Baskıcı Çağdaşlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Salı
Şu anda bu memlekette en baskıcı, en toleranssız, en dayatıcı, en fazla dediğim dedik zihniyetli kesim lâik, çağdaş, ilerici, sözde uygar kesimdir. Bazı istisnalar olabilir. Lâkin genellikle, çoğunluk itibarıyla onlar böyledir. Konuşmalarından, yazılarından, yaptıklarından bellidir.
Bu kesim Türkiye vatandaşı olan, erkekleri askerlik hizmeti yapan, vergi ödeyen; bu ülkeyi, bu milleti, bu devleti seven dindar vatandaşları potansiyel tehlike olarak görmekte, kendilerine sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci muamelesi yapmaktadır.
Kuruntuları içinde yüzüyorlar. Bir kısım dindarların eline fırsat geçerse memleketi ortaçağ karanlıklarına götürürler diyerek temel insan hak ve hürriyetlerini ihlâl ediyorlar. Böyle bahanelerle temel ve evrensel haklar, hürriyetler, haysiyetler nasıl askıya alınabilir? Adalet, insaf, iz’an, vicdan, medeniyet böyle bir şeye izin verir mi?
Bir takım kötü, yetersiz Müslümanları örnek göstererek “İşte İslâm budur, işte Müslümanlar bunlardır” diyorlar. Kötü ve yetersiz Müslümanlar örnek olur mu, temsilci sayılır mı?
Üniversiteli kızların başörtülerini siyasal İslâm, gericilik, provokasyon olarak göstermeye çalışıyorlar. Düşünmüyorlar ki, bu kızlar başlarını siyasî maksatla değil, dinî inançları dolayısıyla kapatmaktadır.
Bu ilerici, çağdaş, lâik, uygar geçinen kesim İsrail’e karşı çok büyük bir sevgi besliyor. Rejimin Yahudi devleti ile işbirliği yapmasını sevinçle karşılıyor. Beni İsrail devletini bağrına basıyor. Peki bu kişiler İsrail’de bizdeki gibi lâiklik olmadığını, orada din ile devletin uyum ve işbirliği içinde bulunduğunu, kendi Şeriatlarını tatbik etmek isteyen dindar Yahudilere bütün hakların verilmiş olduğunu, nikah ve boşanma işlerinin dinî otoritelere bırakılmış olduğunu, sofuların oturdukları mahallelere sefer yapan belediye otobüslerinde erkeklerle kadınların yerlerinin ayrı olduğunu bilmiyorlar mı? Biliyorlarsa, aynı hakların Türkiye’de de Müslümanlara tanınması gerektiğini düşünmüyorlar mı?
Bu kişiler hem Türkiye Avrupa Birliği’ne girsin diye terter tepiniyor, hem de ülkenin ezici çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlara Avrupa standartlarında din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetinin verilmesini istemiyor.
Dünyada hangi ileri, medenî, hukukun üstünlüğü sistemine sahip, insan haklarına hürmetkâr ülkesinde başları örtülü olduğu için Müslüman kız öğrenciler üniversite kapılarından içeri sokulmamaktadır? Anayasasında lâiklik prensibi yazılı olan Fransa’da bile tesettürlü Müslüman kızlar serbestçe üniversitelerde okuyabilmektedir. Peki Türkiye’de niçin okuyamıyor?
Lâiklerin iddia ettikleri gibi Türkiye’de din sömürüsü var mıdır? Ben bir Müslüman olarak ülkemizde din sömürüsü yapan bazı sefil ve rezil kişilerin bulunduğunu biliyorum, bunların aleyhinde yazıp duruyorum. Lâkin birkaç beyinsiz ve alçak din sömürüsü yapıyor diye koskoca bir milletin temel hürriyetlerini kısıtlamaya, haklarını askıya almaya hakları var mıdır?
Lâik kesimde ahlâksızlık, lâiklik ticareti yok mudur?
Türkiye uzun müddetten beri din kuralları ile yönetilmiyor. Bunca kokuşma, rüşvet, hırsızlık, soygun, talan, hortumlama, emânete hıyanet, haydutluk, çetecilik, mafyacılık, haramilik dinin ve dindarların eseri midir, yoksa çağdaş, lâik, ilerici, uygar geçinenlerin eseri mi?
Kendilerini medenî ve çağdaş, dindarları vahşî ve çağdışı görenler niçin bu ülkede gerçek demokrasinin, hukukun üstünlüğü sisteminin, temel ve evrensel insan haklarına saygı ve riayetin hükümran olmasını istemiyorlar?
Velhasıl bir aldatmacadır, bir yalan dolan fırtınasıdır, bir medya ve aydın terörüdür sürüp gidiyor. Bu hayuhuy içinde Türkiye her geçen gün biraz daha batıyor. Japonya, Güney Kore, Taiwan, Singapur ile ülkemizi mukayese ettiğimiz takdirde utanmamız gereken bir tablo görülüyor. O ülkelerde din ve devlet kavgası yok; alabildiğine ilerliyor, zenginleşiyor, kalkınıyorlar. Japonya’da üç büyük din var: Şintoizm, Konfüçyanizm, Budizm. Hıristiyanlık da taraftar buluyor. Orada hiçbir vatandaşın dinî inançlarına karışılmıyor. Bir Japon, kimono giydiği için zulme ve baskıya mâruz kalmıyor. Japonlar, geleneksel ideografik yazı sistemlerini kullanmaya devam ediyor ve bu son derece zor, çetrefil, girift yazı ile ilim, irfan, edebiyat, sanat, kültür hârikaları meydana getiriyor.
Güney Kore’de de bizdeki gibi din ve devlet kavgası yok. Orada lâikler ile dindarlar çekişip durmuyor. Alabildiğine geniş bir din, vicdan, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti sağlanmış vatandaşlara. Harıl harıl çalışıyorlar; eğitimde, üniversitede, sanayide, ziraatte, hayvancılıkta herkesi hayran bırakan gelişmeler kaydediyorlar. Orada din-devlet, dindar-lâik çatışması olsaydı böyle kalkınma, böyle ilerleme, böyle zenginleşme olur muydu?
Yüzölçümü itibarıyla küçücük Singapur kadar olamıyoruz. Orada da geniş bir hürriyet var. Halkın yüzde onbeşi Müslüman olduğu için Singapur bayrağında bir ayyıldız bulunuyor. Herkes dininde, inancında, inançlarını hayata geçirmekte serbest. Müslüman bir kız başörtüsü ile üniversiteye serbestçe gidebiliyor.
Çağdaşlık elden giderse batarız diyorlar. Yahu bu adamlar bizim batmış olduğumuzu görmüyorlar mı? Siyaset, iktisat, para, eğitim, üniversite batmış; halkın temel kurumlara güveni kalmamış; kokuşma bünyeyi tamamen sarmış, devlet bütçesi faizleri ve maaşları ödemeye yetmiyor, çetecilik ve mafyacılık almış yürümüş, Susurluk rezaletleri, skandallar, bankaların iflâs ettirilmesi, fail-i meçhul cinayetler, PKK terörünün gölgesinde yapılan uyuşturucu ticareti ve bir sürü yolsuzluk ve daha neler neler. Bütün bunları dinciler, Şeriatçılar, lâiklik düşmanları mı meydana getirmiştir? 10 Kasım 1999