Salı

İstanbul’da başörtülü İmam-Hatip kız öğrencilerine yapılanları görüyorsunuz.Neler yapılıyor?

(1) Okula sokulmamak suretiyle bu öğrencilerin okuma, tahsil yapma hakları çiğneniyor. Bazıları devamsızlıktan dolayı sınıfta kalmışlardır. Okumalarını engellemek, bir insan hakları ihlâlidir.

(2) Devletimizin imza koyup tasdik etmiş olduğu, uymaya mecbur bulunduğu “Çocuk Hakları Sözleşmesi” ihlâl edilerek on üç yaşında bir çocuğa kelepçe vurulmuştur.

(3) Çocuklar minibüslere doldurulup şehrin uzağındaki bölgelere atılmaktadır.

(4) Anayasa’nın ve kanunların izin verdiği, şiddete dayalı olmayan protestolar şiddet ve kuvvet kullanılarak önlenmek istenmektedir.

Bütün bunlar niçin yapılıyor? İmam-Hatipli kız öğrenciler başlarını açsınlar diye yapılıyor. Batı’da medenî ve demokrat bir rejim herhangi bir rahibe okulunda veya manastırında rahibelerin açılmalarını, başörtüsü takmamalarını ister mi, onlara bu şekilde karışır mı? Böyle bir şeyi düşünmek bile mümkün değildir.

Başörtüsü konusunda İlahiyat Fakültesi ve İmam-Hatip okulu kız öğrencilerine yapılanlar:

(a) Demokrasiye aykırıdır, (b) Temel insan haklarına ve hürriyetlerine aykırıdır, (c) Adalete ve insafa aykırıdır, (ç) Bilgeliğe aykırıdır, (d) Sağduyuya aykırıdır.

Peki bu baskıları yapan güç hangi güçtür?

Emniyet âmiri filan, polis memuru falan mıdır? Hayır! Onlar emir kuludur, aldıkları tâlimatı yerine getiriyorlar.

Peki devlet midir? Kesinlikle hayır. Çünkü devlet böyle bir şey yapmaz.

Hükümet midir? O da değil.

Hiçbir siyasî parti, seçimlerde kendisine oy kaybettirecek, halkın memnuniyetsizliğine yol açacak böyle bir şeyi yapmak istemez.

Ben yüzde yüz eminim ki, sayın Bülent Ecevit bu başörtüsü kavgasından rahatsız olmaktadır. ANAP da böyle bir şey istememektedir. MHP, seçimlerden önce “Bize otuz milletvekili verin, şu başörtüsü meselesini halledelim” demişti.

Gülay Göktürk gibi herhangi bir dinî inancı bulunmayan demokrat aydınlar bile başörtüsü diretmelerinden ve zorlamalarından son derece rahatsızdır. Göktürk’ün bu konudaki ağır tenkitleri ortadadır.

O halde, bu baskı ve diretmeler, kendisini devletin, hükümetin, Meclis’in, anayasanın, kanunların, adaletin, millî iradenin üzerinde gören bir güç ve zümre tarafından yaptırılmaktadır.

Başörtüsü konusunda bir referandum (halkoylaması) yapılsa, milletin büyük çoğunluğu serbestlik yönünde oy verecektir. Geçen gün sokakta üç genç hanım gördüm, üçü de şık ve pahalı elbiseler giyinmişti. İkisi açık, biri başörtülüydü. Konuşa konuşa gidiyorlardı.Tam bir uyum ve arkadaşlık içindeydiler. Demek ki, halkımız giyim kuşam, kılık kıyafet, başörtüsü konusunda demokratik zihniyete, medenî davranışa sahiptir.

Başörtüsü konusunda İslâmcı kesimin tepkileri, protestoları çok yetersizdir. Evet, sadece yetersiz değil, “çok” yetersizdir. Şimdiye kadar eline kelepçe vurulan on üç yaşındaki çocuğun resmi, İngilizce bir broşür ile dünya medyasına ve aydınlarına duyurulmuş olmalı değil miydi? Maalesef bu konuda bir çalışma yapılmadı.

Büyük halk kütlelerinin, aydınların tepkisi çok önemlidir, büyük bir güçtür.

İslâmcı aydınlar, sorumlular, politikacılar başörtülü kızlara gereken desteği veremiyor.

Hürriyet, Sabah, Star, Milliyet gibi gazeteler bu konuya yer vermiyor. İslâmî kesimin gazetelerinin yayınları yeterli olmuyor.Peki bu konu ülkenin gündemine nasıl getirilecektir?

Bir ülkede bir kişiye yapılan bir haksızlık, bütün halka karşı yapılmış gibidir. Bizde uzun zamandan beri devam eden müzmin bir başörtüsü baskısı var ve bunu Türkiye’nin gündemine sokamıyoruz. Sadece bizim kendi gündemimizde yer alıyor.

Birtakım politikacıların, yöneticilerin, sorumluların bu konuda rahatsız ve tedirgin edilmeleri gerekir. Böyle bir şey demokrasiye aykırı olmaz. İdareciler ancak diktatörlük, istibdat, mutlakiyet rejimlerinde rahatsız edilemez.

Müslümanlarda, herhangi önemli bir hadisede ilgililere yüz binlerce, milyonlarca protesto ve uyarı mektubu, telgrafı, faksı gönderme alışkanlığı ve şuuru yoktur.

İlahiyat Fakülteleri, İmam-Hatip okulları dinî okullardır. Buralarda okuyan kız çocuklarının başörtüsü takmaları gayet normaldir. Bunu zorla önlemek yanlıştır, anti-demokratiktir, adalete ve bilgeliğe aykırıdır. Dünyanın bütün ileri ve medenî ülkelerinde, başlarını örten Müslüman kız öğrencilere baskı yapılmamaktadır. Aksine, onların bu haline saygı gösterilmektedir.

Başörtüsü konusundaki yanlışlardan, haksızlıklardan dolayı devlete düşman olmamak gerekir. Devlet hepimizindir, devletimiz böyle bir haksızlık yapmaz. Bunu yapanlar, kendilerini devletin, milletin, Meclis’in üzerinde gören egemen bir azınlıktır. “Biz demokrasi, anayasa, adalet, madalet bilmeyiz. Böyle istiyoruz, böyle olacaktır” diyorlar.

Bu zihniyet karşısında bakanlar, valiler, yüksek bürokratlar bile tir tir titriyor.

Bu zihniyete karşı hep yenik, hep zebun, hep ezik mi kalacağız?Hayır! Türkiye bizimdir, hepimizindir. Türkiye hiçbir gizli ve esrarlı azınlığın Tekelistan’ı, Çiftliği, Babasının Malı değildir.

Akıllı, kültürlü, bilge, vasıflı insanlar için çareler, çözümler tükenmez. Bu işi halletmenin de elbette bir çaresi ve çözümü vardır. Bunlar düşünülmeli, aranmalı, bulunmalı ve hayata geçirilmelidir. 20 Mart 2002