Çarşamba

Atatürkçülüğü, Kemalizm’i bir din haline getirenleri anlamakta güçlük çekiyorum. Çok şikayetçiler, Atatürkçülük elden gidiyor diye feryat ediyorlar. Çok sinirliler. Çok kederliler. Kahroluyorlar.

Ellerinde büyük imkan var. Bu imkanı niçin kullanmıyorlar?

Ağlamayı sızlamayı bıraksınlar, hemen işe koyulsunlar. Ülkemizde parti kurmaktan kolay bir şey yok. Parti kurmak izne bağlı değil. Beyanname veriyorsun, resmî makamları haberdar ediyorsun, o kadar.

Kursunlar bir “Atatürk Partisi” (AP), açsınlar binlerce şehirde şubelerini. Kaydetsinler üye defterlerine on milyonlarca Atatürkçüyü.

İlk seçimlerde yoğun bir propaganda kampanyası yapsınlar ve seçimleri, tarihte benzeri görülmemiş şekilde, yüzde 60’lık bir çoğunlukla kazansınlar.

Geçsinler ülkenin başına ve ülkeyi Atatürk’çe idare etsinler.

Bütün rüzgârlar onlardan yana esmiyor mu? Paraların pulların üzerinde Atatürk. Her yerde heykelleri, büstleri, resimleri var. Anayasa Atatürkçü bir anayasa, Partiler kanunu Atatürkçülüğü esas alıyor, okullarda Atatürkçülük din gibi okutuluyor. Üniversitelerin her bölümünde Atatürk devrimleri tarihi dersleri mecburî, Atatürk’ü Koruma Kanunu yürürlükte.

Peki Atatürkçüler niçin Atatürk Partisi kurup da yüzde 60 oy alarak başa geçmiyor? Niçin muhalefet yapıp sızıldanıyor? Bu kadar pasiflik, bu kadar âcizlik olur mu?

Bütün kozlar onlarda. Tükiye onların sâyesinde çağ atladı. Karanlıklardan aydınlıklara dört nala koşarak ulaştı. Yetmiş yılda yetmiş milyon genç yaratıldı her yaştan. Türkiye Japonya’yı geçti. Güney Kore, Tayvan bize hayran.

İsveç, Norveç, Danimarka, İsviçre Atatürkçülükten ilham alarak kalkındı. Atatürkçülük sayesinde bu memlekette en geniş bir demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, din ve inanç hürriyeti, sosyal barış ve uzlaşma var.

Atatürkçülük sayesinde fert başına düşen millî gelir 60 bin dolar. Atatürkçü üniversitelerin tam 27’si dünyanın en iyi 100 üniversitesi listesine girdi. Ataoto markalı, yüzde yüz yerli ve millî harika Türk otomobilleri New York, Londra, Paris, Berlin, Tokyo, Melburn, Viyana caddelerinde fink atıyor.

Pozitif ilim dallarında tam kırk sekiz Nobel kazandık. İstanbul’da, yirmi milyonluk dev bir kütüphane yapıldı. Dünya bize hayran. İnsanlık bize hayran. Ey Atatürkçüler!.. Niçin bu fırsatları, bu imkanları kullanıp iktidar olmuyorsunuz?

Niçin ağlayıp sızlayıp, feryad u figan kopartıp duruyorsunuz? Davranın, harekete geçin, Atatürk partisini kurun ve ülkeyi kendi idealleriniz, kendi ideolojiniz, kendi dünya görüşünüz, kendi doktrininiz yönünde güzelce idare edin. Geçmişteki başarılarınıza başarılar katın.

Son seksen yılda Türkiye halkına o kadar iyilik yaptınız ki, halk AP’yi sevinçten ağlayarak bağrına basacak, kucaklayacak ve görülmemiş bir oy çokluğu ile iktidar yapacaktır. Bilhassa Kürt vatandaşlarımız böyle bir partiye âşık olacaklardır. Dersimliler sevinç, sürur ve mahzuziyetten baygınlık geçireceklerdir.

Türkiye’nin Japonya’yı, Almanya’yı her sahada geçmesi, medeniyet yarışında en önde koşması azımsanacak bir şey midir? Bu fırsatı kullanmadığımıza doğrusu şaşılır. Evet beklemeyin artık, kurun şu partiyi ve ispat edin dünyaya demokratik gücünüzü.

(İkinci yazı)

YALANCI DÜNYA

Ülkemizde en geçer akçe yalandır. Yalan bir kere bedavadır. Bozdur bozdur harca… Yalanın üretimi çok kolaydır, hiç zahmeti yoktur… Politikada yalan, medyada yalan, evde yalan, çarşıda yalan. Çocuklarımızı, laf anlayacak yaşa gelince yalanlarla büyütürüz. Siyasetçilerimiz seçimlerde bol bol söz verir, seçilince tutmazlar… Hasta değildir, hastaydım der, yalan söyler. Reklamların çoğu yalandır. Bizde aynalar bile yalan söyler. Gudubet aynaya bakar, ayna ona sen dünya güzelisin der. Çarşıda kilosu 10 liraya dana sucuğu satılır. Markası

“Yalan Sucçukları”

dır. Kilosu 25 liraya satılan etten 10 liraya dana sucuğu olmaz.

Dostlukların çoğu yalandır. Dünya yalandır, hayat yalandır. Yalan bir ahlaksızlıktır. Aynı zamanda ağır bir suçtur. Biz ona o kadar alışmış ve kanıksamışız ki…

Politikacıların yalan söylemelerini engelleyecek bir kanun çıkartmak gerek. Bu kanun çıkmaz. Çünkü böyle bir kanunu politikacılar çıkartabilir. En fazla yalan söylenen yerler okullardır. Resmî tarih dersleri yalanlarla doludur.

Kocaman levhada “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” yazar. Yalan! Ulusun değildir, vasîlerimizindir. “Canım…” der, yalandır. Bizde canımın mânası genellikle “Canın çıksın!”dır.

Dükkanın vitrininde “Nefis döner bulunur” diye yazılıdır. Yalandır, çünkü sıradan bir dönere nefis demek doğru değildir, katmerli yalandır.

Şu dini imanı para olan kişi kendisini vatansever bir erdemli gösterir. Hep yalandır. Nice faziletler yalandır, hamiyetler yalandır, sevgiler ve aşklar yalandır. Kişi yalana bir alışmaya görsün, ardından gurur, kibir, gösteriş gelir. Yalan yalnızlıktan hoşlanmaz. Bütün öteki ahlâksızlıklar da cümbür cemaat yanında olsun ister.

Meyveler ve sebzeler sağlığa iyi gelirmiş. Yalan yalan yalan… Hiç hormonlu, kimyalı besinler iyi olur mu? Yargı bağımsızlığı tehdit ve tehlike altındaymış. Yalandır. Çünkü yargı zaten bağımsız değildir.

Filan zat uçuyormuş. Yalan… İnsan olan uçmaz ki… “Ben çok ama çok iyiyim” diyen şuna bak. O asla iyilerden değildir, çünkü iyi bir insan ben iyiyim diye davul çalmaz.

Bir sürü erkekle birlikte olan bâkire yalancıdır. Haram yiyen vatanseverler hep yalancıdır. Vatansever vatanını, devletini, halkını soyar mı hiç? Müslümanım diyor, bir sürü kötülüğü âşikâre yapıyor. Ya Müslüman değildir yalan söylüyor, yahut kötü Müslümandır.

Hem Nâzım’a hayran, hem de Nâzım’ın alaşağı etmek istediği Mustafa Kemal’e âşık. Bu hayranlık ve aşkı doğru mudur, yalan mı? Müslümanların arasına, kılık değiştirip girmiş. Amacı provokasyon ve istihbarat yapmak, yönlendirmek. Bu adam doğru mudur, yalancı mıdır?

Yalana, yalancılığa, yalancılara karşı topyekûn savaş açılmalıdır. Bu savaşı kimler açacak? Politikacıların, medyacıların, eğitimcilerin, hukukçuların, akademisyenlerin hiç yalan söylemediği bir ortama kavuşmamız mümkün mü? Bu konuda geleceğimiz aydınlık mı, karanlık mı? Ne dersiniz? 26 Kasım 2009