PazarHer medeniyetin üç boyutu, üç vechesi vardır: (1) Bilgi ve inanç boyutu, (2) Aksiyon, ahlâk boyutu, (3) Estetik, sanat, güzellik boyutu. Birinci boyut düşüncede, inançta doğru olanı; ikinci boyut amelde iyi olanı; üçüncü boyut haz ve zevk veren şeyleri, güzeli ortaya koyar. Medeniyetlere göre bunların ölçüleri değişir. Birinde doğru olan ötekisinde yanlış; birinde iyi olan diğerinde kötü; birinde güzel olan başkasında çirkin görülebilir.

İslâm dini ve medeniyeti bu üç konuda da mutlak ve evrensel hükümler, değerler, ölçüler, getirmiştir. İslâm’ın doğrularını, iyilerini, güzellerini anlayabilmek, onları uygulayabilmek, onları insanlara anlatabilmek için medenî ve vasıflı Müslümanlardan müteşekkil bir kadro bulunması gerekir.

İnanç ve din itibarıyla Müslüman olan bedevî kültürlü ve zihniyetli insanlar ve kadrolar İslâm medeniyetini temsil edebilirler, diğer insanlara anlatabilirler, bu konuda örnek olabilirler mi? Olamazlar. En cahil Müslümanda, bedevî Müslümanda bile, imandan ve İslâm’dan gelen bir parça nuraniyet, parlaklık olabilir ama bütünüyle onlar İslâm dinini, İslâm medeniyetini temsil edemezler, insanlığa İslâmî konuda örnek ve model olamazlar.

Günümüzde, başta Türkiye olmak üzere bütün İslâm dünyasında bedevîlik kültür ve zihniyeti yaygındır. Bir buçuk milyarlık İslâm dünyasının en büyük problemi budur. Müslümanlar, bedevî Müslüman statüsünden medenî Müslüman statüsüne, kültürüne, zihniyetine geçmeden karşılarındaki dağ gibi problemleri çözemezler, selâmete çıkamazlar, izzet ve hürriyete kavuşamazlar.

Bütün Müslümanların medenî olması gerekmez. Lakin, Müslüman toplumlar içinde mutlaka yeterli sayıda medenî Müslüman bulunması ve bunların İslâmî hizmet, faaliyet ve uygulamayı ele almaları gerekir.

En ufak bir tartışmaya bile lüzum ve ihtiyaç göstermeyen bir gerçek vardır ki, o da çağımız Müslümanlarının bilgi, aksiyon ve estetik bakımından Batı medeniyetinin gerisinde kalmış olmalarıdır. Müslümanlar şifahi toplum haline gelmişlerdir.

Demagoji ile, şarlatanlıkla, soytarılıkla, aktivizmle, arivizm ile, plansız programsız koşuşturmalarla, ciddiyetten uzak ucuz ve işporta işi kurtuluş reçeteleriyle salâh, felah ve necat bulunamaz.

Türkiye’nin ve diğer İslâm ülkelerinin büyük din önderlerine, büyük ve kâmil mürşidlere, büyük fikir adamlarına, büyük ediblere, büyük sanatkârlara, büyük mimarlara, büyük siyasetçilere ihtiyacı vardır. Böyle adamlar, böyle kadrolar bedevî toplumlarda yetişmez ve kurulmaz.

İki türlü bedevî vardır: Basit bedevî, mürekkep bedevî. Basit bedevî kolayca bilinir ve anlaşılır. Mürekkep bedevî ise bazen medenî, kültürlü, vasıflı bir insan kılık ve kıyafetine bürünür ve görenleri aldatır.

Çok parlak bir yüksek tahsil yapmış olmak, herhangi bir konuda uzmanlığı bulunmak bedevîlikten kurtulmak, medenî olmak için yeterli değildir. Bedevîlik ve medenîlik bir kültür, bir zihniyet işidir.

Herif haram ve şâibeli paralarla çok zengin olmuş, çok lüks otomobillere biniyor, çok şık ve pahalı elbiseler giyiyor. Onun bu hayat tarzı ille de medenî olduğuna delâlet etmez. Lüks bir cip otomobiline senede on üç buçuk milyar lira vergi ödeyen, buna mukabil senede bir milyar liralık bile kitap satın almayan, evinde hususî kütüphanesi bulunmayan, kitap okumayan, bilgisini arttırmayan adam zâhirde ne kadar kültürlü ve yüksek görünse de o bedevî zihniyetli ve kültürlü bir adamdır.

Adam Müslüman geçiniyor ve perde arkasında malı götürüyor, haram yiyor. Şeytanî fetvaları da var: “Müslüman güçlü olmalıymış… Bu haram paraları biriktirip İslâm’a hizmet edecekmiş… Bozuk bir düzende yamukluk yapılabilirmiş…” İslâm dininin ve medeniyetinin en büyük değerlerinden biri istikamet-doğruluktur. Bir haram yiyici, bir din sömürücüsü bilgili, tahsilli, diplomalı da olsa medenî bir Müslüman olamaz.

İslâm güzellik dinidir. Evleri, şehirleri, yaşayışları güzel olmayan; aksine bir sürü çirkinlik sergileyen insanlar ve toplumlar medenî değil, bedevîdir. Hatta onlar bedevîden de aşağıdır. Çünkü bedevîlerin de estetik tarafları, güzellikleri vardır. İslâm İslâm deyip de çirkinlikler sergileyenler dejenere mahluklardır.

İslâm dini ve medeniyeti parayı asla bir gaye, maksat, amaç olarak görmez ve kabul etmez. Para insanların ihtiyacını görmek için bir vasıtadır. Olgun, hikmetli, kemâlli, vasıflı Müslümanlar meşru ve mübah konularda bile aşırıya gitmezler; ilahî İslâm ahlâkının hüküm ve ölçülerine uyarak kanaat, ve tevâzu ile yaşarlar.

Müslüman toplumların israf, lüks, aşırı tüketim hastalıklarına yakalanmış olduklarını görüyoruz. Bilgi, düşünce, inanç, ahlâk bakımından medenî, olgun, kâmil, vasıflı Müslümanlar olsaydılar bu tuzaklara düşmezlerdi.

İslâm Tevhid dini ve medeniyetidir. Paraya, maddî menfaate, dünya zenginliklerine din gibi tapanlar, zâhirde ismen ve resmen Müslüman görünseler bile gerçekte iyi ve olgun Müslüman değildirler.

İlkel kavimler ve toplumlar ışıklı, çıngıraklı, zilli, yanar söner, elektrikli, elektronik, renkli, parlak eşyaya, âletlere, yeniliklere âşık ve meftundur.

  • Medenî bir Müslüman el dokuması, kıymetli, kök boyalı, sanat veya antika değeri olan bir halıyı verip de yerine makina dokuması bir paçavra almaz. Böyle bir ahmaklığı ancak medeniyetsiz bedevîler yapabilir.
  • Medenî, olgun, vasıflı bir Müslüman, otuz bin dolarlık bir otomobil ihtiyacına ve işine yeterli iken yüz elli bin dolarlık lüks bir otomobil almaz ve bununla caka satmaz.
  • Medenî, vasıflı, olgun bir Müslüman, lüks bir evin, lüks bir otomobilin lüks ve pahalı giysilerin kendisine bir fazilet ve üstünlük getirmeyeceğini çok iyi bilir.
  • Medenî ve vasıflı bir insanın kılık kıyafeti rabıtâlıdır, kendisine yakışır. Çuvalla para harcayarak satın aldığı kıyafetlere bürününce soytarıya ve palyaçoya dönen adamlar ve karılar nasıl medenî olabilirler?
  • Medenî, olgun, vasıflı, akıllı, hikmetli Müslümanlar kurtuluşun beton cami binalarıyla, uzun ve bol şerefeli minarelerle, hoparlörlerle, camilere yaptırılan kalorifer ve klima tesisatıyla, câmi helâsıyla olmayacağını bilirler. Medenî Müslüman caminin bir kurum olduğunu bilir ve cami konusunda en önemli hususun o kurumun mihrabına geçecek, minberine çıkacak, kürsüsüne oturacak kaliteli, yüksek, üstün, güçlü hocalar olduğunun idrakindedir.

    İslâm hikmet dinidir. Hikmetsiz bir Müslüman toplum olabilir ama moloz ve kötü bir Müslüman toplumudur o.

    Camilerini, din okullarını, Kur’ân kurslarını, evlerini, mahallelerini İslâm medeniyetine, İslâm mimarlığına, İslâm sanatına uygun olarak güzel bir şekilde inşa edemeyen Müslümanlar elbette Müslümandırlar ama vasıflı, güçlü, üstün, olgun, akıllı, medenî Müslümanlar değildir. Bir zat ne demişti? “Onlar (Müslümanları kasdediyor) yüzde doksan oy alsalar bile iktidar olamayacaklardır…” Niçin? Çünkü bugünkü İslâm toplumu medenî, vasıflı, güçlü, bilgili, ahlâklı, faziletli, sanatlı bir İslâm toplumu değildir.

    Ya bedevî bir toplum statüsünden medenî bir toplum statüsüne geçilecek, yahut da her geçen gün daha kötüye yuvarlanarak binbir rezâlet ve zillet içinde sürünülecek. Başka bir üçüncü yol yok! 13 Ekim 2003