Ramazanın başlaması münasebetiyle ABD Başkanı Bush Beyaz Saray’da ihtişamlı bir iftar ziyafeti vermiş, buna Türkiye’nin büyükelçisi Faruk Loğoğlu da katılmış. İnşaallah oruçluymuştur. Başkan Bush bir konuşma yapmış, sözlerine “RamazanMübarek!..” diyerek başlamış, daha sonra orada hazır bulunan Müslüman hocalardan İmam Faizü’l-Hak, Kur’ân okumuş, “Fatiha!” denmiş, Müslümanlar ellerini kaldırıp Fatiha okumuşlar, en sonunda âmin denilmiş…

Böyle bir şey Türkiye’de düşünülebilir mi?

Ramazan’ın başlaması dolayısıyla Çankaya’da iftar ziyafeti verilecek, Müslüman şahsiyetler, cemaat başkanları, hocalar, din âlimleri davet edilecek, bizim Cumhurbaşkanımız “Ramazan mübarek olsun!” diye başlayan bir konuşma yapacak, Kur’ân okunacak, âmin denilecek… Böyle bir şeyi bizim, değil görmemiz, hayal etmemiz bile mümkün değildir.

Sanırım, Beyaz Saray’daki ziyafetten sonra, oradaki uygun bir mahalle serilen halılarda cemaatle akşam namazı da eda edilmiştir. Bazı Müslüman davetliler bînamaz olsalar bile davetli hocaların namaz kılmamaları elbette düşünülemez.

Bundan birkaç yıl önce Başbakanlık konutunda hocalara bir iftar ziyafeti verildi diye bütün medya, bütün lâik nomenklatura şiddetli bir saldırıya geçmişti. Ne oluyorduk, lâik ve demokratik cumhuriyetin temelleri dinamitleniyordu, böyle şey olur muydu? Amerika’da her yıl böyle bir iftar veriliyor da o ülke batıyor mu?

Eşli, eşsiz çifte standartlı davetiyeler ile ilgili bir açıklama yapılmış, “Cumhuriyetin niteliklerini korumaktan” bahsedilmiş, Cumhuriyetin nitelikleri nelerdir?

– Birinci ve en temel nitelik FAZİLETTİR, (Yani Türkçe ile erdem). Faziletsiz cumhuriyet olmaz.

-İkincisi ADALET’tir.

-Üçüncüsü, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ’dür.

-Dördüncüsü düşünce, görüş, tenkit, din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetidir.

-Beşincisi yargının bağımsızlığı ve âdil yargılanma hakkıdır.

-Altıncısı korkusuz bir şekilde, güvenlik ve huzur içinde yaşamaktır.

-Yedincisi farklılıklara, çeşitliliğe saygıdır.

Bu saydıklarımın hepsi, temeldeki fazilet prensibinin zarurî gereği değil midir?

Amerikan anayasası 18’inci asrın ortalarında kaleme alınmış, yürürlüğe girmiştir ve -bazı küçük ekler ve tâdilatlar dışında- aynen korunmaktadır. Biz son seksen yıl içinde kaç anayasa değiştirdik? 27 Mayıs’çılar, Adnan Menderes’i ve iki arkadaşını “Anayasayı ihlâl ettiler” bahanesiyle astılar, iktidar partisi milletvekillerini zindanlarda inlettiler. Peki kendileri ne yaptılar? O anayasayı çöpe attılar, yerine yenisini yaptılar. Bu yeni metin de tutmadı, daha sonra nice yeni anayasa yapıldı. Şimdikinin de değiştirilmesi isteniyor.

İngiltere krallık rejimiyle idare edilir ama orada bir İngiliz’in cumhuriyetçi olması suç değildir.

Fransa bir cumhuriyettir, orada da bir Fransız, krallığın geri gelmesini isterse suç işlemiş olmaz, tutuklanıp hapse atılmaz, anayasayı ağır bir şekilde ihlâl etmiş olmakla itham edilmez.

İngiltere’nin zaten yazılı bir anayasası yoktur. Anayasalar kutsal metinler değildir. Değiştirilebilirler, yürürlükten kaldırılabilirler, yenileri hazırlanabilir.

Bizim anayasalarımız cumhuriyetin niteliklerini değil, öncelikle bir sistemi, bir ideolojiyi, bir inkılâbı korumaktadır. Türkiye’nin, evrensel insan haklarıyla ilgili uluslararası metinlere benzeyen kısa bir anayasaya ihtiyacı vardır. Öyle bir anayasa ki, sık sık değiştirilmesin, yürürlükten kaldırılmasın.

Zannımca, Beyaz Saray’daki son iftar yemeğine birtakım başörtülü Müslüman hanımlar da gelmiştir. Bizim büyük medya böyle fotoğrafları basar mı hiç?

Bizde son yıllarda Ramazan münasebetiyle birtakım bazı Müslüman cemaatler papazların, hahamların, Masonların, oruç tutmayanların, ateistlerin de davet edildiği lüks, şatafatlı, gösterişli iftar ziyafetleri vermeye başladılar. Koyu ve mutaassıp bir Hıristiyan olan Başkan Bush’un, ülkesinde yaşayan onbeş milyon Müslümanın (Bu rakamın daha büyük olduğu söyleniyor) gönüllerini kazanmak için Beyaz Saray’da iftar ziyafeti vermesi ne kadar mâkul ve tabiî ise, bizde bazı Müslümanların gayr-i müslimlere iftar vermesi o derecede gayr-i tabiî ve anormaldir.

İlle de diyalog yapılması gerekiyorsa, bunun Ramazan, oruç, iftar dışında, başka münasebetlerle yapılması gerekmez mi? Müslümanlar diyalog yapmak istiyorlarsa, evvelemirde (her şeyden önce) kendi aralarında yakınlaşmaları gerekmez mi?

Birbirlerine soğuk bakan, araları açık olan, zaman zaman tartışan cemaatlerin temsilcileri iftara çağırılır ve ülfet, ünsiyet, yakınlaşma, muhabbet havası oluşturmak için gayret sarfedilir. Bu yapılmıyor; papazlar ve hahamlar, ateistler, oruç tutmazlar çağırılıyor.

Gerçek bir cumhuriyette, değil çoğunluğa, en küçük ve en aykırı bir azınlığa bile toleransla muamele edilir. Amerika’da böyledir, Fransa ve Almanya’da böyledir.

Bundan kırk küsur yıl önce, Almanya’da yaşadığım sırada, yanımda entari giymiş, başında takke bulunan Müslüman kıyafetli, uzun boylu, sarı saçlı, mavi gözlü bir dostumla birlikte, eski kitap bakmak için Leine (Hannover) nehri kenarında kurulmuş eski eşya pazarına gitmiş, dolaşıyorduk. Sekiz on yaşlarındaki bir Alman çocuğu, yanımdakini göstererek babasına “Baba baba, bak bir Arap…” diye bağırmıştı. Halbuki o bir Arap değildi, Müslüman olmuş bir Almandı, İslâm kıyafetiyle gezmeyi uygun görüyordu. Hiçbir resmî makam kendisine bir şey demiyordu.

Bu zat Malezya’ya gitmiş, Melazyalı bir kızla evlenmişti. Kız tesettürlüymüş ama yüzüne peçe örtmüyormuş. Alman Müslümanı, evlenmek için yüzünü de kapatması şartını, koymuş, kız kabul etmiş, evlenmişlerdi. Daha sonra Almanya’ya gelmişler, orada yaşamaya başlamışlardı. Bir gün polis otoyolda çevirme yapmış, hüviyet kontrol etmiş. Bakmışlar peçeli bir hanım. Nazikçe rica etmişler, yüzünü açmasını (başını değil!) istemişler, bir hanım olduğunu anlayınca da çok özür dilemişler… Tolerans budur, din hürriyeti budur, medeniyet budur. Sen yapmazsın, inanmazsın, çağdışı bulursun ama asla engel olmazsın, tahkir etmezsin.

Bizde İslâm’a saldıran ateistlerin, Sabataycıların, Masonların, ilericilerin, çağdaşların, lâikçilerin en şiddetli itirazları kadın hakları konusundadır. Peki onlar hiç aynaya bakmıyorlar mı? Kendileri T.C. antetli resmî vesikalarla birtakım bedbaht kadınların fahişelik yapmasına izin ve ruhsat verirken kadın haklarını çiğnemiyorlar mı? 01 Kasım 2003