Çarşambaİki uzak doğu memleketi. Biri Japonya, diğeri Endonezya. Japonya’nın ülkesi, yâni mekânı dardır; ekilecek arazisi yetersizdir, ürettiği yiyecek maddeleri halkını doyurmaya yetmez, dışarıdan gıda maddesi ithal eder. Petrolü, kömürü, demiri, başka madenleri yoktur. Sanayii için gerekli hammaddeleri dışarıdan satın almak zorundadır. Bunca imkânsızlık içinde Japonya zengin bir ülke, bir sanayi devi olabilmiştir. Endonezya ise yüzölçümünün ondan kat kat fazla olmasına, petrolüne, imkânlarına, potansiyeline rağmen Japonya’nın kat kat altındadır; bin türlü gerilik, rezalet, olumsuzluk içinde yüzmektedir.

Münbit arazileri, madenleri ve petrolü yeterli olan, olanca fırsat ve imkânlara sahip bulunan nice ülke vardır ki, iktisadî durumları kötüdür. Nice dar imkânlı, maddî zenginliklere ve potansiyele sahip olmayan ülke vardır ki, zenginlik, refah, kalkınma bakımından önde koşmaktadır.

Milletleri, ülkeleri, devletleri güçlü kılan, ilerleten, yücelten en büyük zenginlik kaliteli, güçlü, üstün insan unsurudur. Bir ülkenin en büyük zenginliği beyin zenginliğidir.

Japonya’yı Japonya yapan oradaki dört yüz üniversitedir. Japon eğitim sistemidir, Japon insanıdır.

İkinci dünya savaşı 1945’te sona erdikten, iki atom bombası yiyen Japonya kayıtsız şartsız teslim olduktan otuz bir yıl sonra, yâni 1976 yılında Filipinler’deki bir adanın ormanlarında bir Japon askeri bulunmuştu. Teğmeninin son emri, “Teslim olmak yok, sonuna kadar savaş…”mış; o da tek başına otuz bir sene ormanda yaşamış… Japonya budur.

Amerika Birleşik Devletleri’ni dünyanın süpergücü haline getiren birinci unsur ve sebep o ülkedeki 2500 üniversitedir. ABD’de 75 milyon insanın okuma yazma bilmemesi veya zar zor okuyabilmesi bir sakınca teşkil etmez. Önemli olan, ülke idaresi için gerekli vasıflı, güçlü, üstün beyinleri yetiştiren üniversitelerdir.

Brezilya’nın, ABD’dekiler gibi üniversiteleri, beyinleri olsa o da büyük bir güç olabilir.

Vaktiyle Osmanlı İmparatorluğu’nu kurmuş, dünyaya hükmetmiş, harikalar meydana getirmiş bu ülkenin en büyük eksikliği beyin eksikliğidir.

Vasıflı, güçlü, üstün beyinler bir ülkeye neler kazandırır, neler yaparlar?

Birinci olarak nizam, düzen getirirler. Osmanlı buna nizam-ı âlem diyordu.

Ondan sonra: Adalet, güven getirirler.

İlim, irfan, kültür, medeniyet getirirler.

Ahlâk, fazilet, edeb getirirler.

Güzellik, sanat getirirler.

Kötü veya yetersiz beyinler, yahut beyinsizlik bir ülkeye ne gibi felaketler ve belalar getirir? Onları da sayayım:

Düzensizlik, adaletsizlik, ahlâksızlık, faziletsizlik, cahillik, soygunculuk, eşkiyalık, haramilik, rüşvet, namussuzluk, şerefsizlik, hortumculuk… Bunlar, sonunda ülkeyi batırır, bitirir, çökertir.

Vasıflı, güçlü, üstün, yüksek beyin olabilmek için dünyanın en yüksek üniversitelerinde okumak, oralardan parlak diplomalar almak yeterli değildir. Bilginin, kültürün, uzmanlığın yanında ahlak ve karakter terbiyesine de sahip olmak gerekir. Herif ABD’de okumuş ama ülkeye dönüp bir müessesenin başına geçince soygunculuk yapıyor, trilyonları zimmetine geçiriyor. Böyle bir kişi yüksek değil alçak bir beyindir; bir beladır, bir musibettir. Diplomanın, uzmanlığın, bilginin yanında şeref, namus, ahlak da gerekir.

Türkiye’nin her yıl, Kıbrıs yüzölçümü kadar münbit, verimli, işe yarar toprağı erozyonlarla denize akıyor, ziyan oluyor. Birkaç yıl öncesine kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan bu ülke şimdi halkını doyurabilmek için dışarıdan buğday, pirinç, et, başka gıda maddeleri ithal etmek zorundadır. Güney Kore kendi yüzde yüz millî ve yerli otomobillerini üretip bütün dünyaya milyonlarca adet satabilmektedir ama Türkiye kendi otomobillerini üretmek yerine, yabancıların geri teknikli, berbat, ihraç imkanı olmayan otomobillerini üreterek iç piyasasını tokatlamak yolunu seçmiştir. Türkiye’de toplum temellerinden dinamitlenmiştir. Gizli ve sinsi şer odakları halkı Türk Kürt, Sünnî Alevî, Sağcı Solcu, Dinci Laik diye birbirine düşman kamplara ayırmışlar; kendi lanetli saltanatlarını sürdürebilmek için millî barışı sarsmışlardır. Ülkede yüz milyar doların üzerinde kara ve kirli para olduğu söyleniyor. Emek, helâl ticaret, çalışıp alın teriyle kazanmak yerine, faiz, rant, repo, spekülasyon ve dalavere yoluyla büyük servetler vurmak ön plana çıkartılmış, revaç bulmuştur.

Türkiye’nin birinci varoluş sebebi olan İslâm Dini’ne açık ve gizli saldırılar sürüp durmaktadır. Vasıflı, güçlü, üstün beyinler tarafından idare edilen hiçbir medenî, ileri, huzurlu, düzenli ülkede başörtüsü diye bir dert, mesele, sıkıntı yok iken bizde bu konuda vahim bir kriz hüküm sürmektedir. On milyonlarca dindar vatandaş tedirginlik, üzüntü, güvensizlik içinde yaşamaktadır.

Hiçbir medenî, ileri, kalkınmış, hukuklu ülkede din-devlet, din-rejim kavgası olmadığı, bu iki müessese kendi sahalarında ülke ve millet hayrına faaliyette, işbirliğinde bulunduğu halde bizde bu konuda utanç verici bir çekişme sürmektedir.

Türkiye’nin başında iki büyük belâ vardır: Biri militan, azgın, fanatik, zâlim din düşmanlığı; ötekisi iğrenç, rezil, pespaye bir din sömürüsü, mukaddesat bezirgânlığı. Bu memlekete vasıflı, güçlü, üstün beyinler hâkim olsaydı böyle mi olurdu?

Türkiye’yi bugünkü kötü durumdan ancak yüksek, vasıflı, güçlü, üstün bir beyin takımı kurtarabilir. Bunun için de:

1. Zengin bir yazılı-edebî Türkçeye ihtiyaç vardır. Bugünkü uyduruk, fakir, arı, sade, öz, kuşa çevrilmiş Türkçe ile kurtulmak mümkün değildir. 1920’lerin zengin Türkçesine dönülmeli, lisanımızın önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.

2. Çağ seviyesinde bir eğitim sistemi kurulmalıdır. Eğitimimizin üzerindeki resmî ideoloji baskıları ve hakimiyetine son verilmelidir.

3. Türkiye halkına en geniş şekilde din, vicdan, inanç, fikir hürriyeti tanınmalıdır. Din ve inanç hürriyeti üzerindeki bütün kayıtlar kaldırılmalıdır.

4. YÖK lağvedilmeli, dünya standartları seviyesinde hakikî üniversitelere sahip olunmalıdır. Türkiye’de adı üniversite olan yetmiş iki kurum vardır ama bunların hiçbiri bugünkü halleriyle üniversite değildir.

5. Hem militan, fanatik, azgın din düşmanlığı, hem de rezil, iğrenç, utanç verici din sömürüsü ortadan kaldırılmalıdır. Laiklik veya dine hizmet perdesi ardında elde edilen milyarlarca dolarlık kara paralar pisliği temizlenmelidir.

6. Dışarıdan vasıflı, güçlü, üstün, namuslu beyin ithal edilmelidir.

Bahaneleri bırakalım ve acı gerçekleri görelim. Türkiye’nin bugünkü beyin takımı ülkeyi, milleti, devleti çok kötü bir duruma getirmiştir. Kurtulmak istiyorsak beyinlenmemiz gerekir. 04 Ocak 2001