Salı

Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Hindistan’da olmuştur anlatacağım vak’a. Büyük bir meydan, bir tarafa sırayla büyük demir çemberli tahta tekerlekli sahra topları dizilmiş. Her topun namlusunun ağzına bir Hintli bağlanmış. Kimisi beyaz sakallı, hepsi sarıklı, yerli kıyafetli insanlar. Topların arkasında askerler bekliyor. Yan tarafta İngiliz subayları, İngiliz hakimleri, İngiliz sömürge idarecileri. Hindistan’ın hakikî sahiplerinden birkaç kişi birazdan feci şekilde idam edilecek. Suçları mı? İngiliz idaresine karşı gelmek, isyan etmek.

Kararlar okunur, sonra subayın biri “Ateeş!” diye bağırır ve bütün toplar bir ağızdan ölüm kusar. Havaya insan etleri, kanları, kemikleri sıçrar. Barut ve kan kokusu… İngiliz adaletinin hükmü yerine getirilmiştir.

Bende bir Rus ressamının bu vak’ayı resmeden bir tablosunun fotoğrafı bulunmaktadır.

Birinci cihan harbi yıllarında Mısır’da bir meydan. Meydanda sıra sıra idam sehpaları. Yüksek sehpalar bunlar, uzun bir merdivenle çıkılıyor her birine. İngiliz subayları, fesli Mısırlı memurlar, cellatlar, askerler… Elleri arkalarından bağlı, uzun entariler giymiş, sarıklı Mısırlı mahkumlar merdivenlerden çıkartılıp asılmaya hazırlanıyor. Bunlar İngiliz idaresine karşı gelmiş Müslüman vatanseverlerdir. Boyunlarına yağlı ilmikler geçiriliyor, ayaklarının altındaki destek çekiliyor, havada sallanıyor vücutları, cellat ayaklarından çekerek boyun kemiklerinin kırılmasını sağlıyor, birkaç dakika debeleniyorlar ve sonra cansız cansız ipte sallanmaya başlıyor cesetleri. İngiliz adaleti…

1950’lerde Kenya’dayız. İngilizlere karşı Mau Mau isyan hareketinin en şiddetli günleri. Dikenli teller içindeki bir mahkum kampını gösteren bir fotoğraf. Perişan zencilerin arkasında kocaman bir giyotin görülüyor. Bu fotoğraf yayınlandığı vakit İngiltere’nin vicdanlı aydınları protesto etmişlerdi.

1945 Ağustosundayız. O gün Japonya’nın Hiroşima şehrinde durum sakin. Düşman hava kuvvetlerinin bir saldırısı yok, yıkık binalar arasında insanlar günlük hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Gökte, çok yükseklerde bir tek uçak beliriyor. Tek uçak mı? Olsa olsa bir keşif uçağıdır bu, korkmaya gerek yok. Uçak şehrin tam ortasına geliyor ve küçük bir paraşütle şehre bir cisim atıyor. Biraz sonra korkunç bir tarraka, güneşten yüz kat parlak bir alev, mantara benziyen dev bir duman tabakası göğe yükseliyor. Yüz bine yakın insan bir anda toz oluyor, buhar oluyor. Kadın, çocuk, ihtiyar yaralı, gayr-i muharip yüz bin insan. Amerika’nın “Sonsuz adaleti”…

Bir iki gün sonra ikinci atom bombası Nagazaki şehrine atılıyor. Sürekli adalet!..

Sömürgeci, sömürücü Haçlı zihniyeti, emperyalist Batı medeniyeti asırlar boyunca yaktı, yıktı, kesti, yoketti.

Kuzey ve Güney Amerika’nın hakikî sahipleri olan Kızılderililerden, Azteklerden, İnkalardan kaç kişi kaldı?

Afrika’yı sömürdüler, giderken de o koca kıt’ayı uyduruk sınırlara, ayakta durması mümkün olmayan küçük ve sun’î devletlere ayırarak bir sürü fitnenin, fesadın, nifak ve şikakın tohumunu etkiler.

Birinci cihan savaşından sonra Ortadoğu’da birbirinden kopuk, birbirine rakip bir yığın devlet meydana getirdiler. Filistinlilerin topraklarını, vatanlarını Yahudilere verdiler. Ortadoğu şimdi kaynayan kazan gibi, patlamaya hazır bir barut fıçısı gibi.

Batının silah sanayiinin yaşaması silah satışlarından elde edilen yüz milyarlarca dolar ile Batı ülkelerinin imar edilmesi, Batı halklarının refah içinde yaşaması için başka medeniyetlere mensup ülkelerin çatışması gerekiyor. Birilerinin yaşaması için birilerinin ölmesi gerek.

Kaderin ne garip cilvesi ve tecellisidir ki, şimdi başta ABD olmak üzere Batı dünyası tir tir titriyor. Men dakka dukka… Etme bulma…

Dünya nereye gidiyor, insanlığın hali nedir? Ektikleri tohumların mahsulünü biçiyorlar şimdi. Dünyayı bu hale Afganlar, Afrika zencileri veya Polinezyalılar getirmedi. Dünyayı bu hale getiren Batı medeniyetidir. Hikmetsiz, merhametsiz, parayı put haline getirmiş, Allah’ı unutmuş, insanı tanrılaştırmış Batı medeniyeti.

Aya insan gönderdiler, Merih’e uçan bir alet yollayıp yakından fotoğraf çektiler, akıllara durgunluk veren icatlar, keşifler, teknik ilerlemeler yaptılar. Bu arada bencillikleri, hedonizmleri, evrensel hikmet kurallarından uzaklaşmaları dolayısıyla bir sürü beyinsizlik de yaptılar. Dünyayı, denizleri, atmosferi kirlettiler, tahrip ettiler. Kendileri haddinden fazla yerken, bir milyar insan açlık ve sefaletle pençeleşiyor.

Bütün büyük kötülükler hep batıdan geldi. İnsanlara yaradılış sebeplerini ve hikmetlerini unutturdular. İçki, fuhuş, uyuşturucu, seks azgınlıkları, aşırı tüketim, aşırı lüks ve konfor, faiz, altın buzağıya perestiş… bu fenalıklar dünyaya hep batıdan yayıldı.

Onların zâhirde Nâsıralı İsa Mesih aleyhisselamın dinine mensup olmaları kimseyi adlatmasın. Onların dünya işlerinde önderi ve imamı Makyavel’dir.

Yahudiler Hazret-i İsa’ya inanmaz, Hıristiyanlar Hazret-i Muhammed’e inanmaz. Birincilere soruyoruz: Niçin kendi dininizin ve Şeriatınızın hükümlerine göre yaşamıyorsunuz? İsa Mesih’e inandıklarını söyleyenlere de sualimiz var: Niçin Mesih’in ilke ve öğretilerini hayata geçirmiyorsunuz?

Biz Müslümanlar hem Musa aleyhisselama, hem İsa aleyhisselama, hem de âhir zaman nebisi Muhammed aleyhissalatü vesselama iman ediyoruz. Bizim dinimiz merhametin, barışın, toleransın dünyaya ve insanlığa hakim olması gayesini güder. Bizim dinimiz, resmî vesikalarla kadın satışına, fuhuş ticaretine izin vermez. Bizim dinimiz kadınların seks aleti haline getirilmesini istemez. Dünyayı altüst eden birçok icat ve keşfi Müslümanlar yapmadı ama biz sevginin, biz can, mal, ırz, din güvenliğinin, biz insanların kendi boyutlarına göre yaşayacakları bir medeniyetinin temsilcileriyiz.

11 Eylül terörü mü? Hayır, bu İslâm’ın kabul edebileceği bir şey değildir. Amellerinizin cezâ-ı sezâsıdır sizin.

Suçlu mu arıyorsunuz? Aynaya bakın… 17 Ekim 2001