Bakışlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Salı
İspanya, Irak savaşında Amerika’yı desteklemenin faturasını acı şekilde ödedi. Terör merhametsizce vuruyor; suçu olmayan mâsum sivil halkı katlediyor. İleride İtalya’nın, İngiltere’nin başına da böyle felaketler geleceğinden korkulur. Bir ara bizim hükümetimiz, Irak’a asker göndermekte pek hevesliydi, gönderemedik. Ancak Türkiye, Amerika’ya ve İsrail’e verdiği destek yüzünden uluslararası terörün hedefleri içindedir. İstanbul’daki son iki büyük patlama bir ihtar mahiyetindedir. Dünya bir terör savaşına sürükleniyor, bunun sonunda üçüncü cihan harbi kopabilir, nükleer silah kullanılabilir, insanlık adım adım bir felakete ilerliyor.
Son patlak veren, “fişleme” haberi medyada hayli heyecan uyandırdı. Ülkemizdeki fişleme yeni bir şey değildir, öteden beri vardır. En fazla fişlenen kesim dindar Müslüman kesimdir. Birtakım resmî kuruluşlar, her yıl yüzlerce trilyon harcayarak rapor hazırlıyor, fişliyor. Bu raporların ciddî, objektif olduklarını iddia etmek çok zordur. Dindarlık suç olmadığına, dinî hizmet ve faaliyet yapmak yasak olmadığına göre, niçin fişliyorlar? Niçin istihbarat yapıyorlar? İslâmî kesimdeki partilerin, cemaatlerin, tarikatların, grupların, hatırı sayılır kimselerin çevrelerinin içine binlerce casus, provokatör, ajan yerleştirilmiştir. Bunların maaşlarını devlet ödemektedir. Birkaç yıldan beri, bazı büyük resmî müesseseler Sabataycılar ve Farmasonlar hakkında da, istihbarat yapmaya başladı. Bu çalışmalar Gizli Yahudileri ve Biraderleri son derece rahatsız ve tedirgin etti. Müslümanlar fişlenebilir, onlar hakkında bol bol istihbarat yapılabilir, onların arasına casus, ajan ve kışkırtıcı sokulabilir ama Gizli Yahudiler ve Masonlara aynı muamele nasıl yapılır?
Büyük Ortadoğu projesi bütünüyle bir Yahudi projesidir. İslâm dünyasında bir birlik meydana getirilmek, bir “Pax” kurulmak isteniyor. Ancak bu pax bir Pax İslâmica değil, bir Pax Judaica olacaktır. Biz Müslümanlar İslâm dünyasının birleşmesini elbette isteriz, ancak bu birleşmenin Yahudilerin menfaatleri doğrultusunda yapılmasını kabul etmeyiz.
Yıllardan beri kulağıma birtakım rivayetler gelmektedir. Yahudiler, Hıristiyanlar, Batı emperyalistleri İslâm dünyasının başına bir halife getirmek için planlar ve hazırlıklar yapıyorlarmış. Hattâ Ermeni asıllı sahte bir Osmanlı “prensini” halife adayı olarak yedekte bekletiyorlarmış. Bakalım bu konuda gelecek yıllarda ne gibi sürprizlerle karşılaşacağız?
İran nükleer enerji sahasında faaliyet gösteriyormuş, ileride atom bombası yapabilirmiş, ABD böyle bir şeye izin vermezmiş… Peki İsrail’in elindeki nükleer silahlar sakıncalı değil mi ki, onlardan hiç bahsedilmiyor? Yahudi devleti bir gün nükleer silah kullanırsa dünya cehenneme dönecek, insanlığın kıyameti kopacaktır. Bazı dinî kitaplarda ahir zamanda Ortadoğu’da dehşetli savaşlar olacağı, bunlara katılan yüz kişiden doksan dokuzunun hayatını kaybedeceği yazılıdır.
Önümüzdeki belediye seçimlerine birkaç gün kaldı. Halkımız acaba kimleri seçecek? Adaylara bakarsanız, hizmet aşkından ciğerleri yanıyor. Acaba bunların hepsi hizmet aşkıyla mı tutuşmuş vaziyettedir, yoksa rant aşkıyla mı? Toplumlar layık oldukları şekilde idare olunurmuş. Vaktiyle Ecevit iktidarı sırasında çok sayıda vatandaş “Keşke ellerim kırılsaydı da, onlara oy vermeseydim” diyerek pişman olmuştu.
Bu kış şiddetli rüzgardan İstanbul’daki birinci köprünün çelik halatlarından biri yerinden oynamış. Konunun uzmanları “Köprünün birkaç halatı değişik yerlerde gevşer veya koparsa büyük felaket olur” diyorlar. Peki sorumlular, ilgililer, vazifeliler, idareciler acilen gerekli tedbirleri almak üzere harekete geçmişler midir?
ABD hükümeti ilmî bir kuruluşa dünyanın ekolojik düzeni, iklim değişiklikleri konusunda bir rapor ısmarlamış. Kuruluş raporu hazırlayıp vermiş, gelecek hakkında o kadar tehlikeli ve karamsar tablo çiziliyormuş ki, rapor gizlenmiş. Ancak birkaç dergi bundan haberdar olmuş ve tahminler öğrenilmiş. 2050’ye kadar kışlar gittikçe daha soğuk olacak, Avrupa’ya Sibirya iklimi gelecekmiş. Bazı ılıman iklimli ülkeler yaz aylarında çöl sıcaklıklarıyla kavrulacak, bitkiler ve hayvanlar tarumar ve perişan olacak, yüz milyonlarca insan yaşanabilir yerlere göç edecek, eriyen buzlar dolayısıyla denizlerin seviyesi yükselecek, nice sahil şehri ve adayı su basacakmış. Tabii ki Türkiye de iklim değişikliklerinden nasibini ve hissesini alacaktır. Zaten bir kaç yıldan beri, eskiden görülmeyen su baskınları, seller görülmeye başlandı. Bu kış hayli şiddetli geçti, hatırlayacaksınız geçen yaz ne kadar sıcak ve kurak idi. Bu konuda alınacak tedbir var mıdır? Ne gibi çareler ve çözümler üretilebilir?
Gaybı Allah bilir. Biz kullar “Perşembenin gelişi, Çarşambadan bellidir” şeklinde bazı tahminlerde bulunabiliriz. Bir de, bazı kimselere bir takım esintiler gelir, ancak istikbale ait keşifler herzaman doğru çıkmaz, gerçekleşmez. Dikkatli okuyucularım hatırlayacaklardır, 17 Ağustos zelzelesinden önce “Önümüzdeki aylarda ülkemizde bazı önemli hadiseler cereyan edecektir” diye yazılar yazmıştım. Şimdi de, önümüzdeki 5 ay içinde bazı önemli, dehşetli, tarihe geçecek hadiseler cereyan edeceğini tahmin ediyorum. Tabii ki, kesin konuşmak doğru olmaz. İhtiyaten hazırlıklı, tedbirli hareket etmenizi acizane tavsiye ederim. Farz edelim hiçbir şey olmadı, ne kaybedersiniz? Ne gibi hazırlıklar, ihtiyatlar?.. Sadaka veriniz, hayır-hasenat yapınız, dua ediniz, tövbe ve istiğfarı çoğaltınız, emr-i maruf ve nehy-i münker (doğrudan doğruya veya dolaylı olarak) yapınız, fitne ve fesada karışmayınız. Fitne ve fesad çıktığı vakit, oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Bu düsturu unutmayınız.
Maalesef bazılarının gözleri var ama, gerçekleri göremiyorlar. Kulakları var ama, uyarıları işitemiyorlar. Kalpleri var ama, -mühürlü ve nasırlı olduğu için gönül faaliyetleri dumura uğramıştır. Gözleri bağlayan, kulakları tıkayan, kalpleri mühürleyen iki büyük sapıklık ve bela, dünya malı ve zenginliği hırsı ile ikbal, riyaset, benlik ve şöhret şehvetidir. Bunlara mübtela olanlar gerçekleri göremezler, anlayamazlar. Bilgeler, “şöhret afettir” demişlerdir. Şöhrete talib olan, şöhret için deli olan kişilerde hayır yoktur. Peygamber “İnsanoğlu dünya malına doymaz, ona bir dere dolusu servet verilse, ikincisini ister, onun gözünü toprak doyurur” buyurmuşlardır. Ehlullah Efendilerimiz “Başkanlık (iktidar) şehveti, cinsel şehvetten üç yüz altmış derece şiddetlidir” demişlerdir. Olgun başkanlar, başkanlığa talib olmazlar, ancak matlub (istenen) olunca kabul ederler, başkanlığı “ateşten bir gömlek” olarak görürler. Nitekim Adnan Menderes yakalanıp Yassıada’ya tıkıldığı vakit, “İktidar ateşten bir gömlekmiş” demiştir. 17 Mart 2004