Halk tarafından seçilmiş Adnan Menderes iktidarını 1960’da gayr-i meşru bir darbe ile yıkanlar halka karşı idiler, halk düşmanı idiler.

1960’da sivil iktidar gaflet etmişti. O tarihte devletin bütün kadroları, üniversiteler, basının büyük kısmı CHP taraftarı idi.

CHP, çoğunluğu oluşturan Sünnîlerden oy alamayacağına göre, iktidara geçmek için askerî bir darbeden başka çare yoktu.

Orduyu alet ettiler ve Türkiye’yi geri bırakan bir yığın yüz kızartıcı insanlık suçu işlediler.

Aradan elli üç yıl geçti ve aynı oyunu oynamak istiyorlar.

Tutmaz baylar tutmaz artık bu oyun.

Niçin tutmaz?..

Çoğunluğu oluşturan

Müslümanlar, mükemmel şekilde olmasa da kadrolaşmışlardır.

Artık ordunun yeni bir darbe yapma imkanı yoktur. Sivil devletin bir ordu kadar sivil kolluk kuvveti vardır. Müslümanların, yeterli olmasa da gazeteleri, televizyonları vardır. Üniversiteler büyük ölçüde Müslümanların elindedir.

27 Mayısı ordu yapmıştı.

O günün şartlarında orduya direnmenin imkanı yoktu. Türkiye artık sivilleşmiştir.

Taksim Gezi hareketi fiyasko ile neticelenmiştir.

Birkaç ağaç kesilmesin, eski Topçu Kışlası yeniden yapılmasın diye kopartılmamıştır

bunca yaygara.

Arap Baharına benzer bir Türkiye Baharı yapmak istediler

ve yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.

Bilsinler ki, seçimle gelen iktidarlar ancak seçimle gider. Başka yol yoktur.

Bin yıl sürecek bir Vesayet Rejimi sisteminden bahs ediyorlardı.

Kaç yıl sürdü?

Bendeniz 27 Mayısı gördüm ve yaşadım… 12 Eylül 1971 darbesinde Almanya’da sürgündeydim… 12 Eylülü de gördüm…

En son

28 Şubat post-modern darbesi…

Darbelerin hiç birinde hayır yoktu… Millî kimliğe, millî kültüre, İslam’a, sivil idareyle düşmanlık vardı. Darbe demek ne demektir?

Tek cümle ile Adnan Menderes’in asılması

demektir.

Askerî darbe adaletin, insan haklarının, temel hürriyetlerin, haysiyetin ayaklar altına alınması demektir.

Darbeler devri sona erdi ama önlerinde bir yol kaldı. İç savaş çıkartmak… Darbecilerin sloganlarına sakın kanmayın, inanmayın.

Onlar, eski vesayet düzeninde olduğu gibi rantların yüzde doksanını, yüzde onluk bir egemen azınlığın yemesi için

ayaklanıyorlar.

İslamcılar yemesin, Atatürkçüler yesin.

Kimmiş bu Atatürkçüler?

Sabataycıların tümü Atatürkçü… Kriptoların yüzde 99’u Atatürkçü… Boğaziçi Aşireti su katılmadık Atatürkçü…

Bir Müslüman olarak her türlü yiyime karşıyımdır.

İ

slam düşmanları yiyeceğine İslamcılar yesin

demem

. Türkiye’nin temiz ve şeffaf olmasını isterim.

Bütün değişimlere rağmen

Türkiye hâlâ Kemalist bir cumhuriyettir.

Paraların, pulların üzerinde M. Kemal’in resmi…

Rejimin sembolü Anıtkabir adeta bir tapınak…

Başta Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Başbakanlık olmak üzere her yerde

Atatürk porteleri… Atatürk heykelleri ve büstleri…

Türkiye’de tam mánâsıyla sivil bir demokrasi yoktur.

İslamî bir sistem de yoktur.

Mevcut yiyiciliğin kaynağı resmî ideolojidir.

Hiçbir Müslüman ve İslamcı İslam adına, Kur’an, Sünnet ve Şeriat adına yiyemez.

Bozuk düzenin ve sistemin rantlarının yüzde 90’ını eskiden yüzde 10’luk faşist egemen azınlıklar yiyordu.

Şu anda yiyim oranı demokratikleşmiştir.

İşte hırçın, sinirli, vurup kırıcı azınlıklar bunu hazmedemiyor. Bu İslamcılar da artık fazla oluyor!.. Kendileri yerken iyi, İslamcılar yerse kötü…

Bu rant taksiminin ötesinde de başka planlar var. Türkiye’nin parçalanması planları.

Hiç belli olmaz. Parçalansın derken büyüyebilir. Sözü uzatmayayım: En kötü sivil idare, en iyi egemen azınlık darbesinden daha iyidir.

Türkiye’yi kendileri idare etmek istiyorsalar, kursunlar sivil bir Atatürk Partisi, girsinler seçimlere, oyların çoğunluğunu alsınlar ve devletin başına geçsinler. Başka yol yoktur.

(Yazının hacmi büyüdü. Cumhuriyetin iki büyük paşasının muazzam şahsî servetleri ve mirasları konusuna temas edemedim.)

“İkinci yazı” Namaz ve Zekat Konusunda Büyük İsyan

Kur’anda sahih=doğru inançtan sonra ikinci büyük ve temel emir beş vakit namazdır.

Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) ibadet ve eylem olarak en fazla namaz üzerinde duruyor.

İlk üç kuşak (Selef-i Sâlihîn) namazı dosdoğru kılmışlardır.

Miladî yirminci asra kadar İslam dünyası namazı biraz fire vererek de olsa kılmıştır.

Bugün de namaza çok dikkat eden İslam ülkeleri vardır.

Asırlar boyunca İslam’ın bayraktarlığını yapan Türkiye’de namaz kılma oranı yüzde 10’a düşmüştür.

Bazılarının işine gelmez ama bütün aczime ve fakrıma rağmen uyarmak zorundayım:

Namazı terk etmek veya hafife almak (tehâvün göstermek) çok büyük bir günahtır.

Çok büyük bir isyandır. Çok büyük bir noksan ve hatâdır. Kur’anda

“Onlar namazı yitirdiler ve şehvetlerine uydular”

buyrulmaktadır.

Türkiye’nin muhterem icazetli uleması, fukahası, meşayihi, ziyalı Müslümanları halkı namaz konusunda uyarmalıdır.

Halkın yüzde doksanı namaz kılmazsa, ayetlerin, hadîslerin ışığında, gerçek hürriyet, izzet ve kurtuluş olmayacağı anlatılmalıdır.

Bin icazetli ulema, fukaha meşayihin imzalarıyla Türkiye Müslümanları namaza ve cemaate çağırılmalıdır.

Camiler sabah namazlarında, cumalarda olduğu gibi doldurulmalıdır.

Cumalarda ise cemaat meydanlara, yollara, caddelere taşmalıdır.

Ülkenin 100 bin camiinin mihraplarına namaz kıldırma memurları değil, icazeti ve ehliyeti olan gerçek imamlar geçirilmelidir.

Camiler birer İslam merkezi haline getirilmelidir. Allah’ın rahmeti cemaat üzerinedir. Tefrika azap getirir. Maalesef Protestanlaşan bir kısım Müslümanlar namaza, cemaate, camiye gereken önemi vermiyor

Zekat: İslam’ın namazdan sonra ikinci büyük temeli ve şartı zekattır. Türkiye Müslümanları bu konuda da büyük günahlar, ihmaller, gevşeklikler, gafletler, isyanlar sergiliyor. Müslümanların bir kısmı hiç zekat vermiyor.

Bir kısmı zekatlarını Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın ve fıkhın gösterdiği gibi vermiyor.

Zekatlarını bir yerlere veriyorlar ama zekat borçları ödenmiş olmuyor.

İslam Şeriatında zekat gerçek şahıslara verilir ki, bunların listesi Kur’anda çok açık ve seçik şekilde beyan edilmiştir.

Dernek, vakıf, hizip, fırka, cemaat, tarikat gibi tüzel kişilere zekat verilmez. Mesela Kızılaya, Çocuk Esirgeme Kurumuna, Hava Kurumuna ve diğer derneklere zekat verilemez.

Şeriatimiz zekat malı ve parası ile cami bile yaptırılmayacağını beyan ediyor.

Günümüzde Türkiye’de zekat konusunda büyük yanlışlar yapılmaktadır.

Birtakım reformcu ilahiyatçıların derneklere ve diğer tüzel kişilere zekat verilebilir fetvası veya ictihadı bâtıldır ve geçersizdir.

İcazetli Sünnî ulema, fukaha, müftüler, meşayih bu konuda halkı uyarmalıdır.

Müslümanlar Ümmet ve ülke çapında tek bir TÜRKİYE ZEKAT SANDIĞI kurarak toplanacak zekatları vekalet ve temlik suretiyle hak sahiplerine dağıtmalıdır.

Zekatta para ve maddî menfaat olduğu için birçoklarının ayakları kaymıştır.

Zekat konusunda Kur’an, Sünnet, icmâ-i ümmet, fıkıh, Şeriat ne diyorsa o yapılmalıdır.

Şeriata aykırı olarak toplanan ve sarf edilen=harcanan zekatlar ateştir.

Zekat konusunda Kur’ana, Sünnete, icmaya, fıkha, Şeriata aykırı batıl fetvalar veren, bozuk ictihadlar yapan mezhebsiz reformcu ilahiyatılar büyük vebal altındadır.

Müslüman bir toplum namazı kılmaz ve zekatı vermezse azaba ve tokada duçar olur.

Zengin Müslümanların mallarında fakir Müslümanların hakları vardır.

Zekatları Şeriata aykırı olarak toplayanlar, gasb edenler saçı bitmedik yetimlerin, miskin ve fakir Müslümanların haklarını yiyor.

Bendeniz din alimi ve fakih değilim, okur yazar bir Müslümanım. Zekat konusunda sorumluluktan kurtulmak, az da olsa emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmak için bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum. Bundan önce de bu konuda çok yazılarım yayınlanmıştır, hepsi bir araya getirilse bir kitap olur.

Ey icazetli ulema!… Ey icazetli fukaha!.. Ey meşayih-i kiram!.. Ey ziyalı Müslümanlar!..

Namaz, cemaat, zekat ve daha nice önemli ve hayatî dinî konularda Müslüman halkı uyarmanızı, aydınlatmanızı, bilgilendirmenizi bekliyoruz.

Bir İslam toplumunda bilenler bilmeyenleri uyarmaz ve aydınlatmazlarsa bilmeyen cahillerin vebali uyarmayan bilenlerin üzerine olur. 23 Haziran 2013