Cumartesi

 

(

Dikkat

: Bu yazıdaki tenkitler anonimdir. İsim vererek hiçbir şahsa mal edilemez.)

Besmele, hamdele ve salveleden sonra… Bu yazıma öncelikle Kur’ân’a, Sünnet’e, icmâ-i ümmete, fıkha, şeriata sâdık gerçek ilahiyatçılara teşekkür ederek başlıyorum. Onlar tenkitlerimin haricindedir. Kendilerine

an samimi’l-kalb

hürmet ediyorum. Hizmetleri feyizli olsun, ömürleri hüsn-i hâtime ile son bulsun.

Bundan sonra derim ki: İlahiyatçı postuna bürünmüş bazı kesan var ki, onlar din-i mübine hizmet perdesi altında İslâm’ı tahrife, tahribe, tağyire çalışıyorlar. Bunların bozuk ve zararlı taraflarından bazısını zikr ediyorum:

1.

Dinde reform yapmak istiyorlar.

İslâm dini ilahî ve münzel dindir. Onda kesinlikle reform, değişiklik, yenilik yapılamaz.

Hâşâ Cenab-ı Hak yanıldı mı ki, O’nun dinini değiştirecekler?

Dinde tecdid olur, Yüce Yaratan her hicrî asrın başında

bid’atleri ayıklamak için bir müceddid gönderir.
Tecdid başka reform başkadır.
Tecdid asla dönmek, reform asıldan uzaklaşmaktır…

2. Bazı ilahiyatçılar,

İslâm’a hak din olmakta
ortaklar
katıyor,
üç İbrahimî din
diyor, ehl-i kitabı ehl-i cennet ve ehl-i necat olarak gösteriyor.

Böyle bir iddia ve inanç korkunç bir bid’attir. İslâm hak din olmakta müşareket (ortaklık) kabul etmez. Bu, Kur’ân’la, Sünnet’le, 14 asırlık icmâ-i ümmetle sâbit bir gerçektir. Aksine inanan dinden çıkmış olur.

3. Bazı ilahiyatçılar

“Resûl bir postacı idi. Dini tebliğ etti, öldü gitti ve işi bitti…”

diyorlar. Böylece Resûlü aradan çıkartıp O’nun yerine ya kendileri geçmek, yahut birini geçirmek istiyorlar.

Böyle bir iddia büyük bir sapıklıktır.

Resûl vefat etmiştir ama O’nun hatırası, O’nun ruhaniyeti Ümmeti ile beraberdir.

O, kıyamet’e dek Müslümanların Seyyidi, Kaaidi, Önderi, Rehberi olarak kalacaktır.

4. Bazı ilahiyatçılar

Kur’ân’ın birtakım emir ve yasakları
tarihseldir, Pakistanlı matrud

(kovulmuş)

Fazlurrahman’ın dediği gibi bunlar zamanımızda geçerli değildir
diyorlar.
Böyle bir inanca ve görüşe sahip olanlar dall ve mudildir

(sapıtmıştır ve saptırmaktadır.) Kur’ân’ın bütün muhkem emirleri, yasakları Kıyamet’e kadar yürürlüktedir.

5. Bazı İlahiyatçılar

sinsice Sünnet’e cephe alıyor,
hadîslerin çoğunun uydurma olduğunu iddia ediyor.

Hattâ kimisi o kadar ileri gidiyor ki,

kibar-ı Ashab’tan Ebu Hureyre radiyallahu anh hazretlerini
yalancılıkla
suçluyor.

Bu gibi bozuk fikir, görüş ve inançlar merduttur.

6. Bazı ilahiyatçılar

İslâm’da tesettür yoktur

diyorlar.

Tesettür Kur’ân, Sünnet ve icmâ ile sabit bir farzdır. Münkiri kâfir olur.

7. Bazı ilahiyatçılar,

tesettür vardır ama kadınların başlarını örtmeleri gerekmez,
boyunlarını ve göğüslerini örtmeleri yeterlidir
diyor.

Bu da batıldır.

İslâm’da kadınların başlarını örtmeleri tesettüre dahildir.

8. Bazı ilahiyatçılar küfürle imanı, dinsizlikle dini bağdaştırmaya ve uyuşturmaya çalışıyorlar. Onların bu yaptığı akla, mantığa, dine, Kur’ân’a, sünnete, Şeriata aykırıdır.

9. Bazı ilahiyatçılar

son derece bulaşık ve şaibeli bir kişi olan Egfanî’yi
Müslümanlara rehber olarak gösteriyor,

bu zatın Ümmet’i kurtaracak fikir ve metod önderi olduğunu iddia ediyor.

Efganî

İranlı olduğu halde kendisini Afgan, Şiî olduğu halde Sünnî gösteren

bir taqiyyeci ve yalancıdır.
Üstelik Farmasondur.

Hiçbir lüzum ve zaruret olmadığı halde Müslümanları aldatmıştır. Böylece

“Bizi aldatan bizden değildir”

hadîsi dairesine girmiştir.

10. Bazı ilahiyatçılar

fıkıh mezheplerini tenkit ediyor,
mezhepsizlik propagandası yapıyor.

11. Bir ilahiyatçı

aykırı fikirleriyle efsanevî bir servet

edinmiştir.

12.

Bazı bozuk ilahiyatçılar İslâm dininin en temel amelî ibadeti olan beş vakit namazı terk etmiştir.

Bazıları alaca bulaca zaman zaman kılmaktadır.

13.

Hayızlı kadınlar namaz kılabilir, oruç tutabilir, Kâbe’yi tavaf edebilir
diyen bazı ilahiyatçılar vardır ki, onlar bu iddialarıyla 14 asırlık bir icmaa karşı çıkmaktadır.

14.

Kur’ân,
Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm’a ve imana çağırmıyor
diyen ilahiyatçılar vardır.

15.

İslâm’ın kesinlikle yasak kılmış olduğu birtakım günahları, haramları açıkça işleyen,

bu suretle

fasık-ı mütecahir

durumuna düşen ilahiyatçılar vardır.

Bu gibi ilahiyatçılar dine hizmet etmiyor, maalesef dini temellerden sarsmaya çalışıyor.

İlahiyat fakültelerinde okuyan temiz gençlerimizi bu gibi menfi ilahiyatçıların şerlerinden ve tesirlerinden korumamız gerekir.

Doğru yolda olan, Kur’ân ve Sünnet çizgisinde yürüyen gerçek ilahiyatçıların bozuk meslekdaşlarını tenkit etmeleri ve uyarmaları onlar için vazifedir. Bu vazifeyi yerine getirmezlerse sorumlu olurlar.

Bozuk ilahiyatçıların şerlerinden, desiselerinden ve tahriplerinden
korunmak için

itikatta, fıkıhta, ahlâkta Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesi içinde bulunmak gerekir.

Oyların Satın Alınması

Oyların parayla, eşya vererek veya başka menfaatler temin ederek satın alınması Türk demokrasisinin bilinen bir ayıbıdır.

Bilmeyenlere şaşılır. Bu, hiç de yeni bir şey değildir.

Elli yılı geçen bir zaman içinde siyasî partiler, iktidarlar:

1.

Çiftçinin buğdayını devlete pahalıya aldırarak

oy toplamışlardır.

2.

Şeker pancarına fazla fiyat vererek

oy toplamışlardır.

3.

Çayda, fındıkta da

böyle yapmışlardır.

Partiler, iktidarlar, bol keseden vaatte bulunan vekiller bu paraları ceplerinden mi ödemişlerdir? Hayır hayır… Devletin bütçesinden vermişlerdir.

Bir ara buğdaya uluslararası fiyatın iki misli ücret vermişlerdi.

Niçin? Birkaç sebebi vardı ama en önemlisi oy satın almaktı.

Muhalefet feryat ediyor. Bedava


(bol dumanlı ve arsenikli)

kömür dağıtılıyor.
Tunceli’de halka beyaz eşya dağıtılıyor!..

Bunlar yeni görülmüş şeyler değildir. Demokrasi kelle sayısı sistemi değildir.

Faziletin

(erdemin),

hikmetin

(bilgeliğin),

ahlâkın
olmadığı yerde
gerçek demokrasi işlemez.

Demokrasi öncelikle keyfiyet ve vasıf ister.
Cumhuriyet de böyledir.

Bir ülkenin, bir devletin iyi idare edilmesi için şu şartlar gereklidir:

A.

Halk kültürlü, vasıflı, faziletli, uyanık, şuurlu

(bilinçli)

olacak, yararına ve zararına olan şeyleri bilecek.

B.

Ülkede yeterli sayıda iyi idareci, iyi bürokrat, iyi siyasetçi olacak. Halk,
seçimlerde iyi ve vasıflı vekiller seçecek,
seçilenler iyi kadrolar kuracak.
Bir ülkede
iyi seçenler ve iyi seçilenler
olmazsa orası bozulmaya mahkûmdur.

Bir ülke iyi idare ediliyor mu, bu nasıl anlaşılır?

Bunun birçok ölçüsü vardır. Birincisi:
Uluslararası temizlik ve şeffaflık

(saydamlık)

anketlerine ve raporlarına bakarsınız. Ülkenin notu, 10 üzerinden en az 7 ise durum iyidir. Not 5’in altındaysa o ülke iyi idare edilme konusunda imtihanı kaybetmiş demektir.
2008 yılı itibarıyla Türkiye’nin temizlik ve şeffaflık notu nedir? 4’tür efendiler…
Gerisi lâf u güzaf!..

08 Şubat 2009