Salı

 

Bayağılık her sahada kol geziyor. Bayağılığın hâkim olmadığı konu ve saha kalmadı. Siyaset bayağılaştı. Politikada kalite diye bir şey kalmadı. Demagoji, yalan, popülizm, arivizm… Ülkenin birinci gücü haline gelen medya bayağılaştı. Türkiye’de Le Monde’a, The Times’a, Frankfurter Allgemeine Zeitung’a benzer bir gazete yok. Televizyonlar çok bayağı yayınlar yapıyor.

Eğitim ve üniversite kalitesiz. Konuşma lisanı bitmiş; böğürtüler, homurtular, ünlemler, iniltiler… Bir iki yüz kelimelik geri zekâlılar, özürlüler dili haline gelmiş. Yazılı ve edebî lisan can çekişiyor. Devlet adamları, profesörler, sözde aydınlar bile iki kelimeyi bir araya getirip de doğru dürüst Türkçe kelâm edemiyor.

Mimarlık, şehircilik, sanat yozlaşmış. Ahlâk ve faziletin adı kalmış.

Rüşvet, makbuzlu bağış, talan, soygun, devlet ve belediye bütçelerini hortumlama, eşkıyalık, haramilik, lüpçülük genelleşmiş.

Eskiden eşkıyalığın bile ahlâkı ve raconu varmış. Bugün nice namuslu görünen şerefsizde dünün eşkıyası kadar ahlâk ve fazilet yok.

İktisat, finans, ticaret, üretim, endüstri, tarım, hayvancılık, el sanatları feci vaziyette. Borç gırtlağa çıkmış. Değil ana paraları ödeyebilmek, faizlerini bile ödemek mümkün değil.

Ülke uluslararası uyuşturucu ticaret ve trafiğinin merkezi haline gelmiş. Lise gençliğinin yüzde 74’ü beyaz zehirle tanışmış, yüzde 14’ü buna bağımlı olmuş.

Azgın, saldırgan, kudurmuş bir kesim milletin dinine ve mukaddesatına alçakça saldırıp duruyor. İnsanların en temel hakkı olan din ve inanç hürriyeti her gün ağır darbeler yiyor.

Madalyonun arka tarafında din sömürücüsü ahlâksızlar var. Bu heriflerin dini imanı paradır, nefs-i emmarelerine put gibi taparlar. İşte bu soysuz ve uğursuzlar güruhu yüce İslâm dinini âlet ve istismar ederek, Müslümanları kandırarak korkunç servetler elde ediyor, layık ve ehil olmadıkları riyasetlere, ünlere, akışlara nail oluyorlar.

Yüksek kültür can çekişiyor. Ciddî ve kaliteli kitaplar bin adet bile satılmıyor.

Materyalizm, hedonizm, mide ve seks hazzı ibtilâsı toplumu sarmış. Para tek değer haline gelmiş. Parayla satın alınamayacak bir şey kalmamış.

Kötü eğitim milyonlarca vatandaşı geri zekâlı, özürlü hale getirmiş. Felâketin büyüklüğünü idrak edemiyorlar.

Korkunç bir batış, çöküş, yıkılış, dağılış tablosu içinde birtakım beyinsizler hâlâ yağlı kemik peşindeler.

İslâm’ın ismi ve resmi kalmış. Ezanlar okunur camiler boş. Allah’a, Peygamber’e, Kur’ân’a, Şeriat’a, Sünnet’e küfredilir; bir tepki gösteren yok. Sapıklar güruhu, kendi şeyhlerine ve cemaatlerine dil uzatılınca dehşetli reaksiyon gösterir de, mukaddesat tahkire uğrayınca ses çıkartmazlar. Onlar İslâm’ı ikinci plana atmışlar; cemaat, hizip, fırka ve tarikatlarını birinci plana çıkartmışlardır.

Müslümanlar paraya, maddî menfaate, lükse, konfora, şatafata, gurura, kibre, nümayişe mübtelâ olmuşlardır. Tevazu, mürüvvet, kerem, ihsan, edeb lügat kitaplarında kalmıştır.

Ol güruh-i lâ yüflihûn için “Onların dinleri paraları, kıbleleri karılarıdır” denilmiştir.

Cemaat sünneti terkedilmiş, zekâtını hakkıyla verenlerin ve yerli yerinde dağıtanların sayısı azalmıştır.

Gerçek mü’minde bulunması gereken feraset ne kadar azaldı. Cahillik, çekişme, tefrika, gıybet, ahmaklık kol geziyor. Hadîste Müslümanlara “Siz birbirinizi sevmedikçe mü’min olamazsınız” deniliyor. Biz gerçekten birbirimizi seviyor muyuz? Ben bazı Müslümanların birbirlerinden nefret ettiğini biliyorum. Peki, bunlar ne biçim Müslümandır?

Âhir zaman fitneleri zuhur etmiştir. Toz duman içinde yaşıyoruz. Bina ve zina, içki ve kumar, fısk ve fücur, nifak ve şikak, fitne ve fesat, günah ve isyan, fuhuş ve azgınlık, zulüm ve teaddi, rezillik ve rüsvaylık yaygınlaşmıştır.

Tuz kokunca her şey bitti demektir. Müslümanlar bugünkü hale gelmişse, ne yapacağız? Müslümanları bu hale getiren kaltabanların Allah belâlarını versin!

Ne günlere kaldık… Allah’tan ümid kesilmez… Bir zuhurat bekliyoruz…

Bedavacılar

Anayasa değişecek, bünyemize uygun iyi bir metin hazırlanıp kabul edilecek, gereken diğer değişiklikler yapılacak; meselâ dar bölgeli seçim sistemi uygulanacak, devletin başına halkın seçeceği bir başkan getirilecek… Sonra Türkiye kurtulacak, yücelecek. Hayır, mesele bu kadar basit değildir, tedavi bu kadar ucuz olmaz. Her şeyin bir ücreti ve faturası olduğu gibi Türkiye’nin kurtulması ve yücelmesinin de bir ücreti, faturası vardır. Bu kadar büyük bir işin ücreti de büyük olur.

Müslümanlar yan gelip yatacaklar, keyiflerini hiç bozmayacaklar; gel keyfim gel, kekâh bir hayat sürecekler; lüks, konfor, aşırı tüketim, zevk u safa, dünya hazlarından azamî istifade; bozuk düzeninin rantlarını yiyecekler, lüks limuzinlerle gezecekler, lüks ve pahalı lokantalarda tıkınacaklar… Öte tarafta Türkiye kurtulacak, yücelecek. Olur mu böyle şey?

Peygamber bize güzel bir örnek ve model olarak gönderilmiştir. O nice çileler çekti, büyük imtihanlar geçirdi. Dünyaya asla rağbet etmedi, nefsine asla uymadı. Büyük ve küçük cihad etti. Korkunç sıkıntılara göğüs gerdi. Yaralandı, taşlandı, hakarete uğradı, aç kaldı. Sabırla, azimle, büyük bir irade ile, tahammül ile, bir an bile gevşemeden, asla fütur getirmeden çalıştı, çabaladı, gayret ve himmet sarfetti. Bedavacı, ucuzcu, lüpçü, rantçı, konfor ve lüks mübtelâsı, tüketim hastası, bid’atler içinde yüzen, dünyayı kendileri için yalancı bir cennet haline getirmeye çalışan, paraya ve maddî menfaate dinden fazla önem veren Müslümanlar aldanıyorlar. İstenen, özlenen, hayal edilen şeyler o kadar ucuz ve kolay değil. 06 Ekim 1999