Perşembe

 

Hukukun üstünlüğünü kabul etmiş ve gerçekten demokrat olan rejimlerle idare edilen ülkelerde kanunlar âdildir ve yargı tam mânâsıyla yüzde yüz bağımsızdır. Bu konudaki fikir ve görüşlerimi çok açık ve seçik şekilde madde madde yazıyorum:

1) Hiçbir siyasî veya başka güç bağımsız mahkemelere talimat veremez.

“Şunu mahkum edeceksin, bunu beraat ettireceksin”

diyemez. Şayet bir ülkede siyasî ve başka güçler mahkemelere talimat veriyorsa o ülkede adalet yoktur.

2) Hangi ülkede yargı siyasî rejimin, resmî ideolojinin emrinde ise orada adalet yoktur, bağımsız yargı yoktur. Mahkemeler ve hakimler mensup oldukları millet adına hüküm verirler; başka hiçbir güçten direktif almazlar.

3) Yargı önünde en güçlü vatandaş ile en güçsüz vatandaşların eşit olmadığı bir yargı milletin ve halkın yargısı değildir.

4) Dünyanın en güçlü ve büyük ülkesi olan ABD’de devlet başkanları bile yargının soruşturmasından, pençesinden kendilerini kurtaramaz. Başkan Nixon, Watergate skandalı yüzünden tepetaklak olmuştu. Başkan Clinton kendini temize çıkartıncaya kadar akla karayı seçmişti.

5) Hukuk ve yargı önünde küçük hırsızlarla büyük ve dişli hırsızların eşit olmadığı bir ülkede adalet yoktur.

6) Fazilet üzerine kurulu bir cumhuriyette, bir hukuk sisteminde devlet ve rejim vatandaşların inançlarını, düşüncelerini, vicdanlarını, görüşlerini, kendi inançlarına göre yaşamak hakkını kısıtlayan kanunlar yapamaz. Yaparsa cumhuriyete, hukuka, adalete, demokrasiye, insan haklarına öldürücü bir darbe indirmiş olur.

7) Hiçbir mahkeme, vatandaşları dinî inanç, kanaat ve davranışlarından dolayı muhakeme edemez, cezalandıramaz.

8) Hukuk devletlerinde ve gerçek demokrasilerde hakimler ve savcılar vazifelerini yaparken kendi inançlarının ve şahsî felsefelerinin tesirinde kalmazlar. Oradaki hukuk sistemi böyle tarafgirliklere izin vermez.

9) Hukuk devletlerinde ve gerçek demokrasilerde vatandaşlar, birinci sınıfı vatandaş ikinci sınıf vatandaş, bizden olanlar bizden olmayanlar, resmî ideolojiye bağlı olanlar resmî ideolojiye karşı olanlar diye sınıflandırılmaz ve yargıda böyle mülahazalara asla yer verilmez.

10) Hukuk sistemi ve yargı müessesesi halkın temel hak ve hürriyetlerinin; bu arada din, inanç, vicdan, düşünce, inandığı gibi yaşamak hürriyetinin koruyucusu ve bekçisidir. Bir ülkedeki yargı ve hukuk sistemi bunları zedeliyorsa orada gerçek cumhuriyet, gerçek demokrasi, hukukun üstünlüğü yok demektir.

11) Gerçek cumhuriyetlerde, gerçek demokrasilerde, hukukun üstünlüğü sistemlerinde Masonlarla Mason karşıtları arasında, adalet ve hukuk önünde hiçbir ayırım yapılmaz, adalet terazisi Masonlar lehine eğilmez.

12) Gerçek cumhuriyetlerde, gerçek demokrasilerde, hukukun üstünlüğü sistemlerinde en küçük azınlıklar, en aykırı fikirler ve inançlar bile garanti altındadır. Bırakınız azınlık olmak, bir tek vatandaşın münferid inancı ve görüşü bile kanunların ve yargının himayesindedir.

13) Gerçek demokrasilerde yargı kurumunda belli görüşlere, felsefelere, ideolojilere, azınlıklara mensup kimselerin kadrolaşmasına imkan verilmez. Savcı ve hakim olmak için dindar ve dinsiz olmak, şu veya bu mezhebe mensup bulunmak, falan yahut filan ideolojiye veya şahsa bağlı bulunmak gibi şartlar aranmaz. Demokrat ülkelerde, mevcut çeşitliliğin renkleri yargı müessesine de akseder.

14) Gerçek cumhuriyetlerde, gerçek demokrasilerde, hukukun üstünlüğü sistemlerinde hakimler ve mahkemeler militanlık yapmaz. İnsan hak, haysiyet ve hürriyetlerine inanan ateist bir hakim çok dindar bir sanığa adaletsizlik etmez. Sadece hukuka, adalete göre karar ve hüküm verir.

15) Gerçek demokrasilerde, gerçek cumhuriyetlerde, sağlıklı toplumlarda, hukukun üstünlüğü sistemlerinde iç barış, toplumsal uzlaşma, oturmuş ve dengeli bir cemiyet yapısı olduğu için mahkemeler genellikle işsizdir ve cezaevleri de ıssızdır. Bir toplumun yarısından fazlasının birbiriyle nizalı (hukukî bakımdan çekişmeli) olduğu, hapishanelerinin tıklım tıklım tutuklu ve mahkum ile dolu bulunduğu bir ülkedeki siyasî ve sosyal düzen hasta demektir.

(16) Vaktiyle Berlin’deki sıradan bir Prusyalı, kralın saray bahçesine katılmak üzere mülkünün istimlak edilmek istenmesi karşısında “Berlin’de hakimler var” demişti. Hangi ülkedeki, sıradan vatandaşlar “Burada hakimler var” demiyorsa, orada adalet ve bağımsız yargı yok demektir.

(17) Hukuk ve yargı sisteminin en büyük gücü ülke halkının onlara olan güvenidir. Halkın yargıya ve hukuka güvenmediği bir ülke batmış demektir.

(18) Gerçek cumhuriyetlerde, gerçek demokrasilerde, hukukun üstünlüğü sistemlerinde muhakemeler uzun sürmez, senelerce sürüncemede kalmaz. Makul bir müddet içinde davaları neticelendirmeyen yargı sistemleri âdil hükümler verseler bile adaletsizdir.

(19) Oturmuş, dengeli, sağlıklı toplumlarda vatandaşlar aralarındaki ihtilâfları mahkemeye müracaat etmeden önce hallederler. Çok az miktarda halledilemeyen ihtilaf adliyeye intikal eder. Japonya’da mahkemeye gitmek ayıptır, züldür.

(20) Sağlıklı, oturmuş, dengeli toplumlarda, gerçek cumhuriyetlerde, hakikî demokrasilerde devlet ve siyasi sistem halkın efendisi, gardiyanı, umacısı değil hizmetkârıdır. Böyle sistemlerde anarşi ve terör dışında, devlete karşı işlenmiş suçlar yoktur. Çünkü böyle bir siyasî, sosyal, kültürel iklimde devlet ve halk özdeşleşmiştir.

(21) Gerçek cumhuriyetlerde ve demokrasilerde devlet ve din kavgası yoktur. Gerçek bir lâik sistemde dine ve dindarlara baskı yapılmaz. Fransa gerçek bir cumhuriyet olduğu için ülkesindeki dinlerle anlaşmış, uzlaşmıştır ve dindarların inaçlarına, ibadetlerine, inandıkları gibi yaşamalarına karışmamaktadır. Din ile devletin kavgalı olduğu bir ülke hasta demektir, başı belâdadır. 18 Ocak 2002