Perşembe

 

Resmî ideoloji tarihçileri pek önemsemezler, üzerinde durmazlar amaAtatürk’ün sağlığında da, ölümünden sonra da her kesimden muhalifleri olmuştur. Bunlardan bazılarını zikr edeyim:

1. Müslüman kesimden:

  • Bediüzzaman Said Nursî: Onun sağlığında da, ölümünden sonra da kesin ve köklü muhalefet yapmış, bu yüzden ömrü mahkemelerde, cezaevlerinde, sürgünlerde geçmiştir. Bediüzzaman bu muhalefetinde en ufak bir tâviz vermemiştir.
  • Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi: 1922’den sonra yurt dışına çıkmış, en sonunda Mısır’a yerleşmiş ve Türkiyedeki Kemalist devrimleri islâmî açıdan tenkit eden Arapça kitaplar yayınlamıştır.
  • Şeyh Abdülhakim Arvasî: Bu zat da Mustafa Kemal’e kökten karşı olmuş, 1944’te Ankarada sürgünde vefat etmiştir.

Mustafa Kemale karşı olan ulema ve meşayih, onu Şeriatı ve Hilafeti kaldırmakla, İslâm medreselerini ve tasavvuf tekkelerini kapatmakla, İslâm’a açıktan açığa cephe almakla, Müslüman kadınları açmakla ve diğer devrimlerle suçlamaktadır.

Müslüman kesimdeki Atatürk’e muhalefet bugün de vardır.

2. Marksist kesimden:

  • NazımHikmet.
  • Mustafa Suphi.
  • KemalTahir.
  • Fikret Başkaya.
  • İdris Küçükömer.

Ve daha niceleri.

3. Türkçü ve milliyetçi kesimden:

Dr. Rıza Nur. Bu zat, aslının bir nüshası Londra British Museum kütüphanesinde bulunan “Hayat ve Hatıratım” adındaki mufassal hatıralarıyla Paşayı yerden yere vurmaktadır.

Milliyetçi ve Türkçü kesimdeki Atatürk muhalifleri saymakla bitmez.

3. Ordu kesiminden:

Doğu Fâtihi KazımKarabekir Paşa “İstiklâl Savaşımız” adındaki büyük kitabında Atatürk’e çok ağır tenkitler ve ithamlarla yüklenmiştir.M. Kemal’in ölümüne kadar Erenköy’ündeki evinde hapis hayatı yaşamıştır.

Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Sakallı Nureddin Paşa gibi askerler de ona muhalefet etmişlerdir.

4. Kürt kesimden:

Bir kısım Kürtler Atatürk’e ve devrimlerine karşı silahla karşı koymuş ve muhalefet etmişlerdir. Nakşibendî şeyhi Şeyh Said bunlardan biridir. ŞeyhSaid idam edilmiş, doğu ve güneydoğu bölgesindeki Kürt âyan ve eşrafı Batı bölgelerine, Trakyaya sürgün edilmişlerdir.

5. İsmet İnönü:

Resmî ideoloji tarihçileri her ne kadar İsmet Paşa’yı Atatürk’ün en candan arkadaşı gibi göstermektelerse de o, 1938’den önce muhalefete geçmiş, “Ben rakı sofrasından emir almam” diyerek rest çekmiş ve başbakanlıktan istifa etmiştir. Onun ölümünden sonra takipçisi gibi görünmüşse de (1) Paralardan, pullardan resmini kaldırarak, (2) Devlet dairelerinden resimlerini indirerek, (3) Kendisini Millî Şef ilan ederek, (4) KazımKarabekir Paşayı ev hapsinden çıkartıp Millet Meclisi Başkanı yaparak. (5) Yurt dışında yaşayan Atatürk düşmanları için af çıkartıp onlara memlekete gelme imkânı vererek dolaylı bir muhalefet sergilemiştir.

6. Alevî kesimden:

Nice Alevî babası ve dedesi de M. Kemal paşaya muhalefet etmiştir. Bunu inkâr edenlere sadece gülünür ve acınır. Atatürk devrindeki Tunceli vak’alarına rağmen bu gerçeği inkâr edebiliyorlarsa onlarla tartışmanın lüzumu ve imkânı yoktur.

7. İslâm dünyasında:

Millî mücadelede Ankara rejimini tutan ve destekleyen nice Arap ulemâsı da devrimlerden sonra M. Kemal’e cephe almıştır. Bunlardan Mısırlı Abdülaziz Şavik’in “El-Kumbuletü’l-Kemaliyye ‘alâ Hayati’l-İslâmiyye” adında bir kitap yazmış olduğunu duymuşsam da bir nüshasını ele geçirmek mümkün olmadı.

8. Osmanlı saltanatı ve Hilafeti İslamiyye taraftarları

da M. Kemal’e muhalefet etmişlerdir. Bu zümre, Atatürk’ün ölümünden sonra Mısır’da yaşayan, Halife Abdülmecid zâde Şehzâde Ömer Faruk Efendiyi tahta çıkartma teşebbüsünde bulunmuşlardır.

9. Necip Fazıl Kısakürek

yakın Tarihimizdeki Atatürk muhalifleri listesinin başında gelen Müslüman bir düşünür ve yazardır.

10. İzmir Suikasti davasında

asılarak idam edilen

eski İttihadçılar

da M.Kemal’e muhaliftir.

11. Gazeteci Arif Oruç,

İstanbul’da Yarın gazetesini yayınlarken, M. Kemal’e ve İsmet Paşa’ya muhalefet ettiği için canını kurtarmak için Bulgaristana kaçmış, gazetesini orada Osmanlı alfabesi ile yayınlayarak ağır muhalefet yapmıştır.

12. Sabataycılardan da

M. Kemal’e muhalefet edenler olmuştur. Asılarak idam edilen meşhur Maliye Nazırı Cavit bey bunlardan biridir.

Atatürkü Koruma Kanunu

dolayısıyla, yukarıda bazısını saydığım muhalefetler hakkında şimdiye kadar araştırma ve yayın yapılamıyordu. Bundan sonra, ciddî olmak, hakaret etmemek, seviyeyi düşürmemek şartıyla bu gibi araştırmaların yapılması temenni olunur.

Hakkında on binden fazla kitap, risale, makale, şiir yayınlanan, yüz binlerce heykeli, büstü dikilen, portresi asılan

M.Kemal

(ne gariptir ki)

ülkemizin ve yakın tarihimizin en büyük bilinmeyenidir.

Doğum tarihi bile belli değildir.
Babası olarak gösterilen

Ali Rıza bey

hakkında çeşitli iddialar vardır.

Keşke

“Türkiye Millî Mücadelesi ve M. Kemal Araştırmaları Enstitüsü”

adında ilmî bir merkez kurulsa ve yakın tarihimiz hakkında ciddî (gayr-i ciddî ve fasafiso değil) değerli incelemeler yapılıp yayınlansa.

(İkinci yazı) Hidayet Camiindeki Cemaat

Bir hafta-on gün oluyor, bir gün öğleye doğru Sirkeciye gittim. Kaybolan (yahut çalınan)fotoğraf cihazımın yerine bir yenisini almak üzere sağa sola bakındım, araştırdım.

Öğle ezanı okundu. Bahçekapı’daki Hidayet camiine girdim, namazı kıldım. Bendenizi üzen ve düşündüren hususu size de nakl edeyim: Cemaat içinde bir tek (evet bir tek) bile gömlekli, kravatlı, takım elbiseli, kerli ferli, makamlı mevkili, anlı şanlı ünlü kimse yoktu. Bütün cemaat alt halk tabakasındandı.

Bu camiin yakınında

İstanbul Ticaret Odası

vardır ve şu anda oda Müslümanların elindedir.

Keşke oradan birkaç iyi giyimli kişi de cemaate katılmış olsalardı.

Mesela oda başkanı Murad Yalçıntaş beyefendiyi orada camide cemaat içinde görmek isterdim. (Yine de kesin konuşmak istemiyorum, belki de Yeni Camie veya Arpacılar camiine gitmiştir.)

İslamî kesimin üst tabakaları maalesef cemaat konusunu ihmal ediyor, buna eskiler tehâvün (hafife almak) derlerdi.

Pahalı takım elbiseli, güzel ve şık gömlekli, alaca bulaca veya sade kravatlı, lüks iskarpinli, kolunda beş bin liralık saatli, iç cebinde üç bin liralık Mont Blanc dolmakalemli, zır zır vır vır öten bilgisayarlı ve antropomorfinli cep telefonlu, birkaç dolgun ve şişkin kredi kartlı, pek anlı, pek şanlı, pek ünlü, pek komilfo, pek yüksek İslamcı beyefendiler ezan okununca niçin camiye gelmezler?

Diyelim ki, işleri çok, uğraşıları başlarından aşkın, bari günde bir kez, hattâ birkaç günde bir kez gelseler neleri eksilir?

Bu tenkitlerim bazılarını üzecektir, bu adam ne kadar münekkit diyeceklerdir. Murat Yalçıntaş beyefendinin böyle yapıcı ve doğru tenkitlere üzülmeyeceğini ve öfkelenmeyeceğini çok iyi biliyorum. Kendisine buradan selâm ve hürmetlerimi sunuyorum. Evet, hiç olmazsa günde bir kez, bunu da yapamazsak birkaç günde bir kez camiye gidelim, cemaatle namaz kılalım.

Farz namazlarını cemaatle kılmak, Müslümanın keyfine bırakılmış bir iş değildir, mecburîdir. Cemaate gelmemek namazın sıhhatine mâni olmaz ama cemaati devamlı olarak terk etmek günahtır, isyandır.

Bir de, namaz kılarken başı örtülü olmak hem sünnettir, hem de namazın âdâbındandır. Bendeniz, bugünün ölçülerine göre zengin sayılmam ama cebimde piyasa fiyatı (ben biraz ucuza aldım) 150 dolar olan üzeri el işlemeli bir takke taşıyorum. Bileğinde 5 bin liralık saat taşıyan, 100 bin dolarlık lüks arabaya binen zengin bir Müslümanın üzerinde yüzlerce dolarlık maddî kıymeti olan sanatlı bir takke bulunması gerekmez mi?

Heyhat! Din işlerine gereken önemi vermiyoruz.

(Takke bid’attir, takkenin önemi yoktur diyen mezhepsizlerin laflarına kulak asmayınız. İcazetli ulema ve fukahanın kitaplarında namazda başın örtülü olmasının sünnet ve edeb olduğu sarahaten yazılıdır. Hattâ merhum Zahid el-Kevserî hocaefendinin bu konuda Mısırda basılmış müstakil Arapça bir risalesi vardır.) 11 Haziran 2010