Aydınsız Türkiye
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Pazar
Türkiye yetmiş yıldan bu yana, aydın ve üstün insanlar yetiştiremiyor. Hiç yoktur demiyorum ama sayıları o kadar azdır ki, onlara birer istisnâ gözüyle bakmak gerekir.
İçinde yaşadığımız bilgi ve globalleşme çağında Türkiyeli bir aydının iki güçlü tarafı olmalıdır.
Birincisi: Kendi kimliğine, Türkiyelilik kimliğine ait kültüre sahip olacaktır. 1928’den önce basılmış, yazılmış, hakkedilmiş kitapları, vesikaları, evrakı, kitabeleri, mezar taşlarını okuyamayan bir kimse doktor, mühendis, ziraat uzmanı, inşaat mühendisi olabilir ama asla Türkiyeli bir aydın olamaz. Aydın olmanın birinci şartı yazılı ve edebî anadilini mükemmel şekilde bilmektir. Birkaç yüz kelimeyle konuşulan sokak, çarşı, pazar, günlük iletişim Türkçesiyle Türkiyeli olunabilir, lâkin kesinlikle Türkiyeli aydın olunamaz. Lisan ve yazı kültürün başıdır. Japon yazısını değiştirin, zengin Japoncayı sadeleştirip birkaç yüz kelimelik arı ve duru bir öz Japonca çıkartın, ondan sonra Japonya batacaktır. Türkiye kimliğinin en temel faktörü İslâm’dır. Bu ülkede yaşayan bir kimse şayet İslâm’ı bilmiyorsa, İslâm’a düşmansa o kişi aydın maydın olamaz. Bizde yetmiş senedir dil de, din de baltalandı. Elbette aydın, üstün kişiler yetişmez.
İkincisi: Çağdaş seviyede genel kültüre sahip olacaktır. Bu da, çok güçlü ve ciddî bir lise eğitimiyle olur. Kültür, binlerce referansa sahip olmak demektir. Öğrendiklerinin bir kısmını unutmuş olsa da ziyanı yoktur. Edebiyat, tarih, coğrafya, psikoloji, mantık, ahlâk, metafizik, estetik, sosyoloji, sanat tarihi ve kültürü, beşerî coğrafya, biraz hukuk, biraz antropoloji, mimarlık ve şehircilik… Bir aydının bu konularda uzman olması gerekmez ama yetecek kadar bilgi, mâlumat sahibi olması gerekir. Bizdeki yozlaşmış, sahte, kalitesiz eğitim sistemi genç nesillere bunları öğretmez. Her şey resmî ideoloji içindir. Bitirme imtihanı yok, bakalorya (olgunluk) imtihanı yok, kaliteli öğretmen kadrosu yok, kaliteli ders kitapları yok, ciddî bir plan ve program yok. Bu sistem elbette aydın ve üstün Türkiyeliler yetiştiremeyecektir.
Ülke çoğunluğunu teşkil eden Müslüman kesimin bu boşluğu doldurmak için çok güçlü, çağ seviyesinde özel liseler ve kolejler açması gerekirdi. Maalesef bu iş yapılamamıştır. Şu anda Müslümanların özel kolejlerinin hemen hepsi birer fen dershanesi gibi çalışmaktadır. Birkaç öğrenci cebir, geometri, fizik, kimya, biyoloji gibi fen derslerinde başarı elde ediyor, ödül kazanıyor ve bununla öğünülüyor, iş bitti sanılıyor. Ne büyük gaflet! Türkiye’de lise demek öncelikle zengin Türkçe edebiyat demektir. Türk tarihi, Türk sanatı, Türk tefekkürü; Türk kimliği, kişiliği, kültürü demektir. Ben eminim ki, Azerbaycan liselerindeki öğrencilerin bir kısmı, oradaki edebiyat dersleri sayesinde Fuzulî’yi anlayarak, severek, haz alarak okuyabilmektedir. Bizde binlerce lise, milyonlarca lise öğrencisi var. Fuzulî divanını anlayabilen, okuyabilen, bu kıraatinden haz alabilen tek öğrenci olmadığını zannetmekteyim. Varsa çıksın, bir jüri huzurunda imtihan edelim.
Sadece fen dersleri ve teknik kültürle aydın değil, ancak teknisyen yetişir. Mühendis bile yetişmez. Çünkü mühendisin de edebiyat, tarih, sanat kültürü sahibi olması gerekir.
Kendilerini hâce-i evvel zanneden, İslâm’ın toplum işlerinde temel emri ve tavsiyesi olan istişare-danışma prensibini hayata ve hizmetlere uygulamayan din baronları para buluyor, özel okullar açıyorlar ama bunlar millî kimlik ve genel kültür itibarıyla lise veya kolej olamıyor.
60’lı yıllara kadar Türkiye’de az da olsa münevver (aydın) vardı. Lâkin bunlar, Osmanlı devleti zamanında yetişmişlerdi. Peyami Safa, Hilmi Ziya Ülken, Refi’ Cevad Ulunay ve diğerleri. Osmanlı’da az lise vardı, lâkin onlar gerçekten liseydiler. Şimdi üzerinde lise yazan çok müessese var ki, sadece birer binadan ibarettir.
Bizde artık mantık dersleri okutulmuyor. Mantık nedir? En basit târifiyle mantık doğru düşünme, yanlış ile doğruyu birbirinden ayırma ilmi ve sanatıdır. Bunu okumayan gençler aydın olabilir mi?
Bir aydında bilginin yanında ahlâk ve karakter terbiyesinin de olması gerekir. Bizim okullarımız, toplum sistemimiz, bizdeki hâkim ideoloji genç nesillere ahlâk ve karakter terbiyesi verebiliyor mu? Tam tersine ahlâksızlık ve karaktersizlik aşılanıyor. Türkiye niçin battı? Bilgisizlikten ve ahlâksızlıktan. Fazla konuşmaya lüzum yok. Manzaraya bakınız yeter.
Müslümanların elli senedir büyük ağırlık verdikleri hâfızlık kursları, İmam-Hatip okulları ve İlâhiyat Fakülteleri millî kimliğe ve çağdaş genel kültüre sahip aydın nesilleri yetiştirebilmiş midir? Maalesef yetiştirememiştir. Çoğunluğu kırsal kesimden, gecekondulardan, varoşlardan, köylerden, fakir ve marjinal sınıflardan toplanmış çocuklara yalap şalap biraz din bilgisi verilmiştir o kadar. Bu eğitim müesseseleri bırakın aydın yetiştirmek, ehliyetli cami imamı bile yetiştirememişlerdir.
Peki hiç ümit yok mu? Olmaz olur mu? İslâm dini Allah’tan ümit kesmeyi yasaklamaktadır. Ümit vardır ama, mutlaka birtakım şartlara ve sebeplere tevessül edilmesi gerekir.
Yurt içinde, bu mümkün olmazsa yurt dışında eğitim sistemi, kadrosu, ciddiyeti ile lise veya kolej denilmeye layık bir okul açılmalıdır. Başlangıçta ulaşılmasa bile bu okula hedef olarak İngiltere’deki Eton Koleji seviyesini yakalamak gibi bir gaye tesbit edilmelidir.
Bu okulda üstün zekâlı Türkiyeli çocuklara, birincisi zengin Osmanlıca olmak üzere en az üç lisan öğretilmelidir.
Bu okulda fen derslerine fazla önem verilmemeli, bütün ağırlık edebiyat, tarih, felsefe, sanata verilmelidir.
Bu okulda öğrencilere ahlâk ve karakter terbiyesi verilmelidir.
Bu okulun girişinde ve çıkışında çok zor, çok sıkı imtihanlar olmalıdır.
Böyle bir okula geri zekâlı, şımarık, hırssız, sürüngen, solucan, bir işe yaramaz, arsız, tembel, dejenere hiçbir çocuk alınmamalıdır.
Bu okulda son derece kaliteli, idealist, güçlü, üstün öğretmenler ve idareciler bulunmalıdır.
Bu okul beş on sene içinde dünyanın en güçlü, birinci lisesi haline gelmelidir.
Birçok yabancı ülkenin ve bilhassa İslâm memleketlerinin zenginleri ve seçkinleri çocuklarını bu okulda okutabilmek için sıraya girmelidir.
Böyle okullar olmadıkça bizde kesinlikle gerçek ve güçlü aydın yetişmeyecektir.
Şu anda lâik-çağdaş kesimde de, Müslüman-İslâmcı kesimde de yarı aydın doludur. Bir kısmı Atatürkçülük sömürüsü yapan, bir kısmı din bezirganlığı yapan bir sürü haşarat bizi yiyip bitirmektedir.
Türkiye niçin halâ bir tek Nobel bile kazanamadı? “Nobelciler, bizim hakkımız olan ödülleri garazkârlıkları yüzünden vermiyorlar…” gibi hezeyanlar, kuruntular, paranoyak savunmalar hiç bir işe yaramaz. Türkiye dünya çapında romancılar, mimarlar, hukukçular, şairler, fikir ve aksiyon adamları, araştırmacılar yetiştirememektedir. Türkiye bir Dr. Albert Schweitzer, bir Rahibe Tereza yetiştirememiştir.
Müslümanlar elli yıldan beri milyarlarca dolar sarfederek birtakım işler ve hizmetler yaptılar ama bir Gazalî, bir İbn Arabî, bir İbn Sina, bir Mimar Sinan, bir şâir Fuzulî yetiştiremediler.
Son elli senenin İslâm büyüklerinin çoğu mühtedidir. İslâmî kesime karşı taraftan gelmiştir. Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Ali Fuad Başgil, Cemil Meriç ve daha niceleri.
Müslümanlar! Niçin düşünmüyorsunuz? Niçin doğru dürüst çalışmıyorsunuz? 15 Mayıs 2000