Başsızlık, Beyinsizlik
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Pazartesi
Bir insan elsiz, ayaksız yaşayabilir ama başsız, beyinsiz yaşayamaz. Bir ülke, bir millet de başsız-beyinsiz varlığını sürdüremez. Toplum ve millet hayatında baş ve beyin; okumuşlar, idareciler, seçkinler, üst tabakadır.
Baş ve beyin var ama, bunlar çağdışı, yetersiz, dünya standartlarının çok altında. Böyle bir ülkenin, böyle bir halkın durumu yamandır. Birdenbire batmazlar ama yavaş yavaş, bin türlü rezalet ve kepazelik içinde sürüne sürüne geriler, bocalar ve en sonunda çökerler.
Halkın bir kısmının cahil olması, okur-yazar olmaması o kadar vahim bir eksiklik değildir. Vahim eksiklik yeterli sayıda ve seviyede kaliteli baş ve beyin bulunmamasıdır.
Türkiye’nin bütün sıkıntılarının ana sebebi ve kaynağı bu baş ve beyin eksikliğidir. Bugünkü krizin, sıkıntıların, bocalamaların ana sebebidir.
Bir ülke, bir devlet, bir halk kısa zamanda para bulabilir, silah temin edebilir, birtakım araç ve gereçleri elde edebilir ama baş ve beyin eksikliğini kısa zamanda telâfi etmek mümkün bir iş değildir. İyi, vasıflı, güçlü, üstün beyinler ve başlar onbeş yirmi senede yetişebilir.
Avrupa’da nüfusları ve yüzölçümleri Türkiye’den çok küçük nice ülke ve devlet var ki, medeniyet, kültür, sanat, sanayi, ticaret, eğitim konusunda bizden çok ileridedir. Bu üstünlüğün sebebi öncelikle başların, beyinlerin, idarecilerin vasıflı oluşundandır. İkinci olarak da oralardaki halkların iyi yetiştirilmiş, güzel bir şekilde eğitilmiş olmasındandır.
İnsan olma haysiyeti itibarıyla ve hukuk önünde bütün insanlar eşittir ama zekâ, kabiliyet, akıl, vasıf bakımından eşit değildir. Bizim halkımızın oldukça büyük bir kısmı gerçek ve faydalı bir eğitimden mahrum bırakılmış, uyutulmuş, aptallaştırılmış, sersemletilmiş, kalitesiz hale getirilmiştir. Bunu da yetersiz beyinler, başlar, idareciler yapmıştır. Yanlış anlaşılmasın, müteveffa Aziz Nesin’in dediği gibi, Türk halkı ahmaktır, salaktır demiyorum; bir kısmı bozulmuştur diyorum. Bu sabotaj kasıtlı olarak, planlı bir şekilde yapılmıştır.
Bugünkü durum karşısında Türkiye’yi ülke, millet ve devlet olarak yüceltmek, yükseltmek istiyorsak iki şeyi islah etmemiz (iyileştirmemiz) gerekir: Birincisi başları, beyinleri, idarecileri, üst tabakayı; ikincisi de halk yığınlarını. Bu iş de okullarla, eğitim sistemi ile, üniversitelerle, medya ile, topyekûn bir seferberlikle olur.
Bugün ülkemizde bir millî kimlik-ideoloji zıtlığı ve çekişmesi vardır. Uzun yıllardan beri ülkemiz, devletimiz, halkımız bu lüzumsuz, faydasız çekişme ve zıtlık yüzünden geri kalmış, bugünkü hale gelmiştir. Bu konuda yapılması gereken büyük ve kökten değişim şu olmalıdır:
İdeoloji özelleştirilecek. İsteyen inansın, istemeyen inanmasın; onun yerine millî kimlik konulacaktır. Bizim millî kimliğimiz Türkiyeliliktir. Bu kimliğin ana unsurları da şunlardır:
1. Zengin ve köklü yazılı-edebî Türkçe.
2. Kendi millî tarihimiz.
3. Millî mimarîmiz, şehirciliğimiz, sanatlarımız.
4. İnançlarımız ve millî dünya görüşümüz.
5. Millî geleneklerimiz.
Türkiye’ye vasıflı, güçlü, üstün beyinler, başlar, idareciler yetiştirecek, halkı da islah edecek eğitim sistemi işte bu değerler üzerine kurulmalıdır.
Japonya’da, Güney Kore’de, Taiwan’da, Singapur’da bu değerler titizlikle yaşatıldığı, korunduğu, onlara hizmet edildiği için o ülkeler kalkınmışlar, insanlık yarışının ön saflarında koşabilmişlerdir.
İki Kore’ye bakalım. Kuzey Kore’de resmî bir ideoloji var, bütün idare ve eğitim sistemi bu ideolojiye hizmet için, bu ideolojiyi ayakta tutmak için çalışıyor. Bu yüzden Kuzey Kore çok geri kalmış, mânen ve maddeten fakir düşmüş, perişan olmuştur. Atom bombası yapmaya çalışmasına bakmayınız, orada son beş sene içinde açlıktan ve sefaletten bir buçuk milyon insan ölmüştür. Güney Kore’de ise ideoloji hakimiyeti ve diktatörlüğü yoktur. Millî kimlik ve kişilik üzerinde kurulmuş bir idare ve eğitim sistemi vardır ve o ülke, kuzeydeki yarısının aksine son derece güçlü, kalkınmış, başarılı, ileri, zengindir.
Küba’da da resmî bir ideoloji hâkimdir ve bu yüzden ülke batmış, fakirleşmiş, geri kalmıştır. Orada demokrasi de yoktur. Yahudi diktatör Castro kırk yıldır iktidardadır.
Bir ülke diktatörlükle de kalkınır, ilerleyebilir. Ancak bunun temel bir şartı bulunmaktadır. O da, otoriter rejimin millî kimliği koruması, millî kimliğe asla zıt ve düşman olmamasıdır.
Milletlerin, ülkelerin, devletlerin tarihlerinde birtakım ârızalar, kazalar görülür. Meselâ Almanya’nın 1933 ile 1945 yılları arasında bir Hitler rejimi, Nazizm ârızası olmuştur. Bu ârıza sonunda o ülke korkunç bir mağlubiyete, tahribata, felâkete uğramıştır. Ancak, 1949’dan itibaren Almanlar güçlü beyin takımları ile yaralarını sarmışlar, ülkelerini tekrar imar etmişler ve pek kısa bir zaman içinde bir dev haline gelmişlerdir. Japonya da böyledir.
Biz Tanzimat’tan beri bocalayıp duruyoruz. Bazı beyinsizler geriliğimizin ana sebebini Müslümanlıkta görmüşler, kurtulmak için Batı’yı körü körüne taklit etmenin gerekli olduğunu sanmışlar ve sonunda bugünkü iflâsa yol açmışlardır. Türkiye’nin, Türk halkının İslâm dinine bağlı kalarak yücelmesi, kurtulması, güçlenmesi mümkündür. İslâm tarihinde Abbasî Hilafeti, Endülüs, Osmanlı İmparatorluğu, Hint İslâm devleti, gibi çok parlak örnekler bulunmaktadır. İslâm gerilik sebebi olsaydı o parlak devletler, nizamlar, medeniyetler, kültürler meydana gelmiş olmazdı.
İslâm dininin öcü gibi görülmesine sebeb olanlar cahillerle, din sömürücüleridir. Onlara bakarak İslâm’ı aşağı ve kötü görmek akıllı ve vicdanlı bir insana yakışmaz.
Bir de, Müslüman gibi görünmelerine rağmen, gerçek kimlikleri Müslümanlık olmayan gizli, esrarlı, güçlü bir taife vardır. Onlar, İslâm düşmanlığını, İslâm karşıtı olmayı siyasetlerinin temel maddesi yapmışlardır. Böyle yaparak da Türkiye’ye, Türkiyelilere, bu ülke ve halka büyük zarar vermişlerdir.
Türkiye’nin temel değerleri:
(A) Hukukun üstünlüğü, (B) Evrensel ve temel insan hakları, hürriyetleri ve haysiyeti, (C) Millî kimlik ve kişilik, (Ç) Gerçek bir demokrasi, yani halkın istekleri ve temayülleri… olmalıdır.
Bu değerlerin ışığında güçlü bir eğitim ve üniversite sistemi kurulmalı ve ülkenin en zeki, en akıllı, en kabiliyetli, en soylu (ruh soyluluğu), en istidatlı çocukları evrensel ve millî değerlere hizmet edecek şekilde yetiştirilmelidir.
Başka kurtuluş ve yükseliş çaresi yoktur. 19 Kasım 2002