Cumartesi

 

Zaman zaman gazetelerde isimlerinizi ve resimlerinizi görüyorum. Televizyonum olmadığı için, ekranlarda arz-ı endam ediyor musunuz bilmiyorum. Pahalı ve güzel kılık kıyafetleriniz olduğu söyleniyor. Pahalı olup olmadıkları hususunda bir şey demem ama güzel olmadıklarını söyleyebilirim. Lüks, refah, konfor içinde yaşıyormuşsunuz; su gibi para harcıyormuşsunuz. Çoğunuz gece kulüplerinde sık sık felekten kâm alıyormuş. Bazınız pahalı mankenlerle arkadaşlık yapıyormuş. Hayatlarınız doların milyonları ile ölçülüyormuş…

Bazılarınızın pederleri ünlü münlü, anlı şanlı, pek medyatik babalarmış…

Birkaç yıldan beri, hiç olmazsa bir kısmınıza hitaben bir açık mektup yazmayı düşünüyordum, bugüne kısmetmiş. Genç olmanız, hepiniz olmasa da bir kısmınızın şımarık olması hasebiyle mektubum ağır gelebilir, nefsinizi incitebilir. Sâkin ve mâkul olursanız yazdıklarımın aleyhinize değil, lehinize olduğunu anlayacaksınız.

Bu girizgâhtan sonra sadede gelelim:

Öncelikle su gibi para harcamanız, son derece masraflı, israflı, lüks, şatafatlı bir hayat sürmeniz hususu üzerinde duralım. Gençsiniz ama aqil, bâliğ, mükellef bir insansınız. İçinde yüzdüğünüz bu servet denizinin, bu para okyanusunun kaynağı nedir? Helâl paralar ve servetler midir bunlar, yoksa haram ve şâibeli midir?

Mü’min ve müslim iseniz, inancınız varsa, haram ve şâibeli para ve servetin hayırlı olmadığını, son derece uğursuz, hayırsız, yakıcı, felaket ve âfet getirici olduğunu bilirsiniz elbet.

Helâl ticaret, sanayi, işletme, hizmet yollarıyla kazanılmış temiz paralara ve servetlere bir şey dediğim yoktur.

Para ve servet konusunda şu kategoriler vardır:

1. Para ve servet helâldir; helâl, meşru şekil ve sahalarda harcanır.

2. Para helâldir; kötü, haram, çirkin, yasak işlerde ve yollarda harcanır.

3. Para haramdır; iyi ve meşru yolda harcanır.

4. Para haramdır, harcaması da haram ve gayr-i meşru şekilde olur.

Para haram ama iyi işler için meşru sahalarda harcanıyor… Bu harcayış sahibini, harcayanı, kendisi için harcananı kurtarır mı? Kurtarmaz. Çünkü kaynağı pistir, necistir, haramdır.

Şu husus çok iyi bilinmelidir ki, Yüce İslâm dini ve şeriatı haram kazanca, haram servete, haram paraya asla yeşil ışık yakmaz, onu asla meşru görmez.

Kırk küsur yıl önce Diyanet’te iki sene kadar mütercim olarak memuriyet yapmıştım. O tarihte orada Osmanlı zamanından kalma büyük ve güvenilir hocalar, ulema vardı. Bir gün Müşâvere (Danışma) Heyetine şu meâlde bir dilekçe gelmişti: Filanca vatandaş piyango bileti satarak büyük bir servet edinmiş, şimdi yaşlanmış, pişman olmuş, servetinin bir kısmı ile cami yaptırtmak istiyormuş. Onun parası ile cami yaptırılabilir mi?.. diye soruluyordu. Cevap kısaydı: Haram para ile hayır olmaz.

Kimisi meyhane çalıştırmış zengin olmuş…Kimisi kadın satarak büyük paralar edinmiş… Kimisi beyaz zehir, uyuşturucu trafik ve ticareti ile yüz milyonlarca dolar vurmuş… Bu gibi haram paralarla hayır işleri yapılmaz. Bir genelev işletmecisinin, âhir ömründe pişman olduktan sonra yaptırttığı camiye gidip de namaz kılmam.

Güzel, iyi, temiz, hayırlı işler helâl ve tayyib paralar ve servetler ile yapılmalıdır.

1960’lı yıllarda İstanbul’un o zaman yeni sayılan semtlerinden birine haram para ile oldukça büyük bir cami yaptırılmış ve bu yeni ibâdethâneye, pek konvansiyonel inanç ve fikirlere sahip olmayan bir cuma hatibi tayin edilmişti. Haram para ile yapılan o camide hır gür, kavga gürültü, tartışma, çekişme hiç eksik olmamıştı. Yaşı müsait olanlar hangi cami olduğunu bilecekler, hatırlayacaklardır.

Zamanımızda birtakım ünlü münlü, anlı şanlı, pek tanınmış, pek medyatik birtakım kodamanlar haram ve şaibeli büyük servetler edinmiştir. Kimisi devleti soymuş, kimisi banka hortumlamış, kimisi halkı tokatlamış, kimisi hayalî ihracatla vurmuş, kimisi vatan millet, kimisi din iman, kimisi laiklik çağdaşlık diye götürmüştür.Bu gibi babaların zâdeleri bu büyük servetler içinde prensler gibi yaşamakta, gezip tozmakta, har vurup harman savurmaktadır.

Bazen, bazılarının hayırlı, faydalı işler için de para harcadığını görüp duruyoruz. Ancak, harcanan paranın helâl veya haram olması çok önemlidir. Haram ve şâibeli para ile köy olmaz, kasaba olmaz.

Haram paralar, servetler dünyada uğursuzluk, felaket, rezillik, rüsvaylık sebebidir. Âhirette ise azap…

“Efendim ben yiyor içiyor, eski Hint mihraceleri gibi lüks bir hayat sürüyorum ve senin tehdit ettiğin gibi bir sıkıntı, felaket, rezillik ile de karşılaşmış değilim…” Yavrum, o kadar kendine güvenme, kasılma… Her şeyin bir vakt-i merhunu vardır. Hakk’ın sillesi ansızın gelir, bir gelir, pîr gelir. Bir vurdu mu hiç devası olmaz. Bilmiyor musun, şâir ne demiş?

“Hak sillesinin sadası yoktur/ Bir vurdu mu hiç devası yoktur.”

Yüce Allah ihmal etmez, imhal eder, yâni mühlet verir. Tevbe etmek, pişman olmak, doğru yola dönmek için zaman verir. Kullar bu mühletten ve zamandan yararlanmaz, tevbe edip iyi yola girmezlerse o zaman sille gelir. Bazen azabın tamamı öteki dünyaya kalır. Genelde imanı olanlara ceza bu dünyada gelir. Dünyada cezasını görmekle iş bitmez. Asıl hesap âhirettedir.

Kodaman adam ya ism ve resm Müslümanıdır, yahut hiç inancı yoktur. Böylesinin haram para edinmesini anlamak kolaydır. Lakin hem Müslüman geçinip hem haram servet edinene şaşmak, acımak, öfkelenmek gerekmez mi?

Adam dindar geçiniyor, helal haram nedir biliyor ve bunları hiç dikkate almadan çalıyor, tokatlıyor, vuruyor, hortumluyor… Böylesi, haydutun en azılısıdır.

Lâf uzadı… Kesmek zorundayım. Ancak delikanlım, kızım beni iyi dinleyin; gururlanmayın, kibirlenmeyin, tepeden bakmayın. Durumunuz hiç de parlak değildir. Sizler o haram paralarla âbad değil berbad olursunuz. “Bizim kabahatimiz yok, beybabalarımız kazanmış, biz ne yapalım?” demekle de kurtulamazsınız…

Acı yazdım, acı konuştum ama birinin yazması ve sizin de bilmeniz gerekiyordu. İnananlarınız için, “Tanrı yardımcınız olsun, sizi kurtarsın…” duasını ederim.

Servet içinde değil, ateş içinde yüzüyorsunuz da haberiniz yok.

“Yedimse mirî malı yedim, sana ne!.. ” diyen çıkabilir. Mirî malı dediğin nedir senin? Saçı bitmedik yetimin, perişan dul karının, kimsesiz ihtiyarın, sefalet çeken işsizin malı ve parası değil midir?

Yedimse mirî malı yedim demekle hiç kimse kendisini ateşten ve azaptan kurtaramaz. Devleti, halkı, toplumu, mahallî idareleri soymak; rüşvet, komisyon almak, bin türlü dalavere ve spekülasyon yapmak da hırsızlıktır, haydutluktur, eşkiyalıktır… Çok götüren “kibar ve saygın” hırsız ve haydut oluyormuş… Olabilir. Ancak or….nun kibarı ve yükseği de nihayetinde bir or….dur. 19 Ocak 2003