Pazartesi

 

Yunus aleyhisselam denizin karanlıklarına atılmış. Kocaman bir balık kendisini yutmuş, onun karnının karanlığı denizin karanlığına eklenmiş, durumu kapkaranlık olmuş. Kurtulmak için çare ve çözüm kalmamış. Peygamber ihlasla Allah’a dönmüş, “Lâ ilâhe illâ Ente subhaneke, innî küntü minezzâlimîn” demiş ve Allah onu kurtarmış.

Şimdi bizim durumumuz da çok kötü ve karanlıktır. Tam bir dönüşle Allah’a dönüp ona sığınmaktan başka çaremiz yoktur.

Önce nasuh tevbesiyle tevbe gerekir. Nelere mi tevbe edeceğiz? Kaba sofu, içki falan içmediği için tevbe edeceği günahı olmadığını sanır. Bilmez ki, Müslümanın en büyük günahı nefsidir. “Sana günah olarak varlığın yeter” buyurulmuştur. İnsanın en büyük düşmanı nefsidir. Nefs günahına tevbe etmek öyle lafla olmaz. Amel ister, cehd ister, ahlak ve fazilet ister, çile ister, zahmet ve eziyete katlanmak ister.

İkinci büyük günah paradır. Paraya din gibi tapan adamlar yarı mühtedidir. Peygamber böyleleri için “Onların dinleri paraları, kıbleleri karılarıdır” buyurmuştur.

“Benim meşrebimden olmayan, benim görüşlerimi paylaşmayan Müslümanlar kötü Müslümandır, hattâ bazısı kâfirdir” diyeceksin, mü’minlere düşmanlık edeceksin ve sonra da necat ve felah bulacaksın. Mümkün olur mu böyle şey? Mü’min kardeşine düşmanlık eden, onunla uhuvvet bağlarını kopartan Müslümanlar zelil ve rezil olmaya mahkumdur.

İslamcı geçinen, hizmet ettiğini ilan eden, etrafına Müslüman toplayan öyle adamlar var ki, işleri güçleri emanetlere hıyanet etmekten ibarettir. “Bu bizim ihvanımız, bu bizi destekliyor, bu bizdendir” diyerek işleri, vazifeleri, makamları, mevkileri, memuriyetleri ehliyetsiz ve liyakatsiz adamlara verenler Muhammed aleyhissalatü vesselamın getirmiş olduğu İslam dinine hıyanet etmiş olurlar.

Adamın biri bir yere gitmiş, bir de ne görsün, mahallelerindeki eski terzi orada müdür muavini olmuş. Neymiş, “Bizdenmiş”. Bu zihniyetteki Müslümanların sonu iyi olmaz.

Nice aşağılık adam kısa zamanda malı götürüp mülti-milyarder, trilyoner oldu. Herifin maaşı malum, peki bu soysuz her sene otuz kırk milyarlık yeni bir daireyi hangi parayla alıyor?

Ne kadar ciğeri beş para etmez solucan varsa İslam’ı âlet ederek, din sömürüsü yaparak zengin olmak için gece gündüz çalışıyor.

Bir fotokopici dostum vardı. Bundan yıllarca önce, Belediye solcuların elindeyken ona gençten biri gelmiş, kendisini bir kenara çekmiş ve kulağına, “Sizin dini bütün bir Müslüman olduğunuzu öğrendik. Sizden bir hizmet rica ediyoruz. Belediyenin otobüs biletlerini fotokopi makinanızda bize basacaksınız. Biz de bundan kazandığınız para ile dinimize hizmet edeceğiz…” demiş. Dostumun kan beynine çıkmış, alçağı hemen koğmuş. Yahu bu ne biçim zihniyettir ki, haram ve kirli para ile din hizmeti yapılacağını sanıyor. Buna teşebbüs eden adam küçük bir solucanmış. Büyük solucanlar, yılanlar başka metodlarla büyük servetler vuruyor, büyük meblağlar götürüyor.

“Bu düzen bozuktur, böyle bir düzende her haltı yemek caizdir.” Bakın şu beyinsizlere siz. Yahu Müslüman halt yer mi?

Dinsizler, donsuzlar, fâsıklar, fâcirler, münafıklar, kâfirler, müşrikler çalıyor, çırpıyor, beytülmali yağma ediyor; o halde Müslümanlar da onlar gibi yapabilir… Bu ne biçim mantıktır? Muhammed aleyhissalatu vesselam bize böyle mi öğretti? Hâşâ!

Haram ve kirli parayla dine hizmet edilmez. Helâ süpürgesiyle cami temizliği yapılmaz. Müslüman her yerde direk gibi dosdoğru olmaya mecburdur.

İhaleler, işler, vazifeler ancak hakkedenlere verilecektir. Dinimiz ve Şeriatımız yamukluğu kabul etmez.

Adamın biri ortaklarıyla birlikte yüzlerce trilyon götürdü. Bahanesi de hazır, “Ben bu paralarla ileride hizmet edeceğim…” Yok canım!

Bilhassa dış ülkelerdeki saf, iyi niyetli, fakat cahil Müslümanları tokatlayıp durdular. Bu iş hâlâ da devam ediyor. Hepsi için söylemem ama bazı uyduruk holdinglerin nasıl para topladıklarını, neler yaptıklarını duyuyoruz. Yarın iflas ettikleri zaman, dolandırdıkları Müslümanlara “Biz çok şeyler yapacak, çok kârlar dağıtacaktık ama dinsizler bizi köstekledi” diye yalanlar uyduracaklardır. Uyarıyorum, bu martavallara kimse kanmasın.

Dinsizler Müslümanların bazısına baskı yaparken, zulmederken, bazılarına da “Siz ılımlı Müslümansınız, ABD sizi destekliyor, ileride Türkiye’yi sizin idarenize vereceğiz” diye şeytanca siyasetler takip ediyor.

Defalarca yazdım, yine tekrarlıyorum: Müslüman kesimin, islamî hareketin içi ajan, casus, provokatör (kışkırtıcı), istihbaratçı kaynamaktadır. Bu adamlar, bu istihbarat, bu faaliyetler için her yıl katrilyonlar harcanıyor. Benim gibi etliye sütlüye karışmaz bir gazetecenin bile telefonları dinleniyor. Çok da beceriksiz ve acemiler.

Casuslar, ajanlar çarşaflı kadınların içine gireceklerse, hepsinden fazla tesettüre, kaça göçe riayet ediyorlar. Tarikatçıların içinde çalışacaklarsa, en koyu sûfîden daha sûfî görünüyorlar. Ilımlı Müslümanla ılımlı, radikal Müslümanla radikal… Raporlar, dosyalar, bilgisayar kayıtları… Onbinlerce, yüzbinlerce sayfalık saçmasapan bilgi… Nurcuları Nakşîliğin bir kolu sanırlar; Halvetîleri Celvetî, yaparlar. Kuş beyinli, kültürsüz, ihtisassız, akılsız adamlar. Trilyonlar bunların maaşlarına ve masraflarına gidiyor.

Bazı Müslümanlarda bir şaşkınlık, bir firasetsizlik var ki, sormayın. Adamlar yirmi kere dolandırılmış, aldatılmıştır. Yine de dolandırılmaya, aldatılmaya doymamışlar. Futbol kulübü tutar gibi tarikat, cemaat, hizip, baronluk, fırka, grup tutmaktan, taassuptan beyinleri sanki dumura uğramıştır.

Şikayet ve bahane edebiyatı yoğun şekilde devam ediyor. Şikayet ve bahane başka, çare ve çözüm başkadır. Bize şimdi kurtuluş için, selamete çıkış için çareler ve çözümler gerekiyor.

Vicdanlar öyle nasırlaşmış ki, bunca toz duman içinde, bunca felaket ve zillet içinde bile namaza, cemaate, camiye yöneliş görülmüyor. Namazda, camide, camiye gelmekte, cematte para olsa, mâbetler tıklım tıklım dolar.

Bunca felaketten, musibetten, beladan, hıyanetten sonra islamî kesimde bir sorgulama, özeleştiri, hesap yapma devrinin başlaması gerekirdi. İslam aydınlarının, fikir adamlarının, seçkinlerinin içinden beş on kadar “Ümmet savcısı” çıkmalı ve edebine, kuralına uygun şekilde bazı konuları gündeme getirmeliydi. Meselâ:

1. Bazılarının efsânevî servetleri hangi yollarla elde edilmiştir.

2. Birtakım öncü, ilerigelen, başı çeken Müslümanlar niçin çok lüks, çok şatafatlı, çok israflı, çok tantanalı, çok debdebeli, çok ihtişamlı bir hayat sürüyorlar? Bu hayat tarzı onların misyonlarıyla bağdaşıp uyuşuyor mu?

3. Müslümanlar metod, strateji, taktik bakımından ne gibi vahim hatâlar yapmışlardır?

4. Kurtulmak, izzet bulmak, hürleşmek, doğru dürüst Müslüman olmak için çare ve çözümler nelerdir?

Maalesef ne sorgulama var, ne özeleştiri. Eski hamam eski tas eski minval üzere gidiyoruz. Nereye? 08 Şubat 2000