Cumartesi günü de yukarıdaki aynı yazıyı yayınlamış salaklar..BU memlekette neler yapılamaz ki… Meselâ birkaç yüz samimî aydın çıkar; içlerinde sağcı solcu, sünnî alevî, dindar laik, şucu veya bucu her kesimden okumuş, tahsilli, entelektüel kişi bulunur ve bunlar bir beyanname (Bildirge) hazırlarlar, imzalarlar, gerekli parayı bulurlar ve günlük gazetelerin sayfalarını kiralayarak bunu yayınlatırlar.

Haksızlıklara, zulümlere, çoğunluğun demokratik haklarının çiğnenmesine, evrensel insan haklarının ihlâline, her çeşit yargısız infaza, her tür vatan hıyanetine, hırsızlığa, soyguna, devlet bütçesinin ve belediye bütçelerinin talan edilmesine, kokuşmaya, rüşvete velhasıl her türlü kötülüğe ve pisliğe karşı kutsal bir isyan bayrağı olur bu beyannâme veya manifesto. Bunun metnini yüksek aydınlar, hukukçular, sosyologlar, büyük düşünürler hazırlar. Tarihe geçer bu metin.

Peki niçin böyle bir teşebbüs olmuyor Türkiye’de? Aydınlar, sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumludur.

Kanun diye kanun diye kanun tepeleniyor… Hukukun ırzına geçiliyor… Hiç tartışma konusu olmayacak temel ve evrensel insan hakları ilkeleri çiğneniyor. Devlet soyuluyor, millet soyuluyor, ülke soyuluyor. Ben bu satırları yazarken soygun devam ediyor. Devlet ve ülke sanki birtakım eşkıyanın arpalığıdır.

Mert, cesur, sesi gür biri çıksa ve haykırsa: Efendiler Avrupa Birliği’ne girmek veya girmemek için niçin tepişip duruyorsunuz? Japonya AB üyesi mi? Güney Kore, Taiwan AB içinde mi? Singapur AB ile mi bugünkü parlak ve yüksek yere çıkmıştır? İsviçre’den utanmayacak mıyız? O küçücük ülke, dünyada fert başına en fazla millî gelir düşen memlekettir ve ne AB üyesidir, ne de Birleşmiş Milletler Teşkilâtına girmiştir.

Niçin bir grup aydın çıkıp da Türkiye’de birbirine zıt iki taraf olduğunu sorgulamıyor? Niçin başka bir grup yazılı ve edebî Türk lisanına yapılan suikastları dile getirmiyor?

Of vicdanlarımız bu kadar nasırlandı mı?

Birkaç hokkabaz, şarlatan, soytarı, satılmış reformcu çıkıyor; dinî islahat yapmak perdesi ardında bin türlü ifsâdat yapıyor da niçin ehl-i sünnet âlimleri, aydınları, sorumluları bir araya gelip bunları red, cerh ve ibtal etmiyorlar? Dillerini mi yuttular? Yoksa haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlar durumuna mı düştüler?

Birtakım güçler, derhal muameleye konması gereken dosyaları gizliyor, onları tehdit ve şantaj vasıtası olarak kullanıyor; bu dosyalarla cehennemî, şeytanî, makyavelist bir satranç oynuyor. Niçin binlerce aydın bir araya gelip bu konuda feryad ü figan kopartmıyor?

İnsanların haksızlıklara, kötülüklere, zulümlere karşı direnme hakları vardır? Bu direniş kanunların sınırları içinde yapılabilir. Lakin Türkiye’de yapılmıyor, yapılanlar çok azdır, çok cılızdır, çok yetersizdir.

Devletimiz kadın ticaretine, fuhşa izin vermeyeceğine dair uluslararası bir andlaşmaya imza koymuştur ama hâlâ TC antetli resmî vesikalarla kadın satılmakta, bu satıştan KDV alınmakta, devlet bütçesine konulmaktadır. Aydınlar, kadın hakları taraftarları, Müslümanlar niçin bunu protesto etmiyor?

Birtakım militan, fanatik, azgın din düşmanları taşkınca hareket ediyor, hiçbir suçu olmayan mütedeyyin (dindar) vatandaşlara baskı yapıyor, hakaret ediyor. Bu militan din düşmanlığı niçin yeteri kadar ve devamı olarak protesto edilmiyor? Bu konuda niçin dünyaya açılınmıyor; İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça SOS broşürleri bastırılıp milyonlarca dağıtılmıyor? Niçin ABD’de, Fransa’da, Londra’da, Almanya’da en ciddî gazetelerde ilan-bildiri şeklinde birtakım metinler yayınlanmıyor.

Militan ve azgın din düşmanlığının karşı kutbu iğrenç, rezil, pespâye din sömürüsüdür. Birtakım mukaddesat bezirgânları yüce İslâm dinini âlet ederek, vasıta kılarak milyarlarca dolar vurmuştur. Bu husus niçin dile getirilmemektedir?

Ülkemizin bugünkü krizin içine düşmesinin birinci âmili kalitesiz eğitim ve adlarından başka üniversitelik tarafı olmayan üniversitelerdir. Bu konuda niçin protestolar ayyuka çıkmıyor? Niçin eğitim ve üniversite konusunda çareler, çözümler üretilip millete sunulmuyor?

Fabrikalar, atölyeler, işyerleri kapanıyor… Esnaf kan ağlıyor… Siftah yapılmadan dükkan kepenkleri kapatılıyor… Birkaç yıl öncesine kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan ülkemiz şimdi ekmeklik buğdayının bir kısmını dışarıdan satın almak zorunda kalmıştır… Pirinç, nebâtî sıvı yağlar, bakliyat, daha binlerce gıda maddesi dışarıdan getirtiliyor… İran’dan domates, patlıcan, meyva ithal ediliyor. İthalat ihracatın iki mislidir… Aydınlar okumuşlar, seçkinler, yüksek tabaka niçin bu kötü tablo karşısında harekete geçmiyor, alarm zillerine basmıyor?

Hayvancılık yapmak için çok müsait arazisi, otlakları, geniş kırsal kesimi olan bu ülkede hangi hâin, namussuz, şerefsiz, alçak zihniyet hayvancılığımızı öldürmüştür de, dışarıdan en kalitesiz domuz ve buffalo etleri getirtilmek zorunda kalınmıştır? Niçin her yıl kocaman gemilerle ABD’den domuz içyağı ithal ediyoruz? Niçin bizim kendi kokulu ve lezzetli muz bahçelerimizi kuruttuk da şimdi dışarıdan frigorifik gemilerle muz getirtiyoruz.

Birkaç bin Nataşa, doğu Karadeniz sahillerimizi frengili bir Haçlı ordusu gibi târümar etti. Milyarlarca dolar paramız fuhşa gitti. AIDS hastalığı yayıldı, yuvalar yıkıldı. Bütün bu kötülükere hangi namussuz, şerefsiz, pez…… zihniyet gözyumdu?

Milletlerin haksızlıkları protesto eden, destanlar nazmeden şâirleri vardır. Bu milletin böyle şairleri yok mu?

Niçin namuslu geçinenler en az namussuzlar kadar cesur, gözükara, atılgan ve aksiyoncu değiller?

Milyonlarca insan niçin ağlamıyor, feryad etmiyor, yasal sınırlar içinde tepki göstermiyor?

Üzerimize ölü toprağı mı serpildi? Beyinlerimiz ve vicdanlarımız dumura mı uğradı? Afyonlandık, sersemletildik, zombiler haline mi geldik?

Bunca felaket, rezalet, musibet, bela, hıyanet, alçaklık karşısında bu kadar umursamazlık beni dehşete düşürüyor. 28 Ocak 2001