Ayıplarımız
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 27 Aralık 2018
Pazartesi
Ülke çapında büyük ayıplarımız var. Bunların farkında mıyız? Birkaçını sayayım:
1.
Milyonlarca Müslüman uzun yıllar boyunca
diye bağırtıldı… Ya Atatürkçülerin sloganları… Adam gibi, ipe sapa gelir düşünemiyoruz.
2.
yahut biliyoruz da onun maddelerini tartışmak işimize gelmiyor. Gerçek gündemi bırakmışız, yapay ve düzmece konuları büyütüyoruz.
3.
Asıl konuların üzerinde durmuyoruz.
Geleceğimizi karartan
On binlerce okulumuz var, dershaneler var, sıralarda çocuklar oturuyor, kitaplar okunuyor, sınavlar yapılıyor ya; eğitim işlerimiz maşaallah dört başı mâmur gidiyor sanıyoruz.
4.
bizi de sarsıyor, işsizlerin sayısı çoğalıyor, on binlerce dükkan ve iş yeri kapanıyor ama bizim pek aldırdığımız yok.
5. Eşitsizlik,
her geçen gün artıyor. Aldırdığımız yok.
6.
(belki de gitti bile…) yine aldırmıyoruz.
7. Topyekûn bir
Haberimiz yok.
8.
Elbette bir miktar kitap yayınlanıyor ama bunların kaçta kaçı faydalı ve değerlidir ve satın alanların kaçta kaçı bunları okuyup anlamaktadır? En önemlisi: Bu kitapları okuyup anlayanlardan kaçta kaçı öğrendikleri bilgileri hayata geçiriyor?
9.
Bunun bilincinde miyiz? Temizlenmek, kendimizi ıslah etmek için gerekenleri yapıyor muyuz?
10. Gelecekte bizi bekleyen felaketlere, tehlikelere, afetlere karşı tedbir alıyor muyuz? Bırakın tedbir almaktan, bunlardan haberimiz var mıdır? Meselâ
veya neler yapmıyoruz?
1908 Meşrutiyetinden sonra Osmanlı toplumu
sloganları ile çalkalanmaya başlamıştı. Büyük felaketler birbirinin ardınca ansızın sökün ediverdi.
(Şimdiki Libya)
İstiklal savaşından sonra da
Bugün de koyu gaflet ve cehalet karanlıkları içindeyiz. Parçalanmış vaziyetteyiz. Sloganlarla yatıp kalkıyoruz. Kültür seviyesi düşmüş de düşmüş.
Hedonizm ve avantacılık almış yürümüş. Geçen sene bana yüksek dereceli bir Müslüman bürokrat ne demişti biliyor musunuz?
Size karışmam ve saygı gösteririm ama ben Türkiye’nin bugünkü halinden çok üzüntülü ve endişeliyim.
Mengen’in bir köyünden genç bir kız İstanbul’a gelmiş. Sonunda başına büyük felaket gelmiş.
Öldürülürken her yer kan revân içinde kalmış. Bu kanlar temizlenmiş ama lekeleri ve izleri çıkmamış, kaybolmamış. Polis araştırma ve tahlil yapmış, katil saklanmış, bulunmamış… Velhasıl bir sürü facia…
Yanında bir genç. Katilin o olduğu sanılıyor ve iddia ediliyor. Bu kızcağız Mengen gibi muhafazakâr bir yerden gelip de İstanbul’da böylesine nasıl açılıp saçılmış?
Kızın başı ayrı, vücudu ayrı cesedi köyüne getirilmiş, gözyaşları içinde toprağa verilmiş.
Ben de rahmet okuyorum… Cenab-ı Hak taksiratını affetsin. Toplumumuz ahlâk, iffet, hayâ bakımından büyük bir buhran geçirmektedir. Böyle şeyler Atatürk ve İnönü devrinde olmamıştır.
Halkımız eskiden bu kadar
değildi.
İzmir’de oturan açık bir genç kadın, her gün Manisa’da memurluk yaptığı bankaya geliyormuş.
Şimdi o günler geride kaldı. Kim kime dum duma…
Tramvayda iki hafif meşrep genç öpüşüp duruyor, aldıran yok.
Divanyolu’ndaki
duvarı dibindeki tahta sıra üzerinde
kimse aldırmıyor. Öyle ya, Avrupa standartlarına alışmalıyız.
Bu dükkanlarda neler satılıyor acaba?
Daha yüz sene önce İstanbul’da polis, çarşafları yerlere kadar uzun olmayan Müslüman kadınları uyarıyordu. Yine o yıllarda bir erkekle nikâhlı karısının aynı kupa (at) arabasına binmesi yasaktı. Maşaallah çok ama çok fazla ilerledik. İlerlemek ne demek, fırladık. Nereye? Muasır (çağdaş) medeniyet semalarına… 10 Mart 2009