Fikir, inanç, görüş hürriyeti var ya, işte ben de

Çankaya

ve

Başbakanlık

adaylarımı açıklıyorum. Pardon isim vermeyeceğim, sadece

aradığım vasıf ve şartları

beyan edeceğim.

(1) Kesinlikle

Kemalist

olmayacak.

(2)

Kripto

olmayacak,

tek kimlikli

olacak.

(3) Kırsal kesim kültürlü,

bedevî

olmayacak,

medenî

olacak.

(4)

Yüksek ahlâklı ve karakterli, faziletli olacak.

İstanbul görgü ve terbiyesine sahip olacak..

(5)

Sanat kültür ve birikimine

sahip olacak,

mimarlıktan, şehircilikten, peyzajdan

anlayacak.

Türkiye’nin güzelleşmesi ve çirkinliklerin izalesi için çalışacak..

(6) Kesinlikle

arivist

olmayacak.

(7)

Yalancı

olmayacak.

(Vaktiyle, küçük çocuğunun uslu durması için “Yaramazlık yapmazsan seni gezmeye götüreceğim” deyip de uslanan çocukcağızı gezmeye götürmemiş olan kişiler benim adayım olamaz.)

(8) Zerre kadar

kara para, gayr-i meşru serveti

olmayacak.

(9) Yeterli seviyede

edebiyat, tarih, mantık, psikoloji ve hikmet bilecek.

(10)

Türk, Kürt, Çerkez

veya öteki kavimlerden birine mensup olması bir sakınca teşkil etmez.

Musalli ve Sünnî sâlih Müslüman olsun

yeter.

(Yardımcıları içinde Allaha, Peygambere, Kur’ana, âhirete inanan Alevîler olmalıdır.)

(11)

Nepotizm

ve

yolsuzluk

yapmayacağına dair

yeminli

ve

lânet şartlı taahhütname

verecek.

(12)

Eşitliğe

riayet edecek. Terör ve savaş bölgesine kendi çocuklarını da gönderecek.

(13) İstanbul ve Ankara’da bir yerden bir yere giderken trafiği durdurmayacak, halka eziyet etmeyecek.

(Sadece, güvenlik konusunda zaruret varsa ona bir şey demem.)

(14) Gerçek ve ihlaslı dindar olacak, dini

şahsî nüfuzuna ve menfaatine

âlet etmeyecek.

(15) Âilesinin kadınlarını siyasete karıştırmayacak.

(16)

Vakarlı ve otoriter

olacak ama gururlu, kibirli, bencil, egosantrik,

megalo manyak

olmayacak.

(17) Son derece

sabırlı

olacak, taş çatlayacak ama onun sabrına bir şey olmayacak.

Tehevvüre kapılmayacak.

(18)

Yalakaları, yağcıları, dalkavukları, meddahları yanına yaklaştırmayacak

, onların önüne yağlı veya yağsız kemik atmayacak.

(19) Doğru ve

haklı tenkitlere ve uyarılara

kulak verecek.

(20) Dünyanın her yerinden

faydalı kitaplar

getirtip okuyacak.

(21)

Eğitim

ve güzel sanatlar konusunda derin bilgisi olacak.

(22)

Emanetleri

ehline verdirecek.

(23)

Başkanlığa talip olmayacak, matlup olursa

(yukarıdaki şartlar kendisinde mevcutsa)

istişare ve istihareden sonra kabul edecek.

(24) İstanbul’da dünya çapında, binası harika,

içinde son derece kıymetli kitapların bulunduğu,

en az

on beş milyon kitap ve belge

ihtiva eden bir kütüphane yaptıracağına dair kesinlikle söz verecek.

(Benim adayım söz verirse Allahın izniyle yapar.)

(25)

İstanbul’un nüfusunu beş milyona indirmek için söz verecek

, bu konuda çok radikal, çok ciddî planları, çareleri, çözümleri olacak.

(Yıkılacak, nüfustan arındırılacak bölgelerdeki binalar yıkılacak ve oralarda parklar, ormanlar, yapay göller yapılacak.)

(26)

Bendenizin adayları mutlaka bir mürşid-i kâmile intisaplı olacaktır.

İntisaplı olmazlarsa yüksek tepelerde başları dönebilir, muhalif rüzigârlardan müteessir olabilirler.

Sultan Abdülhamid Han hazretlerinin üç şeyhi vardı.

En büyüğü Şâzelî/Darkavî tarikat-i seniyyesi postnişîni

Muhammed Zâfir el-Medenî

hazretleriydi. Beşiktaş’tan Yıldız’a çıkan Barbaros Hayreddin Paşa bulvarının kenarındaki Ertuğrul camiinin önünde, Hakan-ı mağfurun ser-mimarı Raimondo D’Aronco’ya inşa ettirdiği

türbesinde

medfundur.

(Şu hususu da belirteyim: Ya Cumhurbaşkanının, yahut da Başbakanın çok sâlih, çok faziletli, çok yüksek ahlâklı, çok ziyalı, çok bilge, çok taqvalı, çok mürüvvetli seyidlerden bir Kürt olmasında, bu zatın eşinin Türk olmasında, memleketin ve devletin selameti bakımından büyük yarar olacağı kanaatindeyim.)

Adaylarımda aradığım şartlar bunlardır. Başarılar dilerim.

Tevfik Allah’tandır. Huda tevfik ihsan etmezse olmaz.

* (İkinci yazı) Ehl-i Sünnet

Bir Şiî ne yapar?.. Şiîliğin doğru olduğunu söyler, Şiîliği över… Bir Vehhabî ne yapar?.. Vehhabîliğin doğru olduğunu söyler, Vehhabîliği över.

(Onlar kendilerine Selefî der)

Bendeniz bir

Ehl-i Sünnet

Müslümanıyım. Ehl-i Sünnetin hak mezhep olduğunu yazarım, Ehl-i Sünneti överim.

Şiîlerin Şiîliği, Vehhabîlerin Vehhabîliği övmesi ne kadar tabiî ise, benim Ehl-i Sünneti övmem o kadar tabiîdir. Gel gelelim bunu bazılarına anlatamazsınız. Ehl-i Sünnete dememeliymiş,

Kur’an Müslümanlığı

demeliymiş.

Kur’an bir de, yorumları çeşitli.

Kur’anın en doğru yorumunu

Ehl-i Sünnet

yapmıştır. Bugün ülkemizde

200’den fazla Kur’an tercümesi, meâli, tefsiri var.

Her tâife, her fırka, her hizip Kitabullahı kendi mezhebine göre yorumluyor.

Bunca çeşitlilik, ihtilaf içinde ben hangi yorumu tercih edeceğim? Elbette ki. Ehl-i Sünnet yorumunu.

Çünkü Ehl-i Sünnet Cadde-i Kübra’dır.

Ehl-i Sünnet Sevâd-ı Âzam’dır.

“Şahın zulmü Ömer’in zulmünü geçmişti”

diyenler Kur’anı doğru yorumlayabilirler mi? Kendileri gibi olmayan Müslümanları şirk ve küfürle suçlayanların tefsirleri okunur mu? “Peygamberlik Hz. Ali’nin hakkıydı, Cebrail yanıldı da vahyi ona çok benzeyen Hz. Muhammed’e

(Salat ve selam olsun ona)


getirdi” diyen

Gurabiye

mezhebi mensupları da Kur’ân Kur’ân diyor ama onların tercümelerine, meallerine, tefsirlerine güvenebilir miyiz?

Fazlurrahman

mezhebi de Kur’ân diyor ama

Kur’ân’ın üç yüz kadar muhkem/kesin âyetinin

hükmünün bugün geçerli olmadığını

iddia ediyor.

Gûya onlar tarihselmiş… Ne anladım ben onların Kur’ân demesinden.

Şunlara bakın: Kur’ân

“Allah katında tek hak din İslâm’dır”

diyor,

“İbrahim Yahudi ve Nasranî değildi, o hanif ve müslimdi”

diyor; bizimkiler ise “üç hak ibrahimî din vardır, üçünün mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir” diyor.

Velhasıl maksud bir amma rivâyat muhtelif; herkes Kur’ân diyor ama yorumlar birbirine uymuyor.

Önemli olan Kur’ân’I Peygamberin

(Salat ve selam olsun ona)

ve Ashabının

(radiyallahü anhüm ecmâîn)

anladığı gibi anlamaktır. Bu da Selef-i Sâlihîn yolundan gitmekle mümkün olur.

Ehl-i Sünnet Selef-i Sâlihîn yolu ve yorumudur.

Bütün reformcular, dinde yenilikçiler, dinde değişimciler, light/ılımlı İslamcılar, diğer İslamcılar, Fazlurrahmancılar, sarıklı Masonların peşlerinden gidenler, mezhepsizler, Sünnet düşmanları, Sünnet ayıklayıcıları, “Üç ibrahimî dinciler”, Râfizîler, Necdîler ve diğer firak-ı

dalle Ehl-i Sünneti yıkmak konusunda ittifak etmişlerdir.

Türkiye’ye İslâm ve Kur’ân Ehl-i Sünnet ile gelmiştir.

Devletimiz, halkımız, ülkemiz Ehl-i Sünnet ile yücelmiştir. Ehl-i Sünnet darbelenince bugünkü durum meydana gelmiştir.

Evet, bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanıyım ve Ehl-i Sünneti savunmaya devam edeceğim.

21 Ekim 2012