Başkanlık Sarayında İftar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PazartesiRAMAZAN münasebetiyle iki devletin başkanlık saraylarında iki ayrı karar alındı. Amerikan başkanlık sarayında, Başkan Bush, ülkesinde bulunan İslâm ülkeleri temsilcilerine bir iftar ziyafeti vermeyi siyaset ve nezaket bakımından uygun gördü. Akşam namazı için bir ara da verilecekmiş. Tabiî Kur’ân da okunacak. Gerçi Amerika bir yandan Afganistan’ı bombalıyor ama bir yandan da bu gibi hareketlerle Müslümanlara hoş görünmeye çalışıyor.
Bir gazetede okudum, bizde de Ramazan ile ilgili başka bir karar alınmış; bundan böyle Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde iftar yemeği verilmeyecekmiş. Sebebi de böyle bir şeyin lâikliğe aykırı olmasıymış.
Cumhurbaşkanımıza hürmet ederim, kararını tenkit etmem. Ancak bu konuda söylenmesi gereken sözler vardır.
Oruç tutan dindar bir cumhurbaşkanının Ramazan ayında Köşk’te iftar ziyafeti vermesinin lâikliğe aykırı hiçbir tarafı yoktur. Lâikliğe asıl aykırı olan husus din müesseselerinin, hizmetlerinin, faaliyetlerinin, dinî hizmet hiyerarşisinin, din eğitiminin, devlete bağımlı olmasıdır.
Merhum Özal inançlı ve dindar bir kimseydi, Köşk’teki iftar ziyafetlerini o başlatmıştı. Zaten ömrü vefa etmiş ve fırsat bulmuş olsaydı, ülkemizdeki din-devlet çatışması ve kavgasını kaldıracaktı. Bu mevzuda raporlar hazırlatıyor, birtakım çok önemli ve temel değişikliklere gitmek niyetini besliyordu. Bu işi yapabilir miydi? Yapardı. Ceza Kanunu’ndaki 163’ncü ve 141’inci maddeleri o kaldırmamış mıydı?
Büyük ihtimalle Özal’ı öldürttüler.
Sayın Cumhurbaşkanımız Ramazan’da Çankaya Köşkü’nde resmî iftar ziyafeti vermeyi uygun ve doğru bulmamış. Bu kararı saygı ile karşılamamız gerekir.
Mustafa Kemal Paşa’nın uzun yıllar garson ve uşak olarak hizmetinde bulunmuş Cemal Granda, hatıralarında anlatır:”Bunca yıl Köşk’te ve Ata’nın yakınında bulundum, orada bir kere namaz kılındığını, oruç tutulduğunu görmedim. Sadece senede bir kere, Kadir Gecesi’nde rakı sofrası kurdurtmazdı” der.
Mustafa Kemal Paşa’dan sonra, Millî Şef ünvanıyla Köşk’te oturan İsmet Paşa’nın merhume annesi Cevriye Hanım dindar bir kadındı. Daima başörtülü gezer, namaz kılar, oruç tutardı. Yatılı okuduğum Galatasaray Lisesi’nin ahçıbaşısı, daha önce Köşk’te ahçılık yapmış, ondan duymuştum, İsmet Paşa, annesine, korkusundan alenen oruç yemez, ona oruçluymuş gibi gözükürmüş. Millî Eğitim Bakanlığı yapan eski Mevlevî HasanAli Yücel, Köşk’e çıktığında Cevriye hanıma bazen bir aşr-ı şerif okurmuş.
Oruç dinî bir ibadettir. Bu ibadetin ve öteki ibadetlerin siyasetin, gösteriş ve nümayişlerin dışında ve üzerinde tutulması gerekir. Ancak, oruç tutan dindar bir devlet başkanı, Köşkünde veya sarayında iftar ziyafeti verirse, bu kesinlikle lâikliğe aykırı olmaz. Aksine dine, dindarlara, din hürriyetine önem vermek olarak mütalaâ edilir. Gerçek lâiklik din ile, dindarlarla kavga etmek, onlara zıt gitmek değildir.
İmam-ı Gazalî İhyâu Ulumi’d-din adlı büyük ve önemli eserinin bir bölümünü oruç ibadetine ayırmış ve “Esrârü’s-savm” başlığı ile orucun sırlarını anlatmıştır. Oruç büyük bir güçtür. Hem ferdî (bireysel), hem de toplumsal bir güç. İhlâsla, samimiyetle, hakkını vererek, inceliklerine riayet ederek oruç tutanlar ilahî yardımlara, feyiz ve bereketlere nâil olur. Oruç tutan toplumlar da.
Oruç tutan Müslüman, hangi mezhebe bağlıysa o mezhebin oruçla ilgili hükümlerine dikkat etmelidir. Zamanımızda birtakım zındıklar dinî konularda işkembe-i kübralarından ictihad yapıyor, saçmasapan fetva ve ruhsatlar veriyor. Onlara kanılmamalı, aldanılmamalıdır.
Oruç sadece yemekten içmekten uzak durmak değildir. Oruçlunun her türlü kötülükten, günahtan, isyandan uzak kalması icap eder. Gıybet edenin orucu bozulmaz ama ibadetinin fazileti, sevabı, bereketi gider.
Şu mübarek Ramazan ayında birtakım soytarıca ve şartlatanca toplantılar yapılıyor ve dinî konular saygısız ve laubali şekilde mıncıklanıyor. Tanıdığım bir cami hocası gece saat üç buçuğa kadar böyle bir mıncıklama programını seyretmiş, hem uykusuz kalmış, hem sinirleri bozulmuş. Birtakım teolojyenler sahneye çıkmışlar ve bol bol hezeyan üretmişler. Hakikî Müslümanlık onların anlattığı imiş, ilmihal Müslümanlığı hurafe imiş. Fesübhanallah! Bu adamlar ne kadar cür’etkâr ve terbiyesiz.
Kur’ân’a ve Sünnet’e dayalı islâmî yorum ve tatbikatta kabir ziyareti haktır, Fatiha veya Kur’ân’dan başka bir kısım okuyup, bunun sevabını ölüye bağışlamak haktır. Peygamberimiz önceleri kabir ziyaretini yasaklamıştı, sonra bu yasağı kaldırmıştır. Çünkü kabir ziyareti bize ölümü hatırlatır, bizi azgınlıktan korur.
Evliyaullahın, büyük alimlerin, büyük mürşidlerin kabirlerini ziyaret etmekte çok feyizler ve bereketler vardır. Hiçbir Müslüman, kabrini ziyaret ettiği din büyüğünü tanrılaştırmaz, hâşâ ona tapmaz. İstanbul Müslümanları, şehrimizin mânevî vâlisi Ebû Eyyup el-Ensarî radiyallahu anh hazretlerini zaman zaman ziyaret etmelidir. Başımızın tacı olan o büyük zat, çok yaşlı iken ta Medine’den buralara gelmiş ve şehiden vefat etmiştir.Onun kabrini ziyaret eden kişi, ilk Müslümanların ne kadar azimli, sabırlı, mücahid olduklarını;Allah rızasını kazanmak için ne kadar hırslı olduklarını düşünür de gayrete gelir.
Ehl-i Sünnet Müslümanları Tevhid ve Kıble ehlidir. Kabirleri ziyaret ettikleri, Kur’ân okuyup sevabını ölülere bağışladıkları için onları müşriklikle (Allah’a ortak koşmakla) suçlayanlar ne korkunç bir iftirada bulunduklarını bilmelidir. Müslüman, Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinden başkasına tapmaz. Cenaze namazı kılarken, “Allah için namaza, meyyit için duaya…” şeklinde niyet ediyoruz.
Mıncıklama toplantılarından birinde salavatı şerif okumanın aleyhinde bulunulduğunu işittim. Peygamberimize salavat getirmek Kur’ân’ın bize emridir. Salavat okumak bizi Peygambere mânen bağlayan bir köprüdür. Çağımızdaki en azgın salavat düşmanı mülhidReşad Halife’dir. Bu adamın bende İngilizce bir broşürü var, namazda salavat okuyan müşrik olur diyor. Bu sözüyle asıl kendisi kâfir oluyor.
Reformculara, zındıklara, nevzuhur teolojyenlere kanmayınız. Herhangi büyük bir derdi ve sıkıntısı olan, ya kendisi yahut başkalarıyla birlikte 4444 kere Salat-ı Tefriciye okusun, inşaallah hâceti görülür, umduğuna nail olur.
Resulullah Efendimiz, Kıyamet’e kadar bizim en büyük önderimiz ve kaidimizdir. Sünnetine uyalım, ona bol bol salat ü selâm getirelim.
Ramazanınız mübarek olsun. İslâm dünyası ve ülkemiz çok zor günler geçiriyor. Öyle bir uçuruma düşmüşüz ki, bizi Allah’tan başkası kurtaramaz. Peygamber, Allah ile aramızda büyük bir vesiledir. O vesileye yapışalım. Peygamber fânî dünyayı terketmiştir ama ruhaniyeti Ümmetinin üzerindedir. Çok kötülükler, fenalıklar, günahlar, isyanlar, tuğyanlar var. Eğer başımıza taş yağmıyorsa, Allah’ın bizi Peygamberin yüzü suyu hürmetine esirgemesindendir.
Peygamberimiz için “O öldü, işi bitti, Sünneti din kaynağı değildir…” şeklinde konuşanlar saygısızlık etmekte, O’na eza vermektedir. Bu gibi reformculardan, Reşad Halife’cilerden, zındıklardan sapık teolojyenlerden uzak duralım. Peygambere biatliyiz; bu biatı, ahd ü misakı unutmayalım. 20 Kasım 2001