Bazı İlâhiyatçıların Boş Gayretleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
CumartesiBin yıl önce İslâm dünyasında, Yunan felsefesini benimsemiş filozoflar zuhur etmişti. Bunlar Yüce Dinimizi, mukaddes Kitabı’mızı, Peygamber Efendimiz’in (Salât ve selâm olsun O’na) bize Allah katından getirdiği nizamı eski filozofların doktrinlerine göre yorumluyordu. Başta İmam-ı Gazalî olmak üzere büyük din önderleri bu cereyana karşı çıkmışlar, felsefecileri çürütmüşler, Müslümanların sapmalarını önlemişlerdi. Hüccetülislâm ve Zeynüddin İmam-ı Gazalî’nin, felâsifeye reddiye olarak telif etmiş olduğu “Tehâfüt” kitabı meşhurdur.
Yaşadığımız çağda da İslâm dünyasında, bilhassa Türkiye’de eski felsefecilere benzeyen taifeler vardır. Bunlar İslâm’ı, çağdaş Batı medeniyetine uydurmaya çalışıyorlar ve bunu yaparken de sayısız hatâya düşüyorlar.
Birinci ve belki de en büyük hatâları şudur:
Batı medeniyetinin değerlerinin hepsi de mutlak değerler değildir. Bunların bir kısmı, diğer medeniyetlerin de kabul ettiği evrensel değerlerdir ama bir kısmı sadece Batı medeniyetine ait, evrensel ve mutlak olmayan değerlerdir. Böyle değerleri mutlakmış gibi kabul edip, İslâm’ı onlara uydurmaya çalışanlar boş, faydasız ve neticesiz kalmaya mahkûm bir işle uğraşmış olurlar.
Batı medeniyeti pozitif ilimler, fen, askerlik, silâh konusunda diğer medeniyetleri geçmiş ve dünya üzerinde bir hakimiyet kurmuştur ama bu üstünlük onun hak medeniyet olduğunu, değerlerinin hepsinin doğru olduğu mânâsına gelmez. Roma İmparatorluğu da bir zamanlar çok güçlüydü, yeryüzünde bir “pax” (nizam, barış) kurmuştu, kendisinin dışındakilere barbar diyordu ama yüzde yüz hak bir sistem ve medeniyet değildi.
İslâm’ın, Batı medeniyetinden kesin şekilde farklı olan özellikleri şunlardır:
1. İslâm ilâhî bir sistemdir. Müslümanlar, böyle inanırlar, inanmayanlar Müslüman olamaz. Kur’ân’ın Hazret-i Peygamber tarafından söylenmemiş ve yazılmamış olduğu kesin bir gerçektir.
2. İslâm’da din ve dünya, dünyevî ve uhrevî, temporel ve sprituel ayırımı yoktur. Bu temel prensip din ve politikanın içiçe olması gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Din ulvîdir, politika ise süflîdir. Din politikanın üzerindedir. Din asla ve asla politikaya âlet edilemez. Ancak şu husus da iyi bilinmelidir ki “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” prensibi İslâm’da geçerli değildir.
3. İlâhî bir nizam olan İslâm iyi uygulandığı takdirde, insan boyutlarına uygun, yaratılış ve fıtrata muvafık medeniyetler, devletler kurmuştur. Endülüs, Osmanlı devletleri gibi. Bu devletler, sağlıklı ve islâmî ilke ve hükümlere uygun oldukları zamanlarda hakimiyetleri altındaki topraklarda adaleti, güvenliği, refahı, saadeti sağlamışlardır.
Madde bakımından üstün olan Batı medeniyeti her geçen gün dinî, metafizik, ruhanî, transandantal boyutlarını yitiriyor. Batı dünyası her geçen gün Sodom ve Gomore’ye benziyor. Batı, ilâhî sınırları aşmıştır. Eşcinselleri resmen evlendiren bir medeniyete sağlıklı ve doğru medeniyet denilebilir mi?
Batı, bütün insanlığı büyük bir felâkete doğru götürmektedir. Batılılar kadar okumuş, tahsilli, kurnaz, hilekâr olmadıkları, Batılıların elindeki silâhlara sahip bulunmadıkları için milyarlarca Üçüncü Dünya halkı açlık, sefalet, hastalık, diktatörlük içinde yaşıyor. Batı çifte standartllı bir medeniyettir. Başta Amerika olmak üzere Batı ülkeleri kendi toprakları üzerinde yaşayan kendi halklarına hürriyet, adalet, insan hakları ve haysiyetleri, refah, güvenlik sağlıyor ama insanlığın diğer bölümü için aynı şeyleri temin etmiyor.
Batı ile İslâm arasındaki büyük uyuşmazlıklardan biri de kadın meselesindedir. İslâm, kadını âdeta kutsal sayar. İslâm’da kadın anne, kız çocuk, eş ve bacı demektir. İslâm kadının orta malı olmasını, yapılmasını asla kabul etmez. İslâm; devletin resmî mühürlü “vesikası” ile fuhuş yapılmasına izin vermez. İslâm; erkeği erkek, kadını kadın olarak kabul eder. Bazı hususlarda kadına erkekten daha fazla kıymet verir, saygı gösterir. Batı dünyası ve medeniyeti ise, hiç alâkası olmayan reklâmlarda bile genç ve şehevî kadın resimleri basar. Kadının bu şekilde alçaltılması ne Musevîliğin ne de Hıristiyanlığın kabul edebileceği bir şeydir. Kadın konusundaki müsaadekârlık medeniyet değil, şeytaniyettir.
İslâm dinini, Batı medeniyetinin değerlerine uydurmaya çalışan kişilerin bir kısmı maalesef İlâhiyat Fakültelerinde hocalık yapmaktadır. Bundan bin yıl önce yaşamış eski İslâm filozofları gibi bin türlü tevil, zorlama, manipülasyon, eğme bükme ile İslâm ile Batı medeniyetinin ilkelerinin paralel olduğunu isbata çalışıyorlar. Bunlar boş gayretlerdir.
Başta Amerika olmak üzere bütün Batı ülkelerinde hızlı bir ihtida (Müslümanlığı kabul etme, doğru yola girme) cereyanı vardır. Yeni Müslüman olan bu kardeşlerimizde İslâm dinini ve medeniyetini Batı medeniyetine uydurmak gibi hevesler görülmüyor. Onlar İslâm’ı hak din, hak medeniyet olduğu için seçmişlerdir. Batı’yı hak bilmiş olsalardı ihtida etmezlerdi.
Müslüman, bir “Din insanıdır”. İslâm’ın temel prensipleri, ana değerleri kendi içinde mevcuttur. Başka medeniyetlerde hikmet varsa onları alabiliriz ama, Yüce ve İlâhî İslâm dinini Batı medeniyetine uydurmak gibi gayretler boşunadır.
Medeniyet maddî zenginlik, asfalt yollar, otomobiller, uçaklar, elektronik cihazlar, teknik ilerlemeler, pozitif ilimler demek değildir.
İnsan ve dünya boyutlarına uygun, yaratılışa muvafık gerçek medeniyet önce şu soruya doğru cevap vermelidir:
-İnsan nereden geliyor, nereye gidiyor? Varlık ne demektir? Varoluşumun sebebi ve hikmeti nedir? İnsan bir yaratık olduğuna göre onun mutlaka bir Yaratıcısı vardır. Bu Yaratıcı ile yaratıklar arasında nasıl bir bağ ve iletişim kurulabilir? Dünya üzerinde var oluşumuz boş ve sebepsiz olamayacağına göre nasıl bir hayat sürmeliyiz? Öldükten sonra ne olacağız? Yaptığımız iyiliklerin mükafatını, kötülüklerin cezasını nasıl göreceğiz?
Bu sorulara en inandırıcı cevapları İslâm vermektedir.
Amerikalı düşünür Mıchael H. Hart “The 100. Aranking of the most Influential Persons in History” adlı ve insanlığın en önemli ve tesirli yüz kişisini yazdığı kitabının başına, birinci şahsiyet olarak Hazret-i Muhammed’i koymuş ve şöyle demiştir:
“Dünyanın en etkili insanları listesinin başına Hazret-i Muhammed’i koymuş olmam bazı okuyucuları şaşırtabilir, bazılarını da tereddüte düşürebilir; ancak Hazret-i Muhammed tarihte, hem dinî, hem dünyevî (secular) düzeyde başarılı olan tek insandır.” (Adı geçen kitap, s. 1)
İlâhiyatçıların temel ve aslî vazifesi İslâm dinini Batı değerlerine yahut resmî ideolojiye uydurmak değil; ilahî ve şer’î gerçekleri olduğu gibi, Allah’ın rızasına ve Resûlün anlayışına göre halka öğretmek ve tebliğ etmektir. 17 Mart 2002