş alır.

Sovyetler Birliği yıkılmamış olsaydı onların bir kısmı hâlâ Türkiye’yi bir Sovyet uydusu yapmak için çalışır olacaktı. Marksizm iflas edince demokrat, laik, çağdaş kesildiler, Amerikancı oldular.

Bu adamlar Türkiye’nin bugünkü halinden çok şikayetçi görünüyor. Kafaları çalışsa bugünkü iflasın, bitişin, kirliliğin kendi zihniyet ve ideolojilerinden ileri geldiğini anlarlar.

Bu adamlar yüzünden ülkemizde bitmek tükenmek bilmeyen bir din ve laiklik kavgası sürüp duruyor. Laiklik laiklik diyorlar. Peki öyleyse Fransa’daki gibi laiklik olsun, devlet dine karışmasın, din işleri her dinin inananlarına bırakılsın. Bunu da istemezler. Peki din ve devlet münasebetleri İngiltere’deki gibi olsun. Böyle bir şeyi düşünmek bile tüylerini diken diken eder onların. Onu da istemiyorlarsa Amerika’daki, İsviçre’deki, Avusturya’daki, yahut Yeni Zelanda’daki gibi olsun. Hayır hiçbiri onları razı ve memnun etmez. İlle de, Türkiye’deki gibi olsun. Yani laiklik ismi ve perdesi altında bir “Devlet dini” sistemi olsun; siyasî güç ile din gücü çatışıp dursun. Arada olan Türkiye’ye olurmuş, onların umurunda değildir. Ah bu kafalar, bu kafasızlar bizi batırdı, bitirdi.

Bunların her biri birer Felâtun veya Aristo’dur. Bilmedikleri yoktur. Onların söyledikleri, yazdıkları her şey doğrudur. Onlarınkilerle uyuşmayan bütün fikirler ve görüşler yanlıştır. Velhasıl dogmatik kafalıdır hepsi.

Düşmanlık ettikleri İslâm’ın, Müslümanların değerleri, ilkeleri vardır. Peki onların değerleri ve ilkeleri nelerdir? Demokrasi mi? Güldürmeyin beni. Onlar demokrat değil, demokrasi hokkabazıdır. Laik ve rasyonalist mi? Değildirler. Neye inanır bu adamlar? Birkaç vecize, birkaç tabu, tartışılması yasak ve tehlikeli birkaç ilke.

Bunlardan biri başını örten İslâm hanımları için “Baş örtüsü bir köleliktir, bir vatandaş kendisi istese bile köle olamaz, binaenaleyh başörtüsü yasaklanmalıdır” diyormuş. Aman ne mantık aman ne mantık. Be adam, asıl kölelik, siyasi iktidarın, üzerinde TC antetini taşıyan resmî vesikalarla birtakım zavallı kadınlara fuhuş yapma izni vermesidir. Başörtüsü ile uğraşacağına, o köleliğin kalkması için uğraşsana. Uğraşır mı hiç. Resmî vesikalı hayat kadınları vergi ödüyor, KDV kesiyor, devlet gelir temin ediyor, ülke kalkınıyor.

Türkiye bu döküntü adamlardan ve kadınlardan çok çekti, hâlâ çekiyor ve gelecekte de çekeceği var.

Bunların bir kısmı Amerikan okullarında yetiştirilmiştir. Amerika kendi ülkesinde din hürriyetine çok önem veriyor ama Üçüncü Dünya ülkelerinde, bilhassa Türkiye’de okuttuğu Amerikancılara aşırı bir İslâm düşmanlığı aşılatıyor.

Zavallı Müslüman çoğunluk iki ateş arasında. Bir tarafta militan, azgın, laf anlamaz, mantıksız, insafsız, fanatik, faşist ruhlu dinsizler. Öbür tarafta aşağılık din sömürücüleri. Dinleri imanları para olan, nefs-i emmârelerine put gibi tapan mukaddesat bezirgânları.

Son krizde Suudî Arabistan bile Amerika’ya rest çekti, “Benim ülkemdeki üslerden Afganistan’ı vuramazsın” dedi. Bizdeki yabancılaşmış Amerikancıların etekleri şimdi zil çalıyor. “Yaşasın, Amerikan üsleri bizim topraklarımıza taşınacak, Afganistan dincilerini vurmak üzere uçaklar bizden havalanacak, füzeler bizden ateşlenecek.” Aman ne şeref ne şeref.

Zavallı Türkiye… Bunca yaramaz adamla bu ülke, bu devlet nasıl selamet sahiline çıkacak, işlerini nasıl halledecek, nasıl kurtulacak, nasıl yükselecek? 27 Eylül 2001