Pazar

Onlar “başörtüsü bir simgedir, bu yüzden üniversitelerde, okullarda ona izin verilmiyor” diyorlar. Peki neyin simgesidir bu başörtüsü? Siyasal İslâm’ın mı? Hayır, bu memlekette siyasal İslâm’ın otuz beş yıllık bir tarihi vardır; başörtüsü ondan önce de vardı. Başörtüsü İslâm’ın simgesidir.

Hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, demokratik ve medenî bir ülkede başörtüsü problemi olmaz. Çünkü din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti insanlığın en temel değeridir, evrensel insan hak ve hürriyetlerinin birincisidir. Bu yüzdendir ki ABD, Kanada, İngiltere, Hollanda gibi demokratik ve medenî ülkelerde ilkokuldan üniversiteye kadar, ailesi veya kendisi öyle istiyorsa, Müslüman kız öğrenciler başları örtülü olarak okullara ve üniversitelere gidebilirler.

Şimdi bazı çokbilmişler kaşlarını çatarak “Ama Fransa’da…” diyeceklerdir. Fransa’da üniversitelere başörtülü olarak gitmekte hiçbir sıkıntı olmamıştır, tamamen serbesttir; sadece liselerde bazı engellemeler olmuştur, o da bağımsız ve âdil mahkemelerin kararıyla Müslümanların lehine halledilmiştir.

Son bir kararla Türkiye okullarında kızların pantolon giymesi serbest bırakıldı. Peki başörtüsüne niçin izin verilmiyor? İstanbul’da (Taşradaki durumu bilmiyorum) lise kızları mini etekle okula gidip geliyor. Erkek arkadaşlarıyla beraber okuyan, büluğ çağının buhranları içinde bulunan kızlara okulda mini etek giydirilmesi doğru mudur?

Okullarda ve üniversitelerdeki başörtüsü yasağı devletin koyduğu bir yasak mıdır? 28 Şubat post-modern darbesinden önce üniversitelerde başörtülü kızlar oldukça serbest olarak okuyup diploma alabiliyordu. Zaman, zaman bazı engellemeler ve kösteklemeler oluyordu ise de bunlar başörtüsünün tamamen yasak olması mânâsına gelmiyordu. Yine, en azından İmam-Hatip liselerindeki kız öğrenciler başörtüsü ile okuyabiliyorlardı. 28 Şubat’tan önce bu ülkede devlet yok muydu? Vardı. O halde bugünkü yasak ve sertlik devletin değil; bir zihniyetin, bir şebekenin, bir kliğin işidir, zorlamasıdır.

Başörtüsü yasağının arkasında hangi zihniyet vardır?

Birkaç yıldan beri ülkemizde müstebit bir kadın hüküm sürdü. Bu kadın eşinin rahatsızlığı ve yetersizliği dolayısıyla işleri perde arkasından idare ediyordu. Hiçbir hukukî ve meşru dayanağı yoktu ama ülkenin en güçlü, en iktidarlı kişisi oydu. Dediği dedikti. Benim zannımca başörtüsü yasağı öncelikle bu kadının işidir.

Yine ülkemizde iki kimlikli, iki dinli, zâhirde Müslüman ve Türk gibi görünen, gerçekte ise Müslümanlıkla ilgisi bulunmayan esrarlı ve gizli bir zümre bulunmaktadır. Bu zümre son derece güçlüdür, iktidarlıdır. Bunlar İslâm dinini, islâmî hareketi ve siyasal İslâm’ı kendileri için büyük bir tehlike olarak görmekte ve anti-demokratik metodlarla engellemeye, kösteklemeye çalışmaktadırlar. Başörtüsü konusunda en fazla inat eden onlardır. Bir vatandaşın, aydın kişinin, gazetecinin, yazarın, düşünürün ateist, dinsiz olması, ille de başörtüsü karşıtı ve düşmanı olmasını mı gerektirir? Hayır, gazeteci Gülay Göktürk hanımefendi ateist olduğunu açıkca yazıyor ama başörtüsüne karşı değildir, aksine başörtüsü mağduru Müslüman öğrencileri savunmaktadır.

Baskıya mâruz kalan, eğitim ve tahsil hakları çiğnenen, horlanan, hakarete uğrayan başörtülü kızları, müdafaa etmek için medenî, demokrat, insaflı, adalet duygusuna sahip bir vatandaş olmak yeterlidir. Yahudi de olsa, Hıristiyan da olsa, ateist de olsa her medenî insan, başörtüsü yüzünden ezilen kızları savunacak, onların yanında olacak, onlara destek verecektir.

Başörtüsü takmanın Cumhuriyet’e karşı bir hareket olduğunu iddia etmek köksüz ve gülünç bir iddiadan ibarettir. Devlet ve Cumhuriyet hepimizindir. Devletimiz Masonların, Sabataycıların, şu veya bu zihniyete, ideolojiye, görüşe, tarikata, inanca sahip bulunanların devleti ve Cumhuriyeti değil; bütün Türkiyelilerin devleti ve Cumhuriyetidir. Bir takım zümrelerin devleti ve Cumhuriyet’i tekellerine almaları ve kendi ideoloji ve inançlarını paylaşmayanları devlet ve Cumhuriyet düşmanı gibi görmeleri; onlara karşı devleti ve Cumhuriyeti koruma kahramanlıkları taslamaları devletimize ve Cumhuriyetimize yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Türkiye devleti, Türkiye Cumhuriyeti bütün Türkiyelilerindir. Onları hiçbir şahıs, hiçbir zümre tekeline alamaz. Devlet ve Cumhuriyet Don Kişot’lukları taslayanlar bu ülkede sosyal barışı, millî mutabakatı zedelediklerinin farkında mıdırlar? Don Kişot’lar Atatürk’ü kalkan olarak kullanıyor, sahte bir Atatürkçülük paravanası ardına sığınıyorlar.

Şimdi soruyorum: Atatürk 1935’te Mason localarını kapattırmış, Masonluğun legal faaliyetine son vermişti. Bugün bütün Farmasonlar (Türkiye’de dört ayrı Mason teşkilatı bulunuyor) su katılmadık Atatürkçü geçiniyor. Onların Atatürkçülüğü samimi olabilir mi? Localarını kapattıran bir zatı sevebilir, onun ideolojisine bağlı olabilirler mi? Böyle bir şey aklen, mantıken mümkün müdür?

Atatürk, kendi rejimine karşı bir hareket başlatan şair Nazım Hikmet’i yakalatmış, muhakeme ettirmiş ve ağır hapis cezasına çarptırılan bu Marksist aktivisit on beş yıl hapis yattıktan sonra Demokrat Parti zamanında Sabataycı Ahmed Emin Yalman tarafından başlatılan bir kampanya ile affedilmiş, dışarı çıktıktan sonra bir Romanya gemisi ile yurt dışına kaçmış, Romanya’dan uçakla Moskova’ya inmiş, orada hava alanında gazetecilere, “Benim vatanım Sovyetler Birliği’dir, beni Stalin yarattı…” demiştir. Nazım, ihtilâl yapıp Kemalist rejimi devirmiş olsaydı, Mustafa Kemal Paşa’yı idam ettirecekti. Şimdi bir takım sahte Kemalistler hem “Ah Atatürk, vah Atatürk” diyorlar, hem de dolu dizgin Nazım’cılık yapıyorlar. Onlar samimî olabilir mi?

Okul ve fakülte önlerinde başörtülü öğrenci kızlar tartaklanıyor, yerlerde sürükleniyor, yetmiş yaşındaki muhterem Müslüman anneler, teyzeler yakalanıp hapse atılıyor. Bu işler kesinlikle devletin ve Cumhuriyetin yapacağı işler değildir. Nitekim vicdanları kanayan, yürekleri sızlayan nice polis “Biz emir kuluyuz, bize böyle emrediliyor, mecburen yapıyoruz…” mealinde konuşmuştur.

Devletimizi, Cumhuriyetimizi tenzih ediyorum. Halkımız, yasal sınırlar içinde kalmak şartıyla demokrasiye, hukuka, evrensel insan haklarına, millî kimliğe, din ve inanç hürriyetine aykırı yanlış icraatı protesto etmelidir. Bu, en tabiî bir haktır. 11 Kasım 2002