Ateşten Gömlek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Şubat 2019
Çarşamba
AKP seçimleri kazandıktan sonra, kendisi milletvekili bile olmadığı halde Batı dünyası Recep Tayyib beyi büyük bir sevgi ve ilgi ile kucaklamıştı. Yunanistan’a yaptığı seyahatte ayağının altına kırmızı halılar serilmiş; Fransa Cumhurbaşkanı, protokol kurallarını çiğneyerek onu sarayının merdivenlerinde karşılamış; dünyanın süper gücünün başkanı onunla kapalı kapılar ardında uzun görüşmeler yapmış, bilahare samimî pozlarda resimler çektirmişti. Önünde bütün kapılar açılıyor, şerefine büyük karşılama törenleri yapılıyordu.
Bütün bunlar elbette ki, Tayyip Beyin kara gözleri, taralı saçları için değildi herhalde. Başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri ondan bir şeyler bekliyordu.
Bugünkü şartlar içinde Türkiye iktidarı bir ateşten gömlektir. AKP’nin üst kadrosu bu gömleği güle oynaya giymiştir. Aradan bir ay bile geçmeden tarih çapında çok büyük, çok vahim, çok tehlikeli durumlarla karşı karşıya gelinmiştir.
1. Irak, komşumuz ve din kardeşimiz olan bir ülkedir. Bizim Irak’la hiçbir anlaşmazlığımız yoktur. O ülkeyle ticaret yapmak, en sıkı dostluk ve işbirliği ilişkileri içinde bulunmak bizim devletimizin, halkımızın, memleketimizin yararınadır. Bu konuda ABD siyaseti ile hiçbir paralelliğimiz yoktur. ABD, iki ana sebepten dolayı Irak’a saldırmak ve Saddam rejimini devirmek istiyor. Birincisi: İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. İkincisi ise Ortadoğu petrollerini kontrolü altına almaktır. Saddam rejimi, başta nükleer silahlar olmak üzere kütlevî imha silahlarına sahip olmakla suçlanıyor. Halbuki İsrail’de de aynı silahlar, hem de bol miktarda mevcuttur. Arabın elinde böyle silahların olması barış için bir tehlike oluyor ama Yahudi’nin elinde olursa bir tehlike ve sakınca teşkil etmiyor!
Doğrusu garip bir mantık. Amerika Irak’ a saldırırsa, Türkiye de kendini savaş ve ateş içinde bulacaktır. Bu savaşta ölecek Türk çocuklarının kanlarının vebali elbette ki Ankara siyasetçilerine ait olacaktır. Ayrıca bu savaş Türkiye’ye belki de yüz milyar dolar masraf ve zarara mal olacaktır. Bitmedi… Türkiye yabancı bir devletin askerî güçleri tarafından işgale uğrayacak ve belki de parçalanma tehdidi ile karşı karşıya kalacaktır. Amerika bir haftada Bağdat’a gireriz, işi çabucak bitiririz edebiyatı yapıyor ama hiç belli olmaz, bu saldırı üçüncü dünya savaşına da yol açabilir. İşte AKP iktidarı şimdi böyle bir savaş konusunda karar vermek zorundadır.
2. Kıbrıs meselesi de bütün vehametiyle karşılarındadır. Avrupa Birliği Kıbrıs’ı üye olarak bünyesine almaya karar vermiştir. Rum tarafı ve Yunanistan federe devlet sistemini kabul etmiyor. AKP iktidarı bu konuda nasıl bir siyaset takip edecektir? Kıbrıs’ın tamamı Rumlar’ın, dolayısıyla Yunanistan’ın hakimiyeti ve nüfuzu altına girerse, Türkiye güneyinden sarılmış olacaktır… İşin kötüsü, Kuzey Kıbrıs çok kötü idare edildiği ve kokuşma yaygınlaştığı için Türk tarafının iktisadî durumu çok kötü ve geridir. Halkın bir kısmı, beyinsizce ümitlerle Rum siyasetine taraftarlık göstermektedir. Kıbrıs’taki durum için “Gel de işin içinden çık…” tâbirini kullanmak yerindedir.
3. YÖK başkanının hükümete karşı kafa tutması, meydan okuması, üst perdeden konuşması, tehditler savurması da hayra alamet değildir. Güvendiği güçler var ki, böyle cesaretli hareket edebiliyor. Gerçi sayın Millî Eğitim Bakanı “Acele etmeyiniz, filmin sonunu bekleyiniz…” dedi ama insan yine de tedirgin oluyor. Ya filmin sonu kötü çıkarsa…
Batı dünyası ılımlı İslâm’ı iki maksatla kullanmak istemektedir.
Birincisi: İslâm dünyasına laik, çağdaş, ılımlı, sulandırılmış, din halinden çıkartılıp bir hümanizma haline getirilmiş, reforme edilmiş, yenileştirilmiş, Şeriat ve fıkıhtan arındırılmış bir İslâm modeli oluşturmak için. Sanırım bu konudaki ümitleri fazla değildir.
İkincisi: Müslümanları kullanmak, onlara, yapılması doğru olmayan bir takım işleri yaptırtmak, onları fena ve feci şekilde harcatmak, bitirmek ve sonunda buruşuk bir mendil gibi tarihin çöp kutusuna atmak…
Türkiye son beş altı yıl içinde İsrail’le çok yakın bir ittifak içine girmiş ve bu siyasetiyle bütün İslâm ve Arap dünyasını darıltmıştır.
Amerika, kendi hesaplarına göre Irak’ın işini bitirdikten sonra İran’a saldıracaktır. Güçlü bir İslâm ülkesi olan Türkiye de, içteki Amerikan Beşinci Kolu vasıtasıyla kontrol altında tutulacaktır.
Son seçimle Meclis’imize hayli yeni milletvekili girdi. Onların bir kısmı durumun vehametini anlamamışa benziyor. Seçimden hemen sonra, bundan önceki iktidar zamanında hazırlanmış olan ve 2003 yılı başında yürürlüğe girmesi gereken İhale Kanunu’nu bir sene erteletme teşebbüsleri yapıldı. Bu teşebbüslerin ardında kimlerin olduğunu tahmin ediyoruz. Böyle bir erteletme, geciktirme teşebbüsü son derece şüpheli, şâibeli bir hareket olmuştur. Nitekim muhalefetteki CHP buna şiddetle karşı çıkmış ve ertelemenin önüne geçmiştir. Şurası iyi bilinmelidir ki, bundan sonra devlet ve belediye ihaleleri ile vurgun vurmak, hortumlama yapmak pek o kadar kolay olmayacaktır. İki türlü iktidar vardır:
Birincisi: Gerçek olmayan, göstermelik, güçsüz iktidar. Hükümettir ama iradesi yetmemekte, istediğini yapamamaktadır. Kendisinden yüksek güçler vardır. Onlara boyun eğmekte, onların istediği icraatı yapmaktadır.
İkincisi: Güçlü iktidar. Devletin, milletin, memleketin yüksek menfaatleri neler yapılmasını gerektiriyorsa onları korkmadan, çekinmeden yapabilen iktidardır.
Bizde şu anda en az on iktidar bulunmaktadır. Birincisi seçimle işbaşına geçmiş olan siyasî iktidardır. İkincisi büyük medyadır. Üçüncüsü büyük finans veya iktisadî iktidardır. Dördüncüsü gizli bir diktatörlük kurmuş olan yüksek bürokrasidir. Beşincisi birtakım esrarlı, gizli lobilerdir, meselâ Sabataycılar…
Türkiye İngiltere, İsviçre gibi bir ülke değildir. Bizde demokrasi yenidir. Bizde, onlardaki gibi bir demokrasi olmaz. Önemli olan adaleti hakim kılmak ve Türkiye’nin millî ve toplumsal menfaatlerini ön plana çıkartmak, onları sağlamaktır.
Yakın tarihimizde bu ülke, bu halk, bu devlet korkunç ve genel bir soyguna ve talana mâruz kalmıştır. Çağdaş, milliyetçi, dinci, şucu veya bucu geçinen birtakım çeteler, mafyalar, zümreler yüz milyarlarca dolarlık büyük ve tarihî bir soygun yapmışlardır. Alışmış kudurmuştan beterdir. Onlar, çaldıklarımız yeter deyip de vurgundan vaz geçmezler. Ölünceye kadar soyguna devam etmeye kararlıdırlar.
Ben Adnan Menderes’in asıldığı günü hatırlıyorum. Zavallı, idamından önceki zindan günlerinde “iktidar ateşten gömlekmiş…” demiş.
Türkiye çok dar ve tehlikeli boğazlardan geçiyor, uçurumların kenarında yürüyor. Böyle bir devirde geminin kaptanlığını yapanların son derece cesur, gözükara, temkinli, ihtiyatlı, tedbirli olmaları gerekir. Fırsatlar ziyan edilmemelidir. Lüzumsuz beyanlar, faydasız açılış törenleri, tereddütler, yersiz beklemeler altın fırsatların kaçmasına sebep olur.
Bazılarının güleceği bir şey söyleyeceğim: İktidar ileri gelenlerine Lafonten hayvan masallarını, Kelile ve Dimne hikayelerini okumalarını tavsiye ederim…. 26 Aralık 2002