Azılı İslâm Düşmanlarıyla İttifak Edenler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cumartesi
İki türlü dindar vardır. Birincisi cahil, günahkâr ve hatâlı da olsa samimî ve gerçek olan dindardır. Dinini, kitabını, imanını, şeriatını hiç bir zaman ticarete, bezirganlığa âlet etmez. Cahillik yapsa bile samimî cahillik yapar.
İkinci tür dindarlar gerçek ve samimî dindar olmayıp, dindarlık taslayan münafık ve sahtekârlardır. Bunların dini imanı aslında paradır, menfaattir, benliktir. Dini âlet ederek, vasıta kılarak para, servet, makam mevki, şöhret, riyaset, mal mülk edinmek için çırpınıp dururlar. Arivisttirler, yâni ikbal avcısı. Dinî hizmet ve faaliyet perdesi arkasında din sömürüsü yaparlar. Böylelerinin İslâm’a ve Ümmet’e verdiği zararı en azılı kâfirler ve müşrikler bile veremez.
Bugün dünyada İslâm düşmanı güçler vardır. Bunların söyledikleri, yaptıkları ortadadır. İslâm düşmanlığı dillerinden ve kalemlerinden akıyor. İçlerinde gizledikleri ise çok daha şiddetlidir.
ABD rejiminin ve bir kısım Amerikalıların İslâm düşmanı olduklarını inkâr için kişinin deli olması gerekir. Elbette bütün ABD’yi aynı kefeye koymuyorum. İnsaflı olmak gerek. Lakin Peygamberimize -hâşâ- terorist diyen Protestan papazının İslâm düşmanı olduğunu isbata fazla delil gerekmez. Yukarıda zikr ettiğim sözü yeterlidir.
Siyonist Yahudilerin ve İsrail’in İslâm düşmanı bir siyaset takip ettikleri güneş gibi parlak bir realitedir. Avrupa da İslâm’dan korkuyor.
Hiçbir samimî, gerçek, akıllı, vicdanlı Müslümanın İslâm düşmanları ile ittifak yapmaya, onlarla birlikte hareket etmeye, onlardan yardım almaya, onların direktifleri altında çalışmaya hakkı ve selahiyeti yoktur. “Ben İslâm için, Müslümanların yücelmesi için çalışıyorum ve bu çalışmalarımda Haçlılardan, Siyonistlerden, Amerika’dan, Avrupa’dan destek görüyorum, onlardan maddî yardım alıyorum…” Böyle bir şey asla kabul edilemez.
İslâm düşmanlarından yardım alarak İslâm’a hizmet etmek… Böyle şey olmaz. Hiçbir İslâm düşmanı, sizlerin kara gözleriniz için size yardım etmez. Onların da gayeleri vardır. Nedir bu gayeler? Birkaçını sayayım:
(1) İlâhî ve münzel (indirilmiş) gerçek İslâm’ı kaldırmak, onun yerine kul uydurması, Şeriatsız ve fıkıhsız, bir tür ideoloji veya hümanizma şeklinde ılımlı, light, evcil bir İslâm türetmek.
(2) Müslümanları kontrol altına almak.
(3) Bunun için İslâm dünyasını bölmek.
(4) Müslümanları birbirine düşman ve rakip kamplara, gruplara, cemaatlere, ülkelere ayırmak.
(5) “Allah katında geçerli tek hak din İslâm’dır” inancını yıkmak, onun yerine
bozuk inancını getirmek.
(6) İslâm dünyasını balkanlaştırıp
uygun bir şekilde İsrail’in, ABD’nin sömürgesi haline getirmek.
Elde belge yok ama yukarıda saydığım maddelerin hayata geçirilmesi için milyarlarca dolar harcandığına dair rivayetler vardır. Bu gibi işler parasız olmaz. Din sömürücülerinin vicdanlarını satın almak ve kiralamak için bol para gerekir. Bir kısım Müslümanların beyinlerini yıkamak için de para lazımdır. Peki bu milyarlarca dolar nereden gelmektedir?
Türkiye’nin iç kaynakları buna yeterli değildir. İslâm’a hizmet iddiası ile İslâm düşmanlarından maddî yardım alan kimselere, gruplara, klik ve lobilere sesleniyorum: Adamlar İslâm’ı yıkmak, Müslümanları esir ve zelil etmek için harıl harıl çalışıyor ve bu arada, İslâm için çalıştığını iddia edenlere yardım ediyor, onları destekliyor. Bu işte elbette ki, büyük garabet vardır.
Bugünkü
İslâm’a savaş ilan etmiştir. Onlar Siyonizmi ve İsrail’i Yahudilerden daha fazla, daha şiddetli bir şekilde tutuyor ve destekliyor. Bir yandan da birtakım ılımlı, diyalogcu, hoşgörülü, uysal, ehlî (evcil) Müslümanlara yardım ediyor.
Peygamber “Mü’minin firasetinden korkunuz, çünkü o Allah’ın nuruyla görür” buyuruyor. Hadiselere Allah’ın nuruyla bakan firasetli bir Müslümanın dönen dolapları anlamaması mümkün değildir. Birtakım çok büyük Yahudi zenginlerinin bazı Müslümanlara yardım ettiğini duyuyoruz. Niçin yardım ediyorlar?
Siyonistlerle, Nasranîlerle, birtakım Amerikalı ve Avrupalılarla, bazısı azılı İslâm düşmanı olan gayr-i müslimlerle pek can ciğer, pek sıkı fıkı olan, aralarından su sızmayan öyle Müslümanlar görüyoruz ki, kendilerini uyaran din ve iman kardeşlerine düşmanlık ediyorlar.
Seni tenkit etti, seni uyardı diye Müslümana düşmanlık edilir mi? Ya tenkitleri doğru, uyarıları haklı ise… Müslümanlardan öylesine uzaklaşmışlar ki, bırakın tenkit edenleri, hiçbir şeye karışmayan Müslüman şahıs ve toplulukları bile dışlamışlardır.
Niçin bu memleketteki bazı Müslüman seçkinler arada bir, bir araya gelerek sohbet etmiyorlar, karşılıklı fikir teatisinde (alış verişinde) bulunmuyorlar? Maalesef birtakım cemaatlerde (hepsini kasd etmiyorum) çok aşırı
vardır. Cemaat neredeyse dinin üzerinde görülüyor ve tutuluyor, yahut başka bir tâbirle
Muhammed Ümmeti, çeşitlilik içinde, sarsılmaz bir vahdet (birlik) içinde olmalıdır. Şu anda haddinden fazla çeşitlilik var ama vahdet/birlik yok.
Ayda bir mi olur, iki yahut üç ayda bir mi olur, beş on seçkin ve temsilci Müslüman bir yerde bir çay sohbetinde birlikte olmalıdır. Toplananların hepsi de görgülü, insaflı, terbiyeli, edebli, nazik, insaflı olmalıdır. Hal hatır sorulur, çay içilir ve olumsuz olmamak şartıyla bazı tartışmalar ve müzakereler cereyan edebilir.
Maalesef bizde bu bile yapılamıyor. İslâm düşmanı Salamonla veya Philiple görüşüyorlar, din ve iman kardeşi olan Abdullah veya Hüseyinle konuşmuyorlar. Onlara destek veren kâfirler iyi, onları tenkit eden, uyaran mü’minler kötüdür. Bu ne biçim bir zihniyettir?
Aslında bizdeki Diyalog, Hoşgörü, Amerikalı’larla ve Siyonist’lerle işbirliği, Gayr-i müslimlerin ehl-i necat olup olmadığı gibi konulardaki ihtilâflar çok kolay bir şekilde çözüme kavuşturulabilir. Çok bîtaraf bir şekilde sorular hazırlanır ve bunlar İslâm dünyasının yüz kadar büyük din âlimine, müftüsüne gönderilir, fetva istenir. Gelen cevaplar, aynen (bir noktası bile değiştirilmeden) yayınlanır. Herkes de gerçeği öğrenmiş olur.
Maalesef dengesizlik, sapıklık o hale geldi ki, dindar geçinen bazıları Allah’a, Peygambere, Kur’ân’a, Şeriata, mukaddesata saldırılınca herhangi bir tepki göstermiyor, buna mukabil Hazret-i Muhteremlerine en ufak bir tenkit oku fırlatılınca yaman bir tepki gösteriyor. Bu bir dengesizlik değil midir? Bu adamların nezdinde Peygamberin Hazret-i Muhterem kadar değeri yok mudur?
sen bu hakaret karşısında kılını kıpırdatmıyorsun; sonra
Sen ne biçim bir Müslümansın? 09 Nisan 2006