Pazar

 

Yakın tarihimizde bu ülkede milliyetçilerle marksistler, kışkırtmalar neticesinde birbirleriyle çarpıştırılmış ve iki taraf da hayli kayıp vermiştir.

Birtakım

gizli

ve

derin

güçler 1970’lerin sonunda Sünnî vatandaşlarımızla Alevî vatandaşlarımızı, bir silahlı çatışma, bir iç savaş ortamına çekmek için şeytanî planlar yapmış ve bunları uygulamaya koymuştur. Kahramanmaraş olayları bunlardan biridir.

Sivas hadisesi de böyledir. Başta Aziz Nesin olmak üzere agresif İslâm düşmanları bu olaya zemin hazırlamışlardır. Her yıl Sivas dışındaki bir köyde yapılan Pir Sultan Abdal şenlikleri, o yıl kasıtlı ve planlı olarak Sivas’ın içinde yapılmıştır.

Aziz Nesin, ağırlaşan ve zehirlenen sosyal havayı daha da ağırlaştırmak için

Salman Rüşdi’nin İslâm ve Peygamber düşmanı kitabını gazetesinde tefrika etmeye başlamıştır.


Daha sonra Millet Meclisi’nin yaptığı araştırma raporlarından da çok açık ve seçik şekilde öğrenildiği gibi

Sivas Olayları tahrik

(kışkırtma)

sonucunda meydana gelmiştir.


Hal böyle iken, Madımak otelindeki yangında otuz küsur kişinin dumandan boğularak ölmesi faciası sadece dindar Sünnî Müslümanların üzerine yıkılmıştır. Kışkırtıcılar, bu faciaya zemin hazırlayanlar, bırakın cezalandırılmak eleştirilmemiştir bile.

Bu kışkırtmalar yapılmasaydı, Pir Sultan Abdal şenlikleri veya etkinlikleri bir Sünnî Alevî çatışmasına yol açacak şekilde planlanıp sahneye konulmasaydı, böyle bir facia cereyan etmeyecek, Türkiye’nin iç barışı darbelenmeyecekti.

Facianın cereyan ettiği Madımak otelinde ikinci bir facia daha cereyan etmiş, kışkırtıcılardan biri otelde çalışan iki mâsum Sünnî vatandaşı şahsî tabancasıyla katl etmiştir. Birtakım gizli ve derin güçler bu iki cinayet üzerinde de durmamışlar, araştırma yapmamışlardır. Daha sonra, aradan yıllar geçtikten sonra Sivaslı Alevî bir gazeteci vatandaşımız bu konuda çok ağır iddia ve ithamlarda (suçlamalarda) bulunmuştur ama kimseye sesini duyuramamıştır.

Sivas faciasında sadece Sünnî kesimi suçlamak ve onlara ver yansın etmek büyük bir adaletsizlik, tek taraflılık olmuştur.

Madımak otelindeki yangını acaba kimler çıkartmıştır? Sakın onu da birtakım

Gizli ve Derin kundakçılar çıkartmış olmasın?

Madımak otelinde otuz küsur solcu vatandaş müessif bir şekilde dumandan öldükten üç gün sonra ülkemizde çok büyük bir facia daha yaşandı.

Erzincan’ın ıssız bir köşesindeki Başbağlar köyüne silahlı bir çete gitti, camiden çıkan otuz küsur vatandaşı duvar dibine dizdi ve hepsini kurşuna dizdi.

Bu ikinci faciadaki ölü sayısı Sivas’taki kadardı.

İkinci hadisede hiçbir, tekrar ediyorum hiçbir kışkırtma yoktu. Öldürülenler taraf teşkil etmiyordu.

Onlar kendi hallerinde, hiçbir suçları olmayan vatandaşlarımızdı.

Onların Sünnî Müslüman olmaktan başka “suçları” yoktu.

Başbağlar şehitlerinin Sivas’taki üzücü fâciada hiçbir rolleri olmamıştı.

Evet, Başbağlar köyünde otuz küsur vatandaş camide namazlarını kılmışlar, çıktıkları sırada katil çete onları bir duvar dibine dizmiş ve yaylım ateşi ile öldürülmüşlerdi.

Kışkırtma ile, Derin ve Gizli güçlerin planları ile meydana gelen Sivas faciası için yeri göğü inleten, korkunç feryatlar kopartan birtakım medya organları, birtakım sözde aydınlar maalesef Başbağlar faciası üzerinde durmadılar.

Sivas faciasından sonra suçlu avına çıkıldı, yakalananlar en büyük ve olağanüstü mahkemelerde yargılandı, ilk önce aldıkları cezalar az görüldü, ikinci yargılamada en ağır ceza, idam verildi. Aradan yirmi sene geçti, kaçak bir zanlı daha yakalandı.

Başbağlar faciasının ve cinayetinin suçluları ise bulunamadı.

Onlar muhakeme edilip cezaya çarptırılmadı.

Sivas hadisesi için ortalığı velveleye verenler, Başbağlar şehitleri için ağıt yakmadı.

Başbağlar’daki faciadan sonra birtakım sanıklar yakalanmıştı. Onlar da serbest bırakıldı.

Yakın tarihimizde ölen ve öldürülen sağcı ve solcuların sorumlulukları suçlulukları mevzuubahis (bahsi konusu) olabilir. Sağcı solcu çatışmasını tek taraflı ele almak yanlıştır. Ancak, Başbağlar faciasında şehit olan köylü vatandaşlarımızın:

– Zerre kadar sorumlulukları,

– Zerre kadar suçları,

– Zerre kadar kışkırtma ve çatışmaya karışmalarından bahs edilemez.

Onlar hiçbir suçları ve kabahatleri olmadığı halde gaddarca, vahşi bir şekilde katl edilmişlerdir.

Onlar, ülkenin uzak bir yerinde, dağlar arasına sıkışıp kalmış bir köyünde kendi hallerinde yaşayan sade, mâsum, fakir vatandaşlarımızdı.

Her sene Sivas faciasının hatırasını canlı ve diri tutmak için bir yığın provokasyon edebiyatı yapanlar, Başbağlar’dan niçin bir kelime ile olsun bahs etmiyorlar? Fransa’da, on gün kadar önce, 1924’te işlenmiş bir cinayet dosyasının yeniden yargıya sunulması kararlaştırıldı. Bir vatandaş o tarihte öldürmek suçuyla yargılanmış, müebbed hapse mahkum olmuş. Cezayı çekmiş… Çoktan ölmüş… Lakin Fransız yargı teşkilatı, aradan 82 yıl geçtikten sonra dosyanın tekrar ele alınmasına karar veriyor. Niçin? Çünkü, mahkûm olan vatandaşın suçu işleyip işlemediğine dair bazı şüpheler varmış. Türkiye’nin aydınları, Türkiye’nin medyası niçin Başbağlar köyü katliamı üzerinde durmuyor?

Başbağlar şehidlerinin kanları yerde kaldı, katiller yakalanamadı, yargılanamadı, cezalandırılamadı. Sözde hür fikirli ve hür vicdanlı yüksek tabaka buna niçin isyan etmiyor?

Geçenlerde CNN televizyonunda bir açık oturuma dâvet edilmiştim. Konu

irtica

idi. Katılanlardan çağdaş bir zat Sivas faciası edebiyatı yapmaya başlayınca ben de söz alarak Başbağlar faciasından bahs ettim. Suratlar asıldı, kaşlar çatıldı… Başbağları dile getirmemden hiç mi hiç hoşlanılmamıştı.

Başbağlar şehidlerinin kanlarının yerde kalması, suçluların yakalanamamasının sorumluluğu öncelikle Müslüman kesimin din baronlarına aittir.

Milyar dolarlarla oynuyorlar ve bu facianın esrarının çözülmesi ve suçluların yakalanması için hiç masraf yapmıyorlar, faaliyet göstermiyorlar. Sivas Sivas Sivas deyip de Başbağları ağızlarına almayan sözde ilericilere gelince:

Onlar medenî değildir… Onlar gerçek aydın değildir… Onlar eşitliğe inanmıyorlar… Onlar adalet yanlısı değildir… Onlar tek taraflıdır…

24 Ekim 2006