Pazartesi

 

Azerbaycan’da

“Sanat Gazetesi”

adında bir mevkutede (süreli yayın) yayınlanan

“Avrupa ve Biz”

adlı hezeyannâmesinde Resûl-i Kibriya Efendimize ağır ve galiz hakaretler savuran

Refik

adlı mahlûku protesto ediyorum. Bu adam herhalde hâfıza kaybına (amnezi) uğradı ve kendisini Sovyetler Birliği Azerbaycan’ında yaşıyor sandı.

O karanlık ve menhus devirde kolonyalist-marksist rejim ateist idi ve açıkça veya sinsice, başta İslâm olmak üzere dine ve mukaddesata saldırırdı. Göstermelik bir ikisi dışında camiler kapalıydı, din hürriyeti yoktu, din eğitimi verilemezdi. Bir ara, Bejbojnikler cemiyeti vasıtasıyla dine karşı çok kaba, çok ilkel, çok yobazca saldırılar yapılmıştı.

Çok şükür, o zulüm rejimi çöktü, Sovyetler Birliği denilen sömürge imparatorluğu dağıldı ve esir ülkeler ve milletler, bu arada dost ve kardeş Azerbaycan hürriyet ve bağımsızlığına kavuştu. Dinimiz üzerindeki baskılar da kalktı.

Vaktiyle sömürgeci rejime şakşaklık eden

Refik

adlı muharriri ben hiç duymamıştım ve onu tanımazdım.

Adam bir anda dünya çapında ün kazandı.

Tıpkı bir zamanların silik ve beş para etmez romancısı

Salman Rüşdi’nin, İslâm Peygamberine saldırarak cihan çapında bir şöhret-i kâzibeye kavuşması gibi.

Hükema (bilgeler)

“Şöhret âfettir”

demişler. Refik’lerin, Salman’ların şöhretleri ise âfet ender afettir. Şair ne güzel söylemiş:

Bevval-i çehi
Zemzem’i lânetle
anar
halk

Sen kendini Kâbe
gibi
benam
etmeye
bak

Şimdi dünyada ne kadar müşrik, kâfir, münkir, azılı münafık, fâcir, fasık, mel’un varsa Peygambere saldıran sefile kanat gerecekler, onu Salman Rüşdi gibi bir Şeytan-kahraman haline getirmeye çalışacaklardır.

İslâm’a akurane saldıran

Bangladeşli Teslime’yi

de böyle meşhur edip, zenginleştirip korumamışlar mıydı?

Hazret-i Muhammed (s.a.v) bin küsur yıldan beri şu dünyada en fazla sevilen, adı en çok anılan, muhabbeti gönüllerde yaşatılan çok yüce bir zattır. O’na saygı göstermek için ille de Müslüman olmak gerekmez. Nice gayr-i müslim edib, şair, mütefekkir, feylesof, tarihçi O’nu hürmetle anmış, şahsı hakkında samimî medhiyeler kaleme almıştır.

Edib kişinin edeb sahibi olması lazım.

Edebsiz kişi edebiyatçı olamaz, olsa olsa, edebiyatçı taslağı veya karikatürü olur.

Şu anda Amerika’da en fazla okunan şiir kitabı hangisidir biliyor musunuz? Şu veya bu, falan veya filan Amerikalı şairlerin kitapları değil;

13’üncü miladî asırda Konya’da yaşamış ve kendisine Monlâ-yı Rûm denilen Mevlânâ Celalüddin Rûmî’nin Mesnevi’sidir.

Kimdir bu Mevlânâ Rûmî? İslam Peygamberinin vekili, halifesi ve vârisi olan yüce bir kimseydi… Bir gün ev halkına sormuştu:

“Bugün evde yiyecek bir şey var mı?..”

Yakınları

“Hiçbir şey yok…”

dediklerinde sevinmiş ve

“Oh, bugün evim Peygamber evine benzedi…”

demişti.

Şu çilekeş insanlığı kurtaracak tek yol Hazret-i Muhammed’in yoludur. Efsus ki, Müslüman Azerbaycan’dan bir kendini bilmez çıkıyor ve Büyük Kurtuluş’un bayraktarına ağız dolusu küfr ediyor. Heyhat!.. Efsûs!.. Hezar kerre heyhat ve efsus…

Geç kaldın ey sefil… Asıl büyük ödülü, senden önce bir başka bedbaht kaptı, doların milyonunu aparttı. Korkma ey k…. muallem, seni sahiplenecek İblisler, büyük ödülü başka birine vermiş olsalar da, seni büsbütün ücretsiz bırakmazlar, elbette önüne yağlı bir kemik atarlar.

Ajans bülteninde okudum,

“Azerbaycan’ın Müslüman halkı Refik hakkında ölüm kararı verdi”

diye yazıyordu. Seni öldürmek mi? Sen zaten çoktan ölmüşsün. Hem de ne kötü bir ölümle.

O şimdi Dar-ı Ceza’da

Bendenizin müteveffa ile iki dâvâm vardır: (Birincisi)Şahsî dâvâmdır. Onun yüzünden bir seneden fazla hapis yattım. Hükümetini tenkit ettiğim için. (İkincisi) Devletim, ülkem, halkım ile ilgili dâvâlar.

Vefat eder etmez bu konularda yazmayı uygun görmedim. Cenazesi siyasî ve ideolojik bir şova dönüştürüldü. Adam ölmüş, tabutu camiye götürülmüş, namazı kılınıyor, gömülürken Kur’ân okunuyor ve birileri

“Lâiklik”

sloganları atıyor. Bunlar ne kadar dengesiz ve tutarsız adamlar ve kadınlardır. Bari cenazelerde böyle tiyatrolar yapmayın, ayıptır, rezilliktir.

Ya birtakım Müslümanların, İslâmcıların müteveffa hakkındaki edebiyatlarına ne demeli?

“Hakk’a yürümüş…”

Allah Allah, bu üslup İslâm büyükleri, sâlihler için kullanılmaz mı?

Bir müddetten beri bu memlekette ne kadar kriz, sıkıntı, problem, buhran zuhur ettiyse, bunların hepsinde onun büyük miktarda tuzu biberi bulunmaktadır.

İktidara geçtiğinde Türk Lirası’nın dolar karşısında değeri neydi, iktidardan düştüğünde paramız kaç bin misli sukut etmişti (düşmüştü)? Bilmiyorsanız, bilenlere sorunuz. Bu kişi Türk parasını, Türk finansını, Türk ekonomisini çökertmiştir.

Onun zamanında Merkez Bankası adeta iflâs etmişti, kasasında 60 sent bile kalmamıştı. Yiyecek satan mağazalarda, bakkallarda en zarurî gıda maddeleri bulunmaz olmuştu. Bana inanmıyorsanız açın gazete koleksiyonlarına bakın.

Onun zamanında

Sünnilerle Aleviler iki kampa ayrılmış,

birbirine düşman edilmiştir.

Halkın oylarıyla Millet Meclisi’ne girmeye hak kazanan

Merve Kavakçı’yı

o kovdurmadı mı?

Sağlığında onu en ağır şekilde tenkit edenlerin bazısı şimdi ölümünden sonra kendisini göklere çıkartıyor. Niçin?

Karaoğlan’ın

kara gözleri için mi? Elbette hayır. Onu bir sembol, bir bayrak haline getirip Türkiye’deki islâmî gelişmeyi, millî kimlik ve kültüre dönüşü kösteklemek için. Nafile gayretler.

O şimdi Dar-ı Cezaya

(Karşılık Dünyasına)

göçtü.

Önce kabirde sorgu sual, sonra Büyük Mahkeme… 14 Kasım 2006