Cumartesi

Türkiye’nin işleri niçin bozuldu? Şimdi beyni olan, kafası çalışan, yeterli kültüre sahip bulunan bütün aydınlarımızın ve entellektüellerimizin bu soruya cevap araması gerekir. Türkiye’nin işleri bozuldu dedim, bu işler nelerdir? Siyaset, iktisat, eğitim, hukuk, üniversiteler, medya, para ve finans, tarım, hayvancılık, velhasıl her şey bozulmuştur. Bozulmadık hiçbir kurum, kesim, konu kalmamıştır. Ben dindar kesime mensup bir Türkiyeliyim, itiraf ediyorum dinî kesim ve dinî işler de bozulmuştur. Bu gidişin sonu çok kötüdür. Osmanlının kaybedecek çok toprağı ve ülkesi vardı. Bizim elimizde bir tek Anadolu ve küçük bir Trakya kalmıştır, onları kaybedemeyiz, kaybedersek varlığımız biter.

Bozulmanın sebepleri nelerdir? Bu konudaki görüşlerimi madde madde sıralıyorum. Bu görüşleri paylaşmayanlar vurmadan, mahkum etmeden, itiraz etmeden önce biraz düşünsünler.

(1) Yanlış bir ideoloji. Bozuklukların ana sebebi budur. Türkiye Ortadoğu’nun Japonya’sı olabilirdi. Japonya olamasa bile en azından bir Güney Kore, bir Taiwan, bir Singapur olabilirdi. Bir Finlandiya olabilirdi. Ancak bu ideoloji buna fırsat ve imkân vermemiştir.

(2) Lozan’ın gizli protokolları. Bu protokolların hükümleri şu ana kadar açıklanmamıştır. Bunlar henüz bir sırdır. Fazla konuşamam.

(3) Sabataycı zihniyet. Militan Sabataycılar ülkemizi bir Tekelistan haline getirmek istediler. Nev’i şahsına münhasır garip bir sömürge sistemi kurmak istediler ve büyük tahribata sebebiyet verdiler.

(4) Eğitim sistemi bozuldu. Bir ülkede eğitim bozulunca her şey bozulur. Bizim Tevhid-i tedrisat eğitimimiz millî kimliğimize sahip ve çağ seviyesinde güçlü ve vasıflı nesiller yetiştiremedi.

(5) Üniversitelerimiz bozuldu. Üniversiteler bir ülkenin beyni mesabesindedir. Beyin bozulunca vücudun tamamı bozulur. Yetmiş üniversitemiz var. Bunların hepsini bir araya getirseniz Batı’daki, Japonya’daki hakikî üniversitelerin biri kadar ağırlıkları olmaz. Üniversiteler millete, devlet adamlarına ışık tutmakla, yol göstermekle, çare ve çözüm üretmekle vazifelidir. Bizimkiler ise başörtüsü avcılığı yapıyor ve bunu da uygarlık ve marifet sanıyor.

(6) Türkiye’yi batıran, mahv eden sebeplerden biri de din-devlet zıtlığı ve çatışmasıdır. Dünyanın hiçbir medenî, sağlıklı, oturmuş, hukuklu ülkesinde böyle bir çatışma yoktur.

(7) Beyinsizlik. Türkiye hem kendine yetecek kadar vasıflı beyin yetiştiremiyor, hem de yetişen beyinleri elinden kaçırıyor. Çünkü bugünkü sistemde ehliyete, liyakate, vasıflı beyne önem verilmiyor.

(8) Yakın tarihimizde edebî-yazılı lisanımıza karşı büyük suikastler yapılmış ve yirminci asrın başlarında iki yüz bin kelimeye sahip olan zengin edebî Türkçe, sade suya tirit, arındırılmış, kuş diline çevrilmiş fakir bir kabile dili haline getirilmiştir. Yazılı-edebî lisan insanı insan yapan, sürüleri millet yapan en temel unsurdur; dil gidince her şey dejenere olur, bozulur, çöker.

(9) Dinsizlik. Biz Türkiyeliler bu topraklarda İslâm ile ayakta durabiliriz. İslâm giderse biz de yok oluruz. Bizim millî kimliğimizin ana unsuru dindir. Bugünkü bozuklukların ve çöküşün temel sebeplerinden birisi de dinsizliktir, din sömürüsüdür.

(10) Tarihimizi, ecdadımızı, kendi kimliğimizi, sanatımızı inkar etmemiz.

Başka sebepler de var ama yukarıda saydığım on sebep bile batış ve çöküş için yeterlidir. Aydınlarımızın bunları müzakere etmesi gerekir. Tartışması demedim, müzakere etmesi dedim.

Birtakım ateist ve dinsiz aydınlar, kendileri inanmadıkları için dini yok sayıyor. Onlar daltonizm (renk körlüğüne) mübtela bir kişinin renkleri inkar etmesi gibi bir tutum içindedir. Din büyük bir güçtür. “Ben inkâr ediyorum. O halde yoktur” demekle iş bitmez. Sen inanmasan bile dinin bir güç olduğunu kabul edeceksin. Akıl mantık bunu gerektirir.

Hani medeniyet, teknik, ilimler ve fenler ilerledikçe dinler gerileyecek ve yok olacaklardı. Tam tersine oldu. Harward profesörü Samuel Huntington’dan ders ve ibret alalım. Gelecekte büyük bir dinler ve medeniyetler çatışması olacağını söylüyor ve dedikleri çıkıyor.

Bugün dünyaya hakim olan Batı medeniyeti, insanların akıllarını ve beyinlerini dumura uğratıyor. Batı insanında akıl ve beyinin yüzde otuzu çalışıyor. Çünkü bu medeniyet pozitivizm, rasyonalizm, ateizm ile mâlüldür.

Batılıların beyinleri yüzde otuz çalışıyor dedim. Bizde ise beyinlerimizin yüzde onu bile çalışmıyor. Türkiye’de her şey insan beynini ve vicdanını körletmek, dumura uğratmak için seferber olmuştur.

Derin devlet stratejileri, resmî ideoloji kurmayları, uygar Türkiye mühendisleri uzun yıllardan beri ülke çoğunluğunu teşkil eden Müslümanları sersemletmek, afyonlamak, bölüp parçalamak, birbirleriyle çekiştirip tepiştirmek, manipüle etmek için var güçleriyle çalışıyor. Müslümanların arasına sürüyle ajan, casus, provokatör sokmuşlardır. Birtakım din baronlarını satın almışlardır. Sözde İslâmcı geçinen bazı adamlar ve zümreler, bozuk yönetimin önlerine attığı yağlı kemikler, rantlar, menfaatler karşılığında İslâm davasını ve Müslümanları satmıştır. Dinsizler bu yaptıklarıyla iftihar etmesinler. Çünkü genel ve yaygın kokuşma ve dejenerasyon sonunda bütün Türkiye batmıştır.

Osmanlı Balkan harbinde Rumeli’yi kaybetti ama elinde Anadolu ve Arap ülkeleri kaldı. Birinci dünya savaşında Arap ülkelerini kaybettik ama Anadolu vardı. Şimdi Anadolu’yu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Bundan sonra kalacak, gidecek yerimiz yoktur. Misyonerler, Haçlılar bizi Ortaasya’ya sürmek istiyor, lakin altmış beş milyon insan göç edebilir mi?

Türkiye yıkılma, parçalanma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Hırsızlar, namussuzlar, talancılar, vatan hainleri, beyinsizler bu ülkeyi mahvetmişlerdir. Hâlâ da direniyorlar.

Türk Kürt, Sünnî Alevî, Şeriatçı Laik, sağcı solcu, şucu bucu çekişmelerini bırakalım da hepimizin müşterek vatanı olan şu ülkeyi, hepimizin devleti olan şu devleti kurtarmak için harekete geçelim. Bizim başka bir Türkiye’miz yoktur. 20 Ocak 2002