Salı

 

Batı medeniyeti kendi insanlarına çok şeyler kazandırmıştır. Refah, konfor, sosyal güvenlik, lüks, rahatlık… Gelir seviyesi yükselmekte, insanlar daha iyi beslenmekte, güzel meskenlerde oturmakta, herkes otomobil sahibi olabilmekte, tatil yapılmakta, gezilip tozulmakta, hazlar ve zevkler daha fazla olmaktadır. Fakat bu medeniyet, bütün bu avantajlarına rağmen bozuk, hasta, yanlış bir medeniyettir. Çünkü insanın yaratılışına, yapısına, boyutlarına uygun bir medeniyet değildir. Maddî bakımdan hayli tatmin getirirken, manevî bakımdan eksiklik, tatminsizlik doğurmaktadır. Avrupa’da refah seviyesi en yüksek ülke İsveç’tir ve en fazla intihar da o ülkede görülmektedir.

Çağımızın büyük düşünürlerinden Herbert Marcuse, Tek Boyutlu İnsan adlı kitabında bu medeniyeti tenkit etmekte, ileride yıkılacağını söylemektedir. Bizde kendilerini çok medenî, çağdaş, ilerici sanan bir aydın güruhu vardır ki, onlar bu medeniyeti bir din gibi benimsemiş olup onun dışında medeniyet tanımamaktadırlar. Onlar Batı dünyasında bu medeniyete karşı yöneltilen tenkitlere de dikkat etmemekte, kulak asmamaktadırlar.

Batı medeniyeti insanı putlaştırmış, laiklik ve sekülarizm ile Allah’a ve dine sırt çevirmiştir. İnsanda birtakım güçler ve enerjiler vardır ki, Batı medeniyeti onları dumura uğratmış, körletmiş, şuur altına itmiştir. Hürriyet, refah, güven kadar sevgi, dostluk, hikmet, barış, saadet getirememiştir.

Haz, lezzet, zevk… İşte bu medeniyetin insanlarının en fazla istedikleri ve düşündükleri şeyler. Hedonist bir medeniyettir Batı medeniyeti.

Açıkça olmasa bile Allah’a ve dine bir savaş açılmıştır. İlahî ölçüler kaldırılmış, bütün dinlerin ve hikmet sistemlerinin yasak, günah, çirkin olarak ilan ve kabul ettiği münker ve menfur şeyler serbest hale getirilmiştir. Riba Musevilikte de, Hıristiyanlıkta da, İslâm da ve diğer bütün büyük dinlerde de haram ve yasaktır. Batı medeniyeti faiz, para ticareti, altın buzağı medeniyeti haline gelmiştir.

Bu medeniyet insanlara sağladığı hürriyeti, çeşitli yollarla tekrar geri almıştır. Hürriyet kullanıldığı, iyi kullanıldığı takdirde bir kıymet ifade eder. İnsan, kendi içinde yâni beyninde ve gönlünde hür ise, dışarıdaki hürriyetten yararlanabilir. Batı medeniyeti köleliği, esareti ilga etmiştir ama hür insanları dolaylı şekilde köleleştirmiştir. Televizyon, basın, propaganda, eğitim beyinleri şartlandırmakta, yüz milyonlarca insanı robot ve zombi haline getirmiş bulunmaktadır.

Batı medeniyeti bencil bir medeniyettir. Kendi insanlarını daha hür, daha müreffeh, daha mutlu, daha güvenli yaşatmak için üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan milyonlarca başka insanı sefalet, rezalet, açlık, hastalık içinde inletebilmektedir.

Batı medeniyetinin iktisadî sistemi yalan, reklam, aşırı tüketim, israf üzerine kuruludur. Bu medeniyet ilahî hikmetin tavsiye ettiği kanaate, iktisada, alçakgönüllülüğe, tevazua sanki ilân-ı harp etmiştir.

Batı medeniyeti horizontal bir medeniyettir, vertical boyutu yoktur.

Allah’la, dinle, hikmetle, ilahî mesajlarla bağlarını kopartmış bir medeniyet evrensel olabilir mi? Dünyaya huzur getirebilir, insanlığa mutluluk sağlayabilir mi?

Bu medeniyet kollarını İslâm dünyasına da uzatmış,

yüz milyonlarca Müslümanı kendi prensiplerine ve ilkelerine göre şartlandırmıştır.

Halbuki birçok temel konuda bu medeniyetle İslâm medeniyeti arasında taban tabana zıddıyet bulunmaktadır. Bir insanın dini İslâm, medeniyeti Batı medeniyeti olamaz. Müslümanlar elbette bu medeniyetin faydalı taraflarından, sağladığı imkanlardan yararlanabilirler. Peygamberimiz

“Hikmet mü’minin yitiğidir, nerede bulursa alır”

buyurmuştur.

İslâm medeniyeti laik ve seküler bir medeniyet değil, Allah’lı ve dinli bir medeniyettir. Müslümanlar elbette başka medeniyetlerden dine aykırı olmayan bazı şeyleri alabilirler. Müslümanlar kâğıt yapmayı Çinlilerden öğrenmişlerdi. Batılılardan da öğreneceğimiz çok şey vardır. İlmî metodlar, fenler, teknikler, buluşlar. Lakin bunları onlardan alırken ruhumuzu vermemeli, kendi kimliğimizi inkar etmemeliyiz. Japonlar Batı’dan çok şey aldılar, lakin kimlik ve zihniyet itibarıyla batılılaşmadılar, Japon kaldılar.

Şu anda Batılılar Müslümanlardan birçok hususta üstündür. Lakin bu üstünlükler esasa, usûle ait değildir. Biz inanç ve din bakımından onlardan daha üstünüz. Bizim inançlarımız ve dinimiz haktır.

Peygamberimiz Kıyamet’ten önce güneşin batıdan doğacağını haber vermiştir. İslâm güneşi başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinde çok taraftar kazanmakta, milyonlarca Batılı hidayete ermiş bulunmaktadır. Acaba, hadîs bu aydınlanmaya mı işaret etmektedir?

Batı dünyasında çok gelişmiş, seviyesi çok yüksek beyinler bulunmaktadır. Vaktiyle Osmanlıların yaptığı gibi bugünkü Müslümanlar da bu üstün ve gelişmiş beyinlerin bir kısmını İslâm’a çekmek için çalışmalıdır. Böylece Batı medeniyetinin faydalı, müessir, işe yarar tarafları İslâm medeniyetine kazandırılmış, insan boyutlarına uygun, yaratılış hikmet ve gayesine ters düşmeyen bir medeniyet sentezi yapılmış olacaktır.

Hazret-i Musa’nın Firavun’un sarayında büyütülmüş ve yetiştirilmiş olması kıssasında bizler için ibretler vardır.

Ruhumuzu satmamak, kimliğimizi kaybetmemek, şahsiyetimizi yitirmemek şartıyla

Batı medeniyetinden alacağımız

her şeyi almalıyız.

Ancak çok iyi bilmeliyiz ki, bu medeniyet bizim değildir, biz de onun olamayız.

Bediüzzaman hazretlerinin mülhid dediği bir zat

“Dinim İslâm, medeniyetim muasır Garp medeniyeti, milletim Türk milletidir”

diye kendi kafasına göre bir teslis, bir terkip ortaya atmıştı.

Bizim dinimiz de, medeniyetimiz de, milletimiz de İslâm olmalıdır.

29 Aralık 1999