Gerçekten çok garip bir durum karşısındayız. Birtakım militan din düşmanları ile bazı sözde İslâmcılar şu anda pek yakın ve dostane ilişkiler içindedir. Bu yakınlığı akılla, mantıkla açıklamak çok zordur.Birtakım dolapların döndüğünden kimsenin şüphe etmemesi gerekir. Hatıra birtakım ihtimaller geliyor:

1. Militan dinsizler, dostluk bağları kurdukları İslâmcıları kullanıp tuzağa düşürmek için çalışıyor.

2. Aynı şeyi İslâmcılar yapıyor, dinsizleri tuzağa düşürmeye, kendi davalarına âlet etmeye çalışıyor.

Militan dinsizlerle İslâmcıların dostluğunun samimî olduğunu sanmak safdillik olur. Samimî, temiz, dürüst, ahlâklı, faziletli Müslümanları tenzih ederim ama İslâmcı kesimin içinde maalesef birtakım şaibeli adamlar da bulunmaktadır.

Her iki tarafın da makyavelist hesaplar içinde bulunduğundan şüphe edilmemelidir. Peki bu dostluk ve yakınlaşmadan en fazla hangi taraf yararlanacaktır?

Militan dinsizler uluslararası İslâm karşıtı güçler tarafından yönlendiriliyor, destekleniyor. Onların planları programları, stratejileri Türkiye ve İslâm dünyasını çok iyi bilen uzmanlar tarafından hazırlanıyor. Emperyalist, Haçlı, Siyonist, Sabataist kesimde birkaç dili çok iyi bilen, dünyanın en büyük üniversitelerinde okumuş, İslâm ve Ortadoğu hakkında kültürü ve birikimi olan güçlü uzmanlar bulunmaktadır.

Son otuz yıl içinde ülkemizdeki İslâmî hareket birtakım casuslar, ajanlar, provokatörler, manipülatörler tarafından yönlendirilmiştir. Şu anda da İslâm dininde reform ve yenilik yapılmasını isteyen birtakım ilahiyatçılar ve radikaller İslâm karşıtları tarafından dolaylı veya açık şekilde desteklenmektedir.

Bundan otuz sene önce Türkiye’deki İslâmî anlayış ve yorum Osmanlının anlayış ve uygulamasına dayanıyordu. Kasıtlı ve planlı olarak ülkemize ithal malı İslâmî anlayışlar sokulmuştur. Arabistan’dan Vehhabîlik, Arap dünyasından aktivist selefî akım, Pakistan’dan, Batı’dan birçok yeni İslâmî anlayış ve yorumlar getirilmiş ve zihinler karıştırılmış, birlik bozulmuştur.

Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Düzceli Muhammed Zahid el-Kevserî gibi geleneksel çizgide yürüyen Sünnî büyük âlimler tanıtılmaz, eserleri yayınlanmazken Yüce Allah için -hâşâ- “Allah gerçek bir Janus’tur” diyebilen (İslâmşinasi adlı kitapta geçiyor) Ali Şeriatî büyük bir İslâm mücahidi ve rehberi olarak tanıtılmış bulunuyor. (Janus bir Roma putudur.)

Öte yandan ünlü bir ilahiyat profesörü Türkiyeli Müslümanları Farmason ve yalancı Cemalüddin Afganî’nin ve onun iki tilmizi Muhammed Abduh ile Reşid Rıza’nın fikir, yorum ve metodlarının kurtaracağını israrla iddia etmiş durmuştur. Afganî İranlı olduğu halde kendisini Afganistanlı gibi göstermiş, Şiî olduğu halde Sünnî postuna bürünmüştür. Onun bu yaptığı Müslümanları aldatmak değil midir? Bu adam, madem ki, samimî ve uyanık bir Müslümandır, nasıl oluyor da İslâm düşmanı Farmasonluk teşkilatına üye olabilmiştir.

Pakistan’da, Arap dünyasında başarılı olmayan birtakım aktivist İslâmî hareketler Türkiye’de nasıl başarılı olabilecektir?

Son yıllarda bazı yenilikçi Müslümanlar arasında Tevhid-i Edyan (Dinleri Birleştirme) faaliyetleri başladı. Biz Müslümanlar Yahudilerin Peygamberlerini, Hıristiyanların Hazret-i İsa’sını ve Hazret-i Meryem’ini kabul ediyoruz ama onlar bizim Peygamberimizin hak Peygamber olduğunu kabul etmiyorlar. Bu şartlar altında nasıl olur da birlik ve anlaşma olabilir?

Son otuz yıl içinde İslâmî hareketin içine birtakım arivistler de katılmıştır. Frenkçe olan bu kelimenin mânası ikbal avcısıdır. Arivist, lâyık ve ehil olmadığı halde yalanla, dolanla, yamuklukla, riya ile, hile ile, bin türlü dolap çevirerek, halkı aldatarak kendi şahsî ikbali, riyaseti, nüfuzu, ünü için çalışan; kutsal değerleri sömürerek ve âlet ederek zengin olan kişi demektir. İslâmî kesimdeki arivistlerin bu dine ve bu ümmete verdikleri zararı, sebep oldukları büyük tahribatı en azılı dinsizler veremez, yapamaz.

İslâm dini münafıklığı küfürden daha kötü görür. Münafığın belli başlı özellikleri nelerdir? Hadis-i şerifte münafık için “O söylerse yalan söyler, kendisine bir emanet verilirse o emanete hiyanet eder, vaad eder (söz verirse) o vaadi yerine getirmez” buyurulmaktadır.

Türkiye’deki militan dinsizler Selahaddin Eyyubî, Şeyh Şâmil, Emîr Abdülkadir gibi mücahidlerden ve önderlerden nefret ederler ve son derece korkarlar. Çünkü onlar ihlâs kahramanlarıdır. Onlar dinimizin istiqamet (doğruluk) prensibinden zerre kadar sapmamışlardır. Onlar asla en küçük taviz vermezler.

Birtakım kimseler şöyle diyor: “İslâmî faaliyetler için çok miktarda paraya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu düzen bozuk olduğuna göre böyle bir düzende dinimizin yasak kıldığı kirli, haram yollarla hizmet parası temin etmek caizdir.” Böyle bir fetva ve ruhsat kesinlikle doğru değildir. Bir Müslüman şahıs veya zümre, dinî hizmet yapmak için haram yiyemez, saçı bitmedik yetimlerin, sefalet çeken halkın hakkını gasbedemez. Böyle fetvalar Rahmanî değil, şeytanîdir; bunlara inananların ipiyle kuyuya inilmez.

İslâm dinine makyavelist ve şeytanî metodlarla hizmet edilemez. Hizmet metodları Kitabullah’ta, Hazret-i Peygamberin (Salat ve selam olsun O’na) Sünneti’nde, Selef-i Sâlihîn’in eserlerinde ve uygulamalarında, Yüce Şeriat’ın hükümlerinde apaçık bulunmaktadır.Müslüman haram yemez, hırsızlık ve hortumlama yapmaz, haksız yere yüzde on komisyon almaz, bire yapılacak işi ikiye yaptırmaz.

İslâm tarihî boyunca kendi şahsî ikballeri, saltanatları, menfaatleri için Haçlılarla, İslâm düşmanlarıyla ittifak etmiş melikler, reisler görülmüştür.Tarih bunları lânet ve nefretle anmaktadır.

Medreselerin ve tekkelerin kapatılmasından sonra halk kitlelerini irşad edecek, uyaracak, yönlendirecek, bilgilendirecek gerçek icazetli ulema, kâmil mürşidler, hakikî şeyhler yetişmemiştir. Ortada büyük bir boşluk bulunmaktadır. İstisnalar kuralı bozmaz. İslâmî kesimde büyük bir şaşkınlık hüküm sürmektedir. Müslüman kardeşlerime peşin fikirlerden, şeytanî propagandalardan uzak durmalarını, karar vermeden önce ehli ve firasetli kişilerle istişare yapmalarını, istişareden sonra da istihareyi ihmal etmemelerini önemle tavsiye ederim. Daha fazla yazamıyorum. 01 Eylül 2002