Beyinsizler!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Böyleleri için …cağızlar, …ceğizler gibi ifadeler kullanmak uygun olmaz ama yine ben adamcağızlar, kadıncağızlar diyeceğim. Kimdir bunlar? Efendim, bunlar son derece fanatik, son derece saldırgan, hoşgörüden fersah fersah uzak birtakım erkekli dişili kişilerdir.
Onların bir ideolojisi vardır. Bunun dışındaki inançlara, görüşlere, dünya felsefelerine hayat hakkı tanımazlar. “Aa nasıl oluyor da siz bizim gibi düşünmüyorsunuz… Bizim gibi inanmıyorsunuz… Bizim gibi yaşamıyorsunuz…” Ömürleri öfkeyle ve gayzla karışık bir şaşkınlık içinde geçer. Akılları, havsalaları bu ülkede çeşitlilik, farklılık olduğunu almaz, kabul etmez.
Bir milyarlık Çin’de biri kalkıp da gömlek, kravat, takım elbise ile dolaşsa hapı yutardı. Bizim fanatik mi fanatik, saldırgan mı saldırgan, adamcağızlar ve kadıncağızlar Mao zihniyetine sahipler. Herkes onlar gibi düşünecek. Herkes onların ideolojisine iman edecek.
Kendileri gibi inanmayanlara
gibi damgalar vururlar. Peki,
Bunlar hem fanatik, hem agresif, hem de beyinsizdir.
En basit toplama, çıkarma, çarpma, bölme hesabına akılları ermez.
Bu adamlarda ve kadınlarda kuş kadar akıl yok mu? 1924 anayasasının ikinci maddesinde ne yazılıydı?
Yine bundan 85 sene önce
Bunlar tarihî gerçeklerdir. İki kere ikinin dört etmesi gibi doğrulardır. Lakin onlara laf anlatamazsınız. Korkunç bir yaygara ve şamata ile üzerinize yürürler. Ellerinden gelse sizi boğarlar. Tabulaştırdıkları birtakım kelime, kavram ve değerlerin tarifinin yapılmasını kabul etmezler. Neymiş efendim, eskiden filan tarihte bunların tarifi yapılmış, bundan sonra böyle bir şeye yeltenilemezmiş, cesaret edilemezmiş.
Bir ülkede düşünce, inanç, görüş hürriyeti varsa, orada birbiriyle uyuşmayan çeşitli düşüncelere, görüşlere, inançlara sahip olabilirsiniz. Yeter ki, bu inançları ve fikirleri sergilerken veya açıklarken başkalarına hakaret etmeyin, şiddete yol açmayın. Beyinsizlerin şu laflarına bakınız;
Size ne! Din, inanç, ibadet, vicdan hürriyeti varsa inananlar az veya çok istedikleri kadar ibadet edebilirler…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin imza koymuş olduğu
vardır. Bunlarda ebeveynin (anne ve babanın) küçük çocuklarını kendi dinlerine, inançlarına göre yetiştirme hakkı olduğu açıkça yazılmakta ve kabul edilmektedir. Bizim fanatikler böyle bir şeyi asla kabul etmezler. Dindar bir aile, yedi sekiz yaşındaki küçük kızlarının başına bir namaz örtüsü geçirmişler ve ona Kur’an öğretip okutmaktadırlar.
Tabii olur. Sen kızını bale kursuna gönderirken oluyor da, Müslüman Kur’an okuturken niçin olmasın?
Bu kişiler bütün medenî ülkelerde çok geniş bir düşünce, inanç, inandığı gibi yaşamak; fikirlerini, görüşlerini, tenkitlerini serbestçe ve korkusuzca açıklayabilmek hürriyeti olduğunu bilmiyorlar mı? Biliyorlar. Biliyorlar ama böyle bir hürriyeti bu ülkenin çoğunluğunu, dominant unsurunu teşkil eden Müslümanlara tanımıyorlar.
Türkiyemiz büyük bir ülke olmuştur. Yüzölçümümüz artmadı ama nüfusumuz beş misli arttı. Ülke sanayileşti, halkın bir kısmı zenginleşti, evvelce üç üniversite varken şimdi bunların sayısı 100’ü geçti. Otoyollarda milyonlarca motorlu vasıta seyr ediyor. Eskiden, bırakın köyleri, birçok ilçede ve şehirde elektrik yokken, şimdi elektriksiz köy kalmadı. İnsanımız artık eskisi gibi korkak değil. Sorguluyor,
Büyüyen, gelişen Türkiye eski elbiselerine, eski kalıplarına sığmıyor artık. İşlerine geldiği zaman muhaliflerini, karşıtlarını susturmak için “
diyorlar, anayasayı bir öcü gibi gösteriyorlar. Hangi anayasa? 1921’den bu yana kaç anayasa hazırlanmış, yürürlüğe girmiş, sonra beğenilmemiş yerine yenisi yapılmış.
Büyüyen, gelişen, hamle yapmak isteyen, Ortadoğu’nun Japonya’sı, Güney Kore’si olmak isteyen
Bu gerçeği kabul etmeyenler o kadar fanatik ki, açık fikirli olmaları için beş senelik bir rehabilitasyon tedavisine tâbi tutulmaları gerekir.
Perşembe gecesi, bir dostumla birlikte saat 8.00 sıralarında Taksim Talimhane civarından geçiyorduk.
– Bir yerde akşam yemeği yiyelim…
– Nerede?.. Dostum birkaç pahalı ve lüks lokanta ismi verdi, ben razı olmadım.
– Bu civarda bir Lübnan lokantası vardı. Duruyor mu acaba?..
– O kapandı sanıyorum…
– Başka enteresan bir yer bulalım, fazla lüks ve pahalı olmasın, oraya gidelim.
Böyle dolaşır ve konuşurken burnuma İstanbul’a ait olmayan bir kızartma kokusu geldi. Küçük bir lokanta, yol seviyesinin iki basamak altında vitrininden görülüyor, yağda
kızartıyorlar. Bundan kırk beş sene önce Kudüs’ün Arap bölgesine gitmiştim (o tarihte kutsal şehrin tamamı Yahudilerin eline geçmemişti). Kudüs’ün kapalı çarşısında gezerken her yerde o koku vardı. Küçük Arap lokantalarında felafel kızartılıyordu.
Vitrinden baktığımızı gören aşçı kapıda bize birer felafel ikram etti. İçeriye girdik, bir masaya oturduk. Küçük bîr Filistin lokantası… Önce felafelin ne olduğunu anlatayım: Nohut, sebze ve baharat karışımı, kalorisi az bir tür köfte.
lokantasında humus, ful (bakla) de var. Karnınızı doyurduktan sonra kakuleli Arap kahvesi de içebilirsiniz.
Mütevazı yerlerde pahalı olmayan yemeklerle karnını doyurmaktan nefret eden kimseler bu lokantaya gitmesinler. İnci gerdanlıklarının ipi kopabilir ve zarara uğrarlar.. (Arzu edenler gidip orada değişik bir damak tadıyla yemek yiyebilirler. Türk usulü ızgaralar da var. Adresi: Şehit Muhtar Caddesi, No.19/A Talimhane Taksim-İstanbul. Tel: 0212 253 77 30.) 26 Şubat 2007