Çarşamba

(Birinci Sahne)

(Lüks bir mekânda, üzerlerinde bir kuş sütü bulunmayan mükellef masaların etrafında birkaç sarıklı hoca, kocaman siyah serpuşlu, kara cüppeli Rum Ortodoks rahipler, Papalık temsilcisi bir Monsenyör, özel kıyafeti ve Yahudi sarığıyla bir haham, Ermeni rahipleri, Süryaniler ve saire… Ateşli ve muhabbetli bir Diyalog, Hoşgörü, Evrensel kardeşlik iftarı yapılıyor…)

Monsenyör: -(Cebinden küçük bir kitap çıkartarak…) Bu gördüğünüz, Cevşen kitabıdır, her gün okurum. (Alkışlar, bravo sesleri, kulaklara kadar yayılan memnuniyet tebessümleri…)

Bir hoca: – (Yemek masasının üzerindeki enfraruj ışınlarıyla ısıtan tekniğin son harikası elektrikli cihazı göstererek) En-nâru Fâkihetu’ş-şita… (Türkçesi: Ateş, kışın meyvesidir.)

Bir papaz: – Girit narları çok büyük olur… He he he!

Haham: – Bu diyalog ve kardeşlik iftarları ruhuma huzur, sükun ve barış dolduruyor, ne yuzel…

Bir başka papaz: – İbrahîmi dinler…

Sofradakilerden biri: – Zaten üç din arasında esasta önemli bir fark yoktur… İslâm’ın Kelime-i Şehadetinin ikinci cümlesine inanmasanız da olur…

Oradakiler koro halinde: -Hah hah hah… Hih hih hih… He he he… Ho ho ho…

(İkinci Sahne)

(İstanbul’da sarıklı hocalar, kara cüppeli papazlar, hahamlar, bu diyalog ve tolerans iftarını yaparken Irak’ta Felluce şehrinde kanlı bir savaş cereyan ediyor. Makineli tüfek tarrakaları, bomba sesleri, yaralananların feryadları, can çekişenlerin iniltileri, kadın çığlıkları, çocuk haykırışları birbirine karışıyor.)

Evangelist bir Coni: – (Silahını cami içindeki ağır yaralı bir Müslümana çevirir, iyice nişan alır ve tetiğe basar..) Al sana pis terörist!..

Bir başka Coni: – Bu Iraklı Müslümanlar ne kafasız insanlar. Biz onlara demokrasi, özgürlük, uygarlık kurşunları sıkıyoruz, yine de yaranamıyoruz. Teşekkür edip üzerimize güller atacaklarına utanmadan, sıkılmadan, arlanmadan karşı koyuyorlar. Ne inatçı katır şu Müslümanlar.

(Üçüncü Sahne)

Diyalogcu bir hoca: – (Tehevvür ve öfke ile) Diyalog, hoşgörü ve kardeşlik faaliyetlerimizi tenkid edenler anarşisttir, Haricîdir, Karmatîdir… Böyleleri fitne ve fesat çıkartıyor. Onların tenkidleri yüzünden kalp huzuru, vicdan rahatlığı içinde doğru dürüst Diyalog da yapamıyoruz, Hoşgörü de yapamıyoruz. Olur şey değil, illallah şu anarşist Karmatîlerden!

Diyalogcu bir yazar: – Bugünkü köşe yazımın konusu İbrahîmi dinlerin esas ilkelerinin hep aynı olduğudur. Öyle ya, Tevhid ile Teslis arasında önemli bir fark yoktur. Diyalog cereyanına karşı çıkanlar ne mankafa insanlar. Hem bizi, hem Evangelist kardeşlerimizi üzüyorlar.

Kodaman bir politikacı: – (Gözlerinde şerâreler uçuşarak…) Bu bizim millete laf anlatmak çok zor. Müslümanlar Roma’da, Paris’te, Londra’da, New York’ta cami yapıyor da, Misyonerler Türkiye’de niçin kilise yapamasınlar?

Oradaki bir Müslüman: – (Politikacının bu sözlerine itiraz sadedinde) Ama efendim, Türkiye Müslümanlarının, Misyonerlerin sahip olduğu kadar din ve vicdan hürriyeti yok. Teslisçi Misyonerlerin dinî dernek kurma, teşkilatlanma, kadrolaşma hakları var; yüz milyonlarca dolarlık bütçeleri, maddî imkânları var. Biz Müslümanlar bu haklara sahip değiliz. Binaenaleyh hürriyet, imkân, fırsat eşitliği yoktur. Ben bir Müslüman olarak Türkiye’de “İslam Dinini Yayma, Koruma, Tebliğ Etme Derneği” ismiyle bir dernek kurabilir miyim? Kuramam. O halde, Müslümanlara Batı dünyasındaki kadar geniş bir din, vicdan, teşkilatlanma hürriyeti verilmedikçe Misyonerlerin ülkemizde sere serpe cirit atmalarına da göz yumulmaması gerekir…

Politikacı: – Be adam! Meğerse sen ne laf anlamaz bir kimseymişsin. Biz AB’ye girmek istiyoruz, Haçlıları memnun etmek, rızalarını kazanmak, aferinlerini almak için gece gündüz çalışıp çırpınıyoruz; sen de kalkmışsın bir sürü maval okuyorsun.

(Dördüncü Sahne)

(İzmir’de yeni bir kilisenin açılış töreni. Büyük bürokratlar, şar mensupları… Bir devlet ilköğretim okulunun öğrencileri, öğretmenler, Evangelistler ve diğerleri…)

Bir kodaman: – Yeni kiliseyi hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle açıyorum…

(Çanlar çılgınca çalar… “Sanemler serteser tunç / Bakar korkunç korkunç”)

Töreni kenardan takip eden iki kişi aralarında fısıldaşarak konuşurlar:

– Hıristiyan olan ailelere 5 bin dolar veriyorlarmış…

– Bu yoklukta iyi para doğrusu.

– 5 bin dolara cenneti mi, cehennemi mi satın alacaklar?..

(Beşinci Sahne)

(Washington’da geniş bir ofis. Evangelist papazlar, Evangelist politikacılar hararetli bir sohbet içindeler. Dışarıda hava çok soğuk, lüks ofisteki şöminenin kızıl alevleri Evangelistlerin yüzlerinde azazilî akisler meydana getiriyor…)

Birinci papaz: – Müslümanların Peygamberi teröristtir…

Diğerleri: – Reverend, ne kadar doğru söylediniz.

İkinci papaz: – Onların Tanrısı bizim Tanrımız değildir…

Diğerleri: -Bu sözünüz hikmetin ta kendisidir.

Üçüncü papaz: – İslam, ahir zamanda çıkacağı haber verilen Deccaldır…

Ötekiler: – İsabet buyurdunuz, Reverend.

Alkolik olduğu yüzünden anlaşılan dehşetli bir politacı, dizleri üzerine yere çöker, ellerini birbirine bitiştirir, çenesi hizasına getirir ve – Muhterem Reverendler, Tanrıya ve İsa Mesih’e şükranlarımızı arz edelim. Biraz önce aldığım rapora göre, Kadir gecesinde Felluce’de Müslümanlar hezimete uğratılmış ve topluca katledilmiştir.

Hepsi bir ağızdan koro halinde: – Halleluya… halleluya… halleluya… halleluya…

(Perde İner)

02 Aralık 2004