Basiretsizlik
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
TÜRKİYE’de son iki senedir süren şiddetli buhranın Müslümanların gözünü açmış olması, onları uyandırmış olması gerekirdi. Maalesef böyle bir basiret ve uyanış görmüyorum.
Afganistan’ın hali de Müslümanlar üzerinde büyük tesirler icra etmeli, kökten değişikliklere yol açmalıydı.
Müslümanlar Çeçenistan cihadından da ibret dersleri almalıydı. Maalesef alamadılar.
İslâmî kesimde, eski hamam eski tas; donmuş, taşlaşmış, kalıplaşmış zihniyetler hüküm sürmeye devam ediyor.
Hiç uyanma yok mu? Var. Lakin bu uyanışlar kendini yüksek sesle bildirmiyor. İçte kalıyor. Bu da fazla bir işe yaramaz.
Müslümanlar ülkenin en vasıflı, en güçlü, en üstün medyasına hâlâ sahip olamadılar. Aksine bazı gazete, dergi ve televizyonları ajanların, istihbaratçıların, karşı taraf elemanlarının kontroluna geçti. Müslümanlar bugünkü savaşı, mücadeleyi, rekabeti, müsabakayı medya üstünlüğü ve gücü olmadan kazanamayacaklarını iyi bilmelidir.
Müslüman kesimde birleşmek, ümmetleşmek, bir İmam-ı Kebir’in itaati altına girmek hususunda da hiçbir kıpırdanma, teşebbüs, hareket yok. Eskisi gibi paramparça, bölük börçük vaziyetteler. On kadar büyük, yüz kadar orta ve binlerce küçük din baronluğu var. Her biri oto-sefal (kendi başına buyruk), birtakım baronların ve kurmaylarının (kimisi çarıklı erkân-ı harp) kumandasında bildiklerini okuyorlar.
Olumsuz gelişmelerin biri de bazı güçlü islâmî cemaatlerin içine şeytanların, ajanların, istihbaratçıların, casusların, yabancı elemanların sızmış ve sokulmuş olmasıdır.
İslâm’a ve Müslümanlara hizmet edeceğiz diye dindar kadınların bileziklerini, küpelerini, yüzüklerini toplayacak, hattâ bazı saf vatandaşların evlerini, dairelerini, arsalarını alarak kurulan bazı islâmî medya organlarının hallerine bakıp da üzülmemek kabil midir? Edilen vaadler ile yapılan icraatlar arasında ne büyük uçurumlar var. Zavallı, şartlanmış, robotlaştırılmış, zombileştirilmiş hayırsever Müslümanlardan bir inilti bile çıkmıyor.
Medya organının hali rezalet ama onu kontrol eden din baronu hiç hatâ etmez, hiç yanlış iş yapmaz mübarek ve muazzez bir kişi olduğuna göre bunun da bir hikmeti vardır her halde…
Din sömürüsü bütün hızıyla, şiddetiyle, kesafetiyle (yoğunluğuyla), çirkinliğiyle devam ediyor. Müslüman zenginlerin ve halkın milyarları, trilyonları yurt dışındaki bazı cemaat müesseselerine yatırılıyor. Türkiye batıyor, Türkiye Müslümanları ağır baskılar ve hakaretler altında eziliyor, Türkiye’nin tesettürlü kız öğrencileri üniversitelere sokulmuyor, Türkiye’de birtakım azgın güruhlar sokaklarda
Kahrolsun Şeriat!
diye uluyarak haykırıyor ve bazı Müslüman cemaatler Mozambik’te, Yakutistan’da, Laos’ta yüz milyarlarca, trilyonlarca liralık yatırımlar yapıyor. Fesubhanallah!
İşte yeni bir Ramazan’a birkaç gün kaldı. Ülke, millet, devlet perişanlık içinde. Siyasî krizden sonra iktisadî kriz başlamış bulunuyor. İşsizlerin sayısı bu kış 20 milyonu geçer. Binlerce fabrika, atölye, işyeri kapanıyor. On binlerce iş adamı, sermayedar iflas ediyor. Zaten Türkiye’nin ürettiği buğday ve et kendi ihtiyacını karşılamıyordu. Kriz büyüyünce dışarıdan hangi parayla buğday ithal edilecektir?
Devletin borçları korkunç bir miktara ulaşmış vaziyette. Bir iki sene sonra bütçenin tamamı borçların faizini ödemeye yetmeyecekmiş.
Türkiye’yi düşünen çok az aydın ve seçkin var. Çoğunluk kendini, şahsî menfaatlerini düşünüyor. Hâlâ
Önce ben, sonra ben, en sonunda yine ben…
diyen manyak parti liderleri görüyoruz. Milletin vekilleri öncelikle milleti, ülkeyi, devleti düşünüp ona göre hareket edebiliyor mu? Ellerimizi vicdanlarımızın üstüne koyalım ve bu soruma öyle cevap verelim.
İslâm bu memleketin tek ümidi idi. Birtakım küçük adamlar İslâm dâvasını mıncıklaya mıncıklaya ne hale getirdiler.
Eskiden Ramazan ayı cerrarlar (devşirip toplayanlar) için müsait bir mevsimmiş. Şimdi de bazı cerrar din baronları ve onların vazifeli adamları kutsal ayda harıl harıl zekat, fitre, yardım parası toplayacaklardır. Ramazan’dan sonra Kurban var, onlar kurban paralarını da toplayıp devşirmeyi ihmal etmezler. Türkiye perişan; halk, ülke, devlet perişan; İslâm dâvası mıncıklanmış, Ümmet parçalanmış, ehl-i iman birbirinden kopmuş; sanki karanlık, yağmurlu, fırtınalı bir gecede çobansız kalmış sürü kurtların hücumuna uğramış ve bu ağlanacak manzara içinde birtakım baronlar, cemaatler, kodamanlar beş yıldızlı, şaraplı, içkili, fuhuşlu lüks otellerde iftar-show’lar verecekler. Âfiyet olmasın efendiler, âfiyet olmasın!
Uğursuzlar şu ülkeyi, şu milleti, şu devleti ne hale getirdiler. Bizim kadar imkânı, fırsatı, potansiyeli olmayan bir Taiwan adası, bir Güney Kore cumhuriyeti, küçücük Singapur devleti harikalar meydana getirdi, muazzam ilerlemeler kaydetti, akıllara durgunluk verecek hamleler yaptı da biz sürünüp duruyoruz. Sanki dinsizi, masonu, ateisti, solcusu, sabataisti ve bunlarla birlikte sözde dindar geçinen birtakım adamlar ve güruhlar Türkiye’yi batırmak için seferber olmuşlardır.
Hükümet kurulunca işler düzelecekmiş. Böyle bir duaya âmin diyen zekâ özürlüdür!
Biz hükümet olursak bozuklukları düzeltip, ülkeyi ve milleti selâmete çıkartırız… Ben bu duaya da âmin demem.
Artık Türkiye’nin önünde iki yol vardır. Ya bugünkü çıkmaz yolda yürünerek büsbütün felaket ve belalara mâruz kalınacaktır. Yahut da kökten değişiklikler yapılacak, yepyeni sağlıklı bir sistem kurulacak; Türk Kürt, Sünnî Alevî, sağcı solcu, Müslüman Laik bütün kesimler millî ve toplumsal bir barış ve uzlaşma misakı etrafında birleşecekler; ülkenin çetelerden, mafyadan, kravatlı eşkıyadan, bütçe hortumlayıcılarından, asalaklardan temizlenmesi hususunda anlaşacaklar; Türkiye’ye gerçek demokrasi, hukuk, adalet, temel insan haklarına ve hürriyetlerine saygı ve riayet havası hâkim olacak; hiçbir ideoloji devletin, milletin, vatanın, hukukun üzerinde tutulmayacak; resmî ideoloji özelleştirilecek; faizcilik, tefecilik, rantçılık kaldırılacak, onların yerine emek, helâl ticaret, üretim, çalışıp çabalama getirilecek ki, ülke kurtulsun.
Gönül isterdi ki, Müslüman kesimin aydınları ve kodamanları bu gayelere hizmet etsinler. Bu bozuk ve kokuşmuş düzenin rantlarına, kemiklerine, haram menfaatlerine meyl etmesinler.