Beyaz büyük medya’nın yapay ve düzmece gündemi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Ocak 2019
Perşembe
Uydurma, yapay, düzmece bir gündem oluşturmuşlar hep bunu işliyorlar.
Cumhurbaşkanının refikasının (yozlaşmış Türkçeyle eşinin) başının örtülü olup olmaması meselesi… Türkiye kadınlarının ve kızlarının yüzde 50’den fazlası başını örtüyor. Cumhurbaşkanının hanımı da örtse ne çıkar? Bu konu fırtınalar, tayfunlar, kasırgalar kopartmaya değer mi? Tamamen yapay, yapay olduğu kadar zararlı bir gündem maddesi.
Cumhurbaşkanının dindar bir Müslüman olması meselesi de böyledir.
Cumhurbaşkanının dindar olmasından, namaz kılmasından, Cuma’ya gitmesinden, oruç tutmasından daha tabii ne olabilir? Tutturmuşlar bunu mesele haline getiriyorlar. Bu da çok zararlı oluyor. Asıl tartışılacak, incelenilecek konular şunlardır:
Cumhurbaşkanı adayı devlet başkanlığına ehil midir, layık mıdır? Başa geçtiğinde Türkiye’ye hizmet edebilecek midir? Be adamlar, bunları tartışsanıza.
Adam feryat ediyor: “Ben özde laikliğe bağlıyım, özde Atatürkçüyüm, samimi şekilde anayasaya bağlıyım…” Koskoca bir politikacı böyle söylüyorsa ona inanmak gerekir. Farz edelim ki, özde böyle değil, adamın beyninin veya kalbinin içine girip kontrol edecek, tahlil yapacak imkânınız var mıdır?
Neredeyse halkın yüzde 46’sına ana avrat küfredecekler. Küfrün, hakaretin bini bir paraya; halk teneke kafalıymış, halk bilmem neresinden nefes alıyormuş, daha neler neler… Bu halk CHP’ye oy vermiş olsaydı, aslan kaplan olacaktı.
Cumhuriyet tehlikede, anayasal düzen tehlikede, uygarlık ve çağdaşlık tehlikede diye bağırıp duruyorlar. Bunlar da, bir bardak suda fırtına kopartmaktan başka, bir şey değildir. Türkiye tehlikededir, cumhuriyet tehlikededir, ülke bütünlüğü tehlikededir ama bu tehlikenin sebebi, Beyazların dediği gibi Müslümanların siyasette ağırlık kazanmaları değildir.
Örnekleri çoğaltmayayım. Beyaz Medya’nın 25 kadar ana gündem maddesi var. Bunlar yapaydır, faydasızdır, düzmecedir, uydurmadır. Keşke sağdan, soldan, muhafazakârlardan, ilericilerden, dindarlardan, ateistlerden on kadar namuslu, vatansever, gerçekten kültürlü, aklı başında, vicdanlı aydın bir araya gelse ve Türkiye’nin gerçek gündemini belirlese.
Bendeniz aydın, maydın değilim, okur-yazar bir vatandaşım. İzin verilir ve hoşgörülürse bazı gündem maddeleri teklif etmek istiyorum.
Kokuşma meselesidir. Uluslararası şeffaflık araştırma kurumlarına göre ülkemizin temizlik notu 10 üzerinden 3’müş. Yani son derece kirli vaziyetteymişiz. Bu kirlilik bir yığın siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî, malî (finansla ilgili) pislik ve hastalık sebebidir.
Kokuşma bataklığı kurutulmadıkça Türkiye iflah olur mu? Elbette bu konu gündemin birinci maddesi olmalıdır. Kokuşmanın bu kadar yoğun ve genel olduğu bir ülkede ne cumhuriyet, ne demokrasi, ne hukuk, ne eğitim ayakta durabilir.
Türkiye’nin en hayatî ve önemli meselesi
. Eğitim demek
gibi saçma sapan şeyler değildir. Medyanın, aydınların, kaliteli politikacıların, yazarların, fikir adamlarının Türkiye’nin eğitim sistemini ve üniversitelerini tartışması gerekir.
Bugünkü medya sistemimiz Türkiye’yi tek başına batırmaya yetecektir. Kötülükler yumağıdır. Medya tekelleşmiş, kartelleşmiş, mafyalaşmıştır. Düşünebiliyor musunuz, ünlü gazetecilerimizden Fatih Altaylı, büyük bir gazetenin, eski bakanlardan birine
ödemiş olduğunu açıkladı. Bu, korkunç bir ifşaattı ve toplumda bu konuda hiçbir heyecan olmadı. Gerçekten demokrat, gerçekten medenî, gerçekten hukukun üstünlüğünü kabul etmîş bir ülkede böyle bir şey söylenmiş olsaydı, haklı olarak fırtınalar kopardı.
Susuzluk kapımızı çaldı, belki Trabzon, Rize gibi Doğu Karadeniz bölgesinde susuzluk çekilmeyecek ama ülkenin büyük kısmı kuraklık, çölleşme tehlike ve tehdidine maruz. Gazetelerin bu konularda verdikleri haberler, yapılan yorumlar genellikle fasa fiso şeylerdir. Bu susuzluğa, kuraklığa, çölleşmeye karşı ne gibi tedbirler alınabilir? Hem, susuzluk bizim sadece iç meselemiz değil, böyle giderse Ortadoğu’da su savaşları patlayacaktır. Su konusunda geleceğe yönelik en güzel çalışmaları askeriye yapıyormuş. Onların dosyaları ve raporları da açıklanmıyor.
Bir tarafta süper lüks lokantalarda adam başına 250 liraya yenilen yemekler; öbür tarafta karnını doyurmak için 3 lira bulamayan milyonlarca insan. Türkiye’nin gelirinin yüzde 60’ını 2 milyonluk bir azınlık yiyor. Geriye kalan yüzde 40, 70 milyon halka yetişmiyor.
Türkiye uzun yıllar boyunca yüksek ve müzmin
resmen soyuldu. Yabancılar soydu, yerli hainler soydu. Şimdi enflasyon azaldı, tek rakama indi, lakin
Türkiye korkunç bir borç batağına ve tuzağına düşmüştür. Bundan nasıl kurtulacağız?
Türkiye halkına
örneğini anlatmamız gerekir. Bizim gibi bir Doğu ve Asya ülkesi olan, imkânları ve potansiyeli bizim kadar olmayan o ülke, nasıl böylesine ilerledi, kalkındı, sanayileşti, zenginleşti de biz onun gibi olamadık. Birtakım sahtekârlar hiç utanmadan, arlanmadan Türkiye’nin çok ileri, çok örnek, çok parlak bir İslâm ülkesi olduğu yalanını yayıyorlar. Onlara bir şamar-sorumuz var: Türkiye niçin bir Japonya, bir Güney Kore, bir Tayvan, bir Singapur kadar kalkınamadı, ilerleyemedi, üretemedi?
İşte yukarıdaki yedi maddeye benzeyen 20-25 kadar gerçek, ciddî, yerinde gündem maddesi tespit edilmelidir. (Bunların neler olduğunu daha önceki çeşitli yazılarımda zikretmişimdir.) 24 Ağustos 2007