Azap Gelip Çatmadan
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Salı
Türkiye Müslümanları büyük bir sorumluluk ve vebal altındadır. Başka dinden olanları kasdetmiyorum, altını çizeyim, Türkiye Müslümanları diyorum. Evet Türkiye Müslümanları Allah ile ezelde, “Kaalû belâ” gününde yapmış oldukları ahd ü misakı unutmuşa benziyorlar. Onlar, Kelime-i Şehâdet’in ikinci kısmı olan, Peygamber’e etmiş oldukları biatten de gafillerdir. Bu ahd ü misaka, bu biata gerçekten sâdık olan yüzde kaçtır?
Şirk, küfür, nifak, günah, isyan, tuğyan, fısk, fücur almış yürümüştür. Kendilerini dindar, iyi Müslüman sanan birtakım kimseler de doğru yoldan çıkmış, eğriliklere sapmıştır.
Bu din, benlik putunu yıkmak için gönderilmiştir. Peygamberin halifeleri ve vekilleri durumunda olan ‘âmil ve rabbanî âlimler ile kâmil mürşidler her devirde benlik putu ile mücadele etmişler, Müslümanları hafî şirkten korumak için çalışmışlardır. Bu devirde, gerçek ve icâzetli âlimler ve şeyhler yetiştirecek müesseseler bulunmadığı için Müslüman kitleler nasihatsiz kalmış, nefs putları tekrar saltanat kurmuşlardır.
Cihan yıkılıyor, milyonlarca Müslüman hâlâ para, kazanç, zenginlik, konfor, lüks, aşırı tüketim, rahat, keyf, zevk ü sefa peşinde koşuyor.
Kutsal din hükümleri hayata uygulanmıyor. İman edenler paramparça olmuş, Ümmet bin türlü fırkaya, hizbe, cemaate, parçaya, meşrebe, gruba bölünmüş; çoban kepeneğine bürünmüş kurtlar sürülerin başına çoban olarak geçmiş; cehalet almış yürümüş; vaktiyle büyük bir medeniyet kurmuş olan İslâm âlemi köylü, gecekondu, taşra kültürü batağına yuvarlanmış… Ve bütün bu hengâme içinde bir yığın faydasız, zararlı, fuzulî iş yapılıyor.
Allah’a, Peygamber’e, Kur’ana, Din’e, Şeriat’a küfredilince hiç tepki göstermeyen, ses çıkartmayan, meşru müdafaa yapmayan gafiller ve sapmışlar, kendi cemaatlerine, kendi din-başlarına en ufak bir tenkit oku atılınca küplere biniyor, ateş püskürüyor, havalara çıkıyor.
İslâm’ın temellerinden olan emr-i mâruf ve nehy-i münker farzı terkedilmiş bulunuyor. Dinleri para, kıbleleri karı olan birtakım uğursuzlar Ümmet-i Muhammed’i kaz gibi yoluyor, inek gibi sağıyor.
Ortalık sürüyle mehdi taslağı, sahte kutub ve gavs, sözde büyük mücahid, naylon kurtarıcı; Müslüman fikir adamı, İslâmcı, dindar köşe yazarı, imanlı aydın ile dolu. Lakin günde beş kez Ezan-ı Muhammedî okunduğu vakit bunları camilerde, cemaat içinde göremezsiniz. Onların bir kısmı namazı büsbütün terketmişlerdir. Kılanlar da cemaate katılmaz, kadınlar gibi münferiden kılarlar.
Müslümanlar şirke, küfre, günaha, isyana alışmışlardır. Bunlara karşı tepki göstermemektedirler. Şimdi onlarda din gayreti ve hassasiyeti yok, cemaat ve hizip asabiyeti vardır.
İhlâs, istikamet, uhuvvet, mürüvvet, ahlâk, fazilet prensipleri terkedilmiş; takva, vera, zühd unutulmuş; bütün dikkatler günlük dedikodulara, aktüel hadiselere yönlendirilmiştir.
Birtakım uğursuz ve yetersiz adamlar İslâm dâvasını mıncıklaya mıncıklaya bugünkü hale getirmişlerdir.
Milyonlarca Müslümanın üç beş Sabataist kadar ağırlığı, tesiri, gücü, nüfuzu kalmamıştır.
Haram yiyicilik almış yürümüştür. Gösteriş, kibir, israf, lüks, para hırsı, şöhret şehveti her yeri yangın gibi sarmıştır.
Beklenen uyanış görülmüyor. Gaflet, hıyanet, dalâlet devam ediyor. Benlikler, gururlar, kibirler, hubb-i riyasetler, ene putları, şöhret deliliği yakıp yıkıyor.
Allah’ın azabı gelmeden uyanmak, tevbe etmek, Sırat-ı müstakime girmek gerek.
Düşmanları bu milleti câhillikle cezalandırıp terbiye ediyorlar da, işin farkında olan yok. Bilgi devrinde yaşıyoruz. Bilginin en büyük vasıta ve âleti bilgisayar mıdır? Güldürmeyin beni. Bilginin, kültürün, insanlığın temeli lisandır, edebiyattır. Birinci sınıf zengin bir lisana sahip olamayan millet, ülke, devlet ayakta duramaz.
Yeteri kadar aydını, âlimi, ârif kişisi, edibi, tarihçisi, sanatkârı, bilgesi olmayan bir millet bir müddet sonra sürü haline gelir. Türkiye’nin bu saydığım sıfat ve vasıtalarda yeterli adamı var mıdır?
Genel ve sosyal kültürü olmayan mühendis kafalı adamlara lisanın, edebiyatın önemini anlatamazsınız. Zaten bu kafalar değil midir bu memleketi bu hale getiren?
Demokrasi, hukuk devleti, temel insan hakları deniliyor. Lisan olmadan bunlar da olmaz.
Türkiye niçin yıllardan beri bir tek Nobel ödülü bile kazanamadı? Lisansız Nobel mi kazanılırmış.
Bu konuştuğumuz lisan değil miymiş?.. Lisandır ama günlük hayatta, sokakta, evde, büroda iletişim kurmaya yetecek kadar basit bir lisanla medeniyet olmaz, kültür olmaz, sanat olmaz, felsefe olmaz, derin düşünce olmaz.
Türkiye’yi topla tüfekle, orduyla dize getiremeyen düşmanlarımız bizi dilsiz bırakarak mahvetmişlerdir.
Çağdaşlar “Muasır medeniyet seviyesine” kısa zamanda ulaşacaklarını iddia ediyor; İslâmcılar kendi düzenlerini kuracaklarını söylüyor. Hangi lisanla, hangi edebiyatla, hangi kültür ve sanatla?
Dininiz, ideolojiniz, hayat felsefeniz ne olursa olsun, Türkiye’nin, Türkiyelilerin yücelmesini istiyorsanız lisan ve edebiyat meselesi üzerinde durmakla mükellefsiniz. Üç yüz kelimelik zekâ özürlüler diliyle hiç bir yere varamazsınız.
1928’den önce yazılmış, basılmış kitap, vesika, kitabe, mezar taşı gibi malzemeyi okuyamayanlara nasıl okur-yazar denir, anlayamıyorum. 07 Nisan 1999