Cuma

Bozukluğun temel sebeplerinden biri, bizde yeteri kadar güçlü, vasıflı, üstün muhalif bulunmamasıdır. Politikadaki muhalifleri kasdetmiyorum. Asıl muhalifler aydın, münevver, entelektüel olanlardır.

Türkiye’nin muhalif büyük şairlere, romancılara, filozoflara, fikir adamlarına, sanatkârlara ihtiyacı var. Bunlar yetişmediği için bugünkü çıkmaza girmişiz, bugünkü bataklığa saplanmışız.

Aydın bağımsız olmalıdır. Devletten, egemen güçlerden, oligarşi heveslisi azınlıklardan, çetelerden maaş alan, menfaat temin eden, onların gölgesinde zenginleşen, semiren kişiler çok kültürlü, çok okumuş olsalar da aydın olamazlar. Onlara besleme aydınlar denilebilir.

Halide Edib aydın bir kadındı. Millî Mücadele’den sonra kurulan rejimin, ideallerine ters düştüğünü görmüş ve vatanını terk etmişti. Yakın tarihimizde onun gibi kaç kişi vardır?

Cumhuriyet’in ilk yirmi beş yılında nice münevver geçinenler Parti’ye yamandılar, bazıları tâyinli mebus (milletvekili) oldu. Maaşlarını aldılar, boyunlarının borcu olan övgüleri yaptılar, destekleri verdiler ve yiyip içip yan gelip yattılar. Onlar elbette ki, hakikî münevver değildi. Birtakım hayatî gerçekleri haykırmaları gerekiyordu, onlar sustular. Susmak da bazen bir ihanettir.

Şimdi bizde okur-yazar çok ama aydın pek yok.

Aydın bir politikacı olmak için, muhalefet partisi milletvekili olmak yetmez. Kendi partisini, kendi genel başkanını tenkit edemeyen politikacı aydın değildir. Sadece iktidarı tenkit etmek ucuz, işporta işi bir muhalefet olmaz mı?

Dünyanın hiç bir medenî, kalkınmış, hukukun üstünlüğü prensibini temel ilke olarak kabul etmiş, gerçek demokrasiyi benimsemiş ve tatbik eden ülkesinde resmî ideoloji diye bir şey kalmamıştır. Türkiye’de ise hâlâ var. Niçin? Çünkü gerekli çapta ve şiddette muhalefet yapan gerçek aydınlar kadrosu yok.

Büsbütün aydınsız da değiliz. Medyada zaman zaman bazı köşe yazarları kaliteli muhalefet yapıyor, sistemi tenkit ediyor. Ancak bunların sayısı az, yazdıkları da yeterli değil.

En kaliteli, en güçlü, en tesirli muhalefet romanla, şiirle, edebiyatla, düşünce eseriyle yapılandır. Türkiye’de roman yok. Bizdeki romanlar roman mı? Bir Sabataycının romanları yabancı dillere de çevriliyormuş. Merak ettim, birini alıp okumak istedim. Sonuna kadar okuyamadım. Bu zat büyük romancı, büyük edebiyatçı olduğu için değil, Sabataycı olduğu için ün kazanmış, kitapları çeşitli dillere çevrilmişti.

Karısı Yahudi olduğu için dünyaca şöhret kazanan başka biri var ki, ben ona da romancı demem. Arnavut İsmail Kadare gibi bir romancımız yok.

Düşünce, felsefe, kültür eserleri çeşitli dünya dillerine çevrilen kaç fikir adamımız, kaç kültür devimiz var? Hiç…

Aydın olabilmek için birinci şart anadilini iyi bilmektir. Bugünkü okur-yazarlarımız edebî-yazılı zengin Türkçe’yi ne kadar biliyor? 1928’den önce yazılmış veya asılmış bir eseri gördükleri zaman “Bu eski Türkçe’dir, bunu okumak bilmem” diyen bir Türk, bir Türkiyeli nasıl aydın olacak? 1928’den önce basılmış kitapları okuyamayan Fransız, İngiliz, Alman var mı?

Alfabe devrimiymiş, tartışılamazmış… Böyle aydınlık olur mu?

Japonlar, dünyanın en zor, en çetrefil, öğretilmesi ve öğrenilmesi çok zahmetli, binlerce karışık şekilden müteşekkil yazılarıyla nasıl bugünkü hale geldiler? Bu yazı ile Japonya’da, her gün on dört milyon adet basan bir gazete nasıl çıkartılabiliyor? Dört yüz Japon üniversitesi bu yazı ile nasıl güçlü, vasıflı, üstün adam yetiştiriyor ve bu adamlar ilimde, fende, sanatta, kültürde dünyaya nasıl meydan okuyorlar?

Bizde tabular vardır, bunların tartışılması, tenkit edilmesi yasaktır. Kutsal düzenin kutsal gerçekleri, dogmaları, amentüsü vardır. Bunlara muhalefet eden mimlenir, karalanır, cezalandırılır. Baskılardan korkan, sinen, doğruları söylemeyen, tenkit vazifesini yerine getirmeyen okur-yazarlar elbette ki aydın değildir. Onlar kapı kullarıdır.

Sistem veya düzen denilen şeye bakınız. Bir sürü yolsuzluk, haksızlık, mantıksızlık. Demokrasinin adı var, kendisi yok. Devlet var, onun üzerinde bir de derin devlet var? Nasıl bir şey bu derin devlet? Bilen yok. Şu üniversitelerimizin haline bakınız. Samsun Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dekanı marş okuyamayana Kur’an dersinden kırık not vereceğini ilan etti. Böyle bir üniversite olabilir mi? Üniversitelerimiz hür fikirli nesiller yetiştireceğine, robotlar ve zombiler yetiştirmek için çalışıyor.

Medenî bir ülke, muhalif aydınlara sahip olan ve bu aydınlara, muhalefetleri dolayısıyla baskı ve zulüm yapılmayan ülkedir. Muhalif aydınların mahkemelerde süründürüldüğü, hapishanelerde çürütüldüğü bir ülke elbette medenî değildir.

En geniş şekliyle gerçek mânada din, inanç, fikir, vicdan, inandığı gibi yaşamak hürriyetinin olmadığı bir ülke medenî değildir. Böyle bir ülkenin okur-yazarları, yüksek tahsillileri muhalefet yapmazlarsa onlar da aydın ve medenî değildir.

Ateist, agnostik, inançsız olabilirsiniz. Lakin, başörtüsü yüzünden haksızlığa uğrayan, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören dindar Müslümanların haklarını korumazsanız, onları desteklemezseniz aydın olamazsınız. Aydın “Sizin inanç ve fikirlerinizi paylaşmıyorum ama sizin haklarınızı korumak için çalışacağım” diyebilen kimsedir. Kendisi dinsiz olduğu için dindarların ezilmesini, kendisi solcu olduğu için sağcıların ezilmesini isteyen kişi de aydın olamaz.

Gerçek aydının üç boyutu vardır: Bilgi, aksiyon ve estetik. Genel kültür ve millî kimlik konusunda yeterli kültürü olmayan; ahlâk ve fazilet boyutu bulunmayan; güzellik, estetik, sanat birikimine sahip olmayan kişiler aydın değildir.

Harvard’ta tahsil ettikten sonra Türkiye’ye gelmiş ve bir bankanın başına geçmiş, sonra bankayı soymuş. Böyle aydın olur mu? Gazetecilik ve televizyonculuk yapıyor; bin türlü dolap ve dalavere çeviriyor, kısa zamanda gayr-i meşru, kirli kocaman bir serveti oluyor. Böyle biri aydın olur mu?

Vatan, millet şarkıları söyleyerek politikaya atılıyor, milletvekili oluyor ve Meclis’e girince genel başkanın azad kabul etmez kölesi gibi hareket etmeye, körü körüne sadakat göstermeye başlıyor. Üç üniversite bitirmiş olsa da bu herif yine de aydın olamaz. Bizde aydın yetişebilir mi? Bugünkü eğitim sistemiyle, bugünkü üniversitelerle, bugünkü resmî ideoloji ile yetişemez. Birkaç istisna, birkaç oto-didakt, birkaç üretim hatâsı yetişir, onlar da yetişmez. 09 Haziran 2001