Çarşamba

 

Önümde bir dergi var. Adı “…VS.”
“Aylık Müstakil Mecmua” diye yazdığına göre, lisan konusunda Agop Dilaçar’cı değil. Sayı numarası 4, tarihi Kasım – Aralık 2001. Üç yıl önce çıkmış. 176 sayfalık dergi resim defteri gibi enine açılıyor.Türkiyemizde çok dergi çıktığı için hepsini takip etmek, hattâ isimlerini bilmek mümkün değil. Bazı dergilerde zaman zaman çok önemli yazılar yayınlanıyor, haberimiz bile olmuyor.

“…VS” dergisinin bahsini ettiğim 4’üncü sayısında Yahya Sezai Tezel imzasıyla “Atatürk Bir Kemalist Değildi” başlıklı bir yazı okudum, hayli alâkamı çekti. Bugün bu yazının tahlilini yapmak, içindeki önemli cümleleri ve fikirleri okuyucularıma arz etmek istiyorum.

Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi hocalarından olduğunu öğrendiğim yazar, başlık altında şöyle diyor: “Sizlere, ‘Ben Atatürk’ü çok seviyorum ama bugünkü Kemalistlerden tedirgin oluyorum ve tedirgin olduğum için de bugünkü Kemalistleri sevemiyorum. Bugünkü Kemalistler, Atatürk’ü sevmenin ötesinde bir şey yapıyorlar: Atatürk’ü, Türkiye’de Atatürk’ün temel özleminin gerçekleşmesi şansını azaltacak şekilde kötüye kullanıyorlar. Bu hem sevimsiz, hem de Atatürk’ün anısına zarar veren birşey’ demek için yazıyorum.”

Yazı niçin kaleme alınmış? Bu hususu yazar şu satırlarda ifade ediyor:

“10 Kasım tarihli Hürriyet’te, sevgili Oktay Ekşi’nin Atatürk ve Kemalizm’le ilgili yazısını okudum.

Tedirgin oldum üslubundan… Türkiye’de evrensel insan haklarına riayet aksiyomuna dayanan çoğulcu demokrasi ve açık toplumun en önde gelen savunucularından biri olması gereken önemli bir yazarımız

(Ekşi’yi kasd ediyor)

10 Kasım’da Atatürk’ü, adeta bir iç savaş söylemi ile anmayı yeğlemiş.

Sevgi söylemi ile anmayı değil. Ve bu iç savaş söylemi, giderek şıklık sayılmaya başlanıyor 11 Eylül’den bu yana, günümüzün Kemalistleri arasında.”

Bunun altındaki satırlarda Atatürk’ü öven yazar şu cümleyi sarf ediyor:

“Atatürk’ü büyük kılan, Hitlerler, Stalinler, Mussoliniler döneminde……

kendini bir ‘izm’ batağında görmemesidir.

Atatürk,

bugünkü Kemalistlerin anladığı anlamda kesinlikle Kemalist değildir.”

Yazar, Cambridge Üniversitesi’nde öğrenci olarak doktora yaptığı sırada Atatürk’ün fikir ve görüşlerini çok iyi incelediğini anlatıyor ve: “Atatürk’ün söylemini, eylemini, değerlerini, düşünce tarzını, çelişkilerini, tutarlılıklarını, tutarsızlıklarını en az günümüzdeki Kemalistler kadar araştırdığımdan ve bildiğimden eminim” diyor.

Adı geçen yazıdan bir hüküm:

“…..Kemalizmi cisimleştirmek isteyen neo-Kemalistler de, bir tarih olgusu olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasçısı olmaktan fersah fersah uzaktırlar.”

Yazar din konusunda şöyle diyor:

“Kamusal alanın, İslâmiyet’in veya Hıristiyanlığın ya da

herhangi bir dinin tabuları içine hapsedilmesi yanlış bir şeydir.

İnsanların dinî ya da lâ-dinî tabuların cenderesi içine sokulması yanlış bir şeydir.

Tabu insanın insan olmasını kısıtlar.


Tabuları olan bir kamusal alanda evrensel insan haklarına riayet aksiyomuna dayanan çoğulcu demokrasi, açık toplum, açık kültür olmaz. Olamaz.

Sovyetler çürüyerek yıkıldı. Çünkü insanlar Marksist tabuların cenderesi içinde tutulmak istenildi.

Kemalizm de, eğer insanları kendi tabularının cenderesi içine hapsederse çürür.

Kendi çürür ve toplumu çürütür.”


Yazarın iddia ettiği gibi, İslâm dininde tabular var mıdır?

Bir Müslüman olarak, tabu kelime ve kavramını kabul etmem mümkün değil.

İslâm’da tabu yoktur, emirler ve yasaklar vardır.

Hiçbir toplum, hiçbir sistem emirsiz ve yasaksız değildir. Yazarın hasretini çektiği, övdüğü açık toplumda da, çoğulcu demokraside de emirler ve yasaklar bulunur.

İslâm’ın Müslüman kadınlar için tesettür emrini bir tabu olarak görmek ve anlamak çok yanlıştır.

Açık toplumda, çoğulcu demokraside de tesettür bulunur. Onların tesettürü daha hafiftir, o kadar.

Hangi açık toplumda ve çoğulcu demokraside kadınlar sıcak yaz günlerinde kamusal alanda, cadde ve sokaklarda çırıl çıplak gezebilir?

İslâm’ın bütün emir ve yasakları

biz inanan Müslümanlar için akla, bilgeliğe, vicdana uygundur, son derece faydalıdır.

Dünyada binlerce, hatta onbinlerce çok kültürlü, çok okumuş, çok seçkin Batılı Müslüman oluyor.

Demek ki, İslâm’ın dünya sistemini, emir ve yasaklarını beğeniyorlar, tercih ediyorlar.

Sözü yine

Yahya Sezai Tezel

beye verelim:

“Bugünkü Kemalist kardeşlerimizin, Türkiye’nin İslâm’ın tabularının cenderesi içine sürüklenmek istenilmesine karşı gösterdikleri duyarlılık haklıdır.

Ama, islâmî tabuların kamusal alana hükmetmesine karşı verdikleri uğraşıyı, islâmî tabuların karşısına bir

Kemalist tabular kümesini dikerek yapmaya çalışmaları bir büyük trajedidir. İnanılmaz, şanssız ve anlamsız bir yanılgıdır.”

Sayın yazara şöyle diyorum:

Siz İngiltere’de uzun yıllar bir ilim adamı, bir sosyal kültür araştırıcısı olarak yaşadınız.

Orada çoğulcu demokrasi var, açık toplum var, evrensel insan haklarına bağlılık ve saygı var. Aynı zamanda çok geniş bir din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti var.

Türkiye’deki resmî ideolojinin yasakladığı nice islâmî eylem ve söylem orada bir suç teşkil etmiyor, bastırılmıyor. İngiliz halkı ve yabancılar din, inanç, fikir, görüş, ibadet ve dinî faaliyetlerinden dolayı mahkemeye verilmiyor, hapse atılmıyor.

Demek ki, çoğulcu bir demokraside, açık bir toplumda, insan haklarının hâkim olduğu bir sistemde insanlar kendi inançlarına göre yaşayabiliyorlar, rahatsız edilmiyorlar.

Osmanlı sistemi de, tarihî kontekstler gözönünde bulundurulmak şartıyla, geniş bir din, kimlik, kültür hürriyetinin olduğu bir düzen değil miydi?

Yazıdan başka bir kısım:

“…….Atatürk’ün kendi sözleri, kendi düşünceleri, kendi kabulleri de; insan aklının, bilimin, felsefenin, tarihin süzgecinden geçmek zorundadır.


İlim ve fen, felsefe, tarih ve ortak aklın müzakere süzgecinden geçirilmesi reddedilerek

tabulaştırılan bir Kemalizm’in mürşid gibi kullanılmak istenmesi de, Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle gaflettir, bühtandır, bir temel yanılmadır.”

Yazarın

oldukça insaflı ve vicdanlı bir Türkiyeli

olduğu anlaşılıyor. Çünkü, fikir ve görüşlerini, isteklerini reddettiği islâmcıları

“Bu toplumun insanı olarak”

kabul ediyor, onlara

“kardeşlerimiz”

diyor. Şu ifadeyi kullanıyor: “Cumhuriyetimizin, evrensel insan hakları korunması gereken yurttaşlarıdır. Ve nüfusumuzun azınsanmayacak bir yüzdesini oluşturmaktadırlar.Ve onlara yanlışlarını göstermek için vereceğimiz mücadelenin haklılık sınırlarını belirleyen,

evrensel insan haklarına, hukuk devletine, demokrasiye, çoğulculuğa riayet etmemiz koşuludur.”


Yazar son paragrafta Atatürkçülere nasihat ediyor:

“Kemalist kardeşlerimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ü seviyor musunuz?


Seviyorsanız Cumhuriyetin temellerinin demokrasi içinde sağlamlaştırılmasına katkıda bulunun.

Siyaset üretin, iç düşman icat etmeden.

Ve iç savaş söyleminden kesinlikle uzak durun. Lütfen.” 28 Ekim 2004