Azgınlık, Gaflet Berdevam
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Pazar
Bir ziraat mühendisi, onbeş kadar köylü ile köy kahvesinde sohbet ediyordu. Onlara “Tarlalarınız, araziniz değerlendirilmiyor. Ziraat ve hayvancılıkla kalkınır, zengin olur, refaha kavuşabilirsiniz. Fidancılık, çiçekçilik, arıcılık, ipek böceği işi yaparak bugünkü geri durumdan kurtulabilirsiniz. Başka milletler topraklarını iyi değerlendiriyor…” diyordu. Konu köylüleri pek açmamıştı. Bazıları hatır için dinliyor, bazısı esniyordu. Ziraat mühendisi konuyu değiştirdi. “Sizin bu köyün civarında eski Rumlardan kalma büyük bir gömü varmış. Selanik’te, buradan göçenlerin torunlarından birinde definenin planları bulunuyormuş. Ben o adamı gördüm, planları bana gösterdi…” deyince kahvedekilerin gözleri fincan gibi açıldı, heyecanlandılar ve “Aman anlat…” diye ricaya başladılar.
Maalesef topraklarımızı, denizlerimizi, ormanlarımızı, şu güzelim vatanımızı değerlendiremiyoruz. Ziraatimiz, hayvancılığımız, balıkçılığımız, arıcılığımız, sanayiimiz, bütün işlerimiz berbattır. Her geçen gün kötüye gidiyoruz. Eskiden buğdayımız bize yetiyordu. Hatta fazlasını ihraç ediyorduk. Şimdi dışarıdan buğday satın almak zorundayız. Hayvancılığımız da çok kötü durumdadır. Dışarıdan bol miktarda domuz eti ve başka kalitesiz etler ithal edilerek halkımıza yediriliyor. Pirincimizi, fasulyamızı, nohut ve mercimeğimizi bile dışarıdan getiriyoruz. Denizlerimizde balık kalmadı. İpek böceği işi de bitti, Çin’den ve Brezilya’dan ipek getirtiyoruz.
Tarlalar boş, bahçeler bakımsız, halk kırsal kesimden şehirlere göç ediyor. İş var mı? Yok. Şu anda yirmi milyon vatandaş işsiz.
“Girişimci olun, iş kurun, çalışın, azmedin…” denilince kimse kulak asmıyor. Lakin, bir yerde bir gömü varmış, binlerce altın bulanın olacakmış denilince dehşetli bir ilgi oluyor, gözler açılıyor.
Definecilik, lüpçülük, avantacılık, faizcilik, azimsizlik, az çalışıp çok kazanmak, rantçılık memleketi mahvetti.
Rantçılar kudurmuş gibiler. 17 Ağustos zelzelesinden sonra İstanbul’un kuzeyindeki ormanlar, yeşil bölge, boş arazi rantçıların hücumuna uğradı. Bu bölgelerin zeminlerinin sağlam olduğu iddiası beleşçi lüpçü, kolay yoldan servet edinme heveslisi haşaratın iştihasını ve ihtiraslarını kabarttı. Bu saldırı şehrin nefes almasını sağlayan ormanları, yeşil örtünün yok edilmesine yol açıyor.
Son elli yıl içinde arazi, mesken, inşaat rantçılığı ülkemize çok zarar vermiştir. İktisadın esası üretmek üzerinedir. Bizde üretim ikinci plana atılmış; onun yerini faizcilik, rantçılık, yiyicilik, beleşçilik, avantacılık almıştır.
Şu altmış beş milyonluk ülkede İstanbul’un nüfusunun on beş milyonu bulması büyük bir anormalliktir. Çin’de 17 milyon nüfuslu büyük şehirler var ama o ülkenin nüfusu bir milyar iki yüz milyondur.
İstanbul’u bu hale kimler getirmiştir?
Öncelikle bu ülkeyi ve bu şehri idare edenlerin suçu ve günahı vardır bu aşırı büyümede. Ülke ve şehir çok kötü idare edilmiştir.
Sistem de kötüdür. Resmî ideolojinin kontrolunda olan eğitim genç nesillere hedonizm, materyalizm, egoizm aşılamıştır. Çıkartılan imar afları, gecekondu afları kötülüğü teşvik etmiştir.
Arazi mafyası ormanları, makileri yakmış, cezasız kalmıştır. İstanbul’daki yapıların yüzde yetmişi plansız ve kontrolsuz yapılmıştır. Yüzde otuza da pek güvenilmez.
İdareciler, rantçılar, halk 17 Ağustos zelzesinden sonra ayıldılar, toparlandılar, kendilerine geldiler mi? Heyhat! Kayda değer bir uyanış görülmüyor.
Kokuşma korkunç boyutara ulaşmıştır. Rüşvet, haram yeme, suistimal, irtikâb, emânete hıyânet, namussuzluk almış yürümüştür. Para tek değer olmuştur. Para din İman yerine geçmiştir.
“Çürük çarık, hesapsız kitapsız binalar yapmayın; büyük bir zelzelede bunların enkazı altında kalıp gebereceksiniz!..” diye ihtar ediliyor; lakin dinleyen yok. Sanki “Gebersek de rantımızı yiyeceğiz!” diyorlar.
Bu memlekette dehşetli bir kuduz salgını vardır. Faiz, rant, repo, haram kazanç, hortumlama, rüşvet hırsı bazı kişileri kuduza çevirmiş, hattâ beter etmiştir.
Vaktiyle dindarlığı, ahlakı, muhafazakârlığı ile ünlü bazı bölgelerimiz birkaç bin Nataşa karşısında perişan olmuştur. Faiz, rant, repo, haram kazanç kuduzları mideleri ve şehvetleri için yaşıyor. Şirk, küfür, dalâlet, nifak, şikak, fitne, fesat, isyan, tuğyan, azgınlık her yeri sarmış bulunuyor.
Zemin ve âsüman titriyor. 17 Ağustos zelzelesi ilâhî bir ihtardı. Hem dinsizlere, hem de din sömürücülerine ve çürük Müslümanlara. Yazık ki, beklenen uyanma ve ayılma görülmedi. Gaflet, hıyânet, dalâlet azgınlıkları devam ediyor. Göz yaşı, tevbe, salâh, emr-i mâruf nehy-i münker, kütleler halinde ibâdete yöneliş, ittihad, ittifak yok. Bazı din baronları dünya hırsları, para, rant nefsâniyet konusunda laiklik baronlarından geri kalmıyor. Dünya yıkılsa onlar benlik putuna tapmaktan vazgeçmez.
Böyle azgın ve şaşkın bir toplumun başına belâ geleceğini söylemek için keşif ve kerâmet sahibi olmak gerekmez. Sodom, Gomore, Ad, Semud, Roma, Bizans… Bunlar ne oldular?
Herkes başının çaresine baksın. Namaz kılın, camiye gidip cemaate katılın, zekât ve sadaka verin, tevbe edin, dua edin, ağlayın. Kendinizi kurtarmaya çalışın. “Dinsizler bozuk, bizde hiç kusur ve kabahat yok…” gibi hezeyan ve saçmalıkları da bırakın. 31 Temmuz 2000