Bid’atler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Şubat 2019
Cumartesi
Bir ara, yakın tarihimizde, CHP’nin tek parti iktidarı zamanında birtakım ilahiyatçılara zorlama bir rapor hazırlatılmış, dinde reform ve yenilik yapılması istenmiş, bu meyanda camilere kiliselerde olduğu gibi sıralar konulmasını, mihraba bir piyano veya org. yerleştirilmesini ve İslâm mâbetlerinde müzik eşliğinde garip bir ibadet yapılması istenmişti. Böyle birşey muhakkak ki, dehşetli bir küfür olurdu ve bunu kabul edip uygulayanlar da cehennem ateşinde yanmayı hakketmiş olurlardı.
Dinde bid’at diye bu gibi Kur’ân’a, Sünnet’e, İcmâya aykırı yeniliklere denilir.
Mezhepsizler, “Asr-ı Saadette, yâni Peygamber zamanında fıkıh mezhebi var mıydı? Yoktu… O halde mezhepler bid’attir” diyorlar ki bu apaçık bir hezeyandır. Asr-ı Saadet’te, Resulullah efendimizin sağlığında Mushaf da yoktu. Yani Kur’ân-ı Kerim kitap halinde bir araya getirilmemişti. Mushaf yazılması Hazret-i Ebû Bekir zamanında olmuştur. O’na da mı bid’at diyeceğiz? Mushaf, Kitabullah’ın ilahî nazmını bir araya getirmiş, fıkıh ilmi ve dolayısıyla mezhepler de onun şer’î hükümlerini, Sünnet’in ışığında bir araya getirmiştir ki, her ikisi çok hayırlı şeylerdir. Bunlara bid’attir demek delilik olur. Dinde bid’at Kur’ân’a, Şeriat’a aykırı olan, onlara zıt olan kötü yeniliklerdir.
Zamanla hayatta çok değişiklikler, yenilikler oluyor. Asr-ı Saadet’te elek yoktu, Müslümanlar ekmek pişirirken unu elemezlerdi, sonra elek çıktı, unun kepeğini ayırdılar, has ekmek pişirdiler. Buna dinî bir bid’at denilebilir mi?
Hazret-i Aişe vâlidemizden rivayet edilen bir hadîs-i şerife göre, Resulullah efendimizden sonra çıkan ilk bid’at, insanların doyasıya yemek yeyip de semirmeleri, şişmanlamaları olmuştur. Bu niçin bid’attir? Kur’ân israf haramdır diyor, Sünnet aynı hükmü veriyor, akıl ve hikmet de doyduktan sonra yemenin kötü olduğunu beyan ediyor. O halde oburluk, tıka basa yemek, doyduktan sonra gıda almaya devam etmek Şeriatın kötü gördüğü bir şeydir.
Eskiden ata, deveye, hayvanların çektiği arabalara biniliyordu. Denizlerde yelkenli veya kürekle müteharrik gemilerle seyahat ediliyordu. Sonra buhar ve petrol makinaları çıktı; vapurlar, otomobiller, uçaklar yapıldı; bunlara binmek elbette bid’at olmaz.
Bir şeyin bid’at olması için sadece Peygamber zamanında bulunmaması delili yetmez. Onun aynı zamanda şer’î bir delile dayanmaması ibadet kastı ve niyetiyle yapılması gerekir.
Namaz kılmakta hiçbir yenilik, değişiklik, bid’at kabul edilemez. Resul-i Kibriya efendimiz (salat ve selam olsun ona) bundan 1400 yıl önce nasıl namaz kılmışsa bizim de aynen onun gibi kılmamız gerekir.
Ankara’da bir ara, CHP zamanında Hacıbayram ve Zincirli camilerine cemaatin secde edeceği yerlere, yerden beş santim yükseklikte, eğik, üzeri muşamba kaplı birtakım sıralar konulmuştu ki, bunlar bid’atti ve 1950’de CHP devrildikten bir müddet sonra kaldırılmıştır.
Birtakım Müslümanların mübarek Ramazan-ı Şerif ayında beş yıldızlı lüks, içkili, fısk u fücurlu, mutfaklarında sığır eti ile domuz etinin birlikte piştiği, birçok yemeğe, hattâ pilava alkollü içki konulan yerlerde gösterişli iftar ziyafetleri tertiplemeleri bid’at midir? Elbette bid’attir. Çünkü bu gibi ziyafetler Kur’ân’a ve Sünnet’e aykırıdır.
İslâm büyüklerinin bir kısmı bid’atleri ikiye ayırmış, bir kısmına “Bid’at-i hasene” (iyi, güzel bid’at), bir kısmına “Bid’at-i seyyie” (kötü, çirkin bid’at) demişlerdir. Mevlid-i şerif toplantıları güzel bir bid’attir. Böyle toplantılarda Müslümanlar bir araya gelir, namaz kılar, Kur’ân okur, kaside ve ilahî dinler, misafirlere ikram edilir. Bunun Kur’ân’a, Sünnet’e, Şeriata aykırı bir tarafı yoktur. Peki biri sorsa “Peygamber zamanında mevlid okunuyor muydu?” Be adam, Peygamber sağ iken onun için mevlid okunur mu? Sende hiç akıl yok mu ki, böyle bir suali yöneltiyorsun?
Şeriata uygun tarikatlardaki zikirlerin, halkaların, devranların bid’at olduğu iddia ediliyor. Bu konu muhtelifün fihtir. Tarikatlarda, tekkelerde yapılan işlerin fetva ve ruhsatları verilmiştir. Bunların şer’î delilleri beyan edilmiştir. Kabul etmeyenler iştirak etmezler. Edenlere de karışmazlar.
Şu husus da unutulmamalıdır ki, 1925’te dünyada iki ülkede tarikatlar kapatılmış, zikir toplantıları yasaklanmıştır. Biri Türkiye’dir, ötekisi Suudî Arabistan’dır.
Bundan kırk elli sene önce yaşlı, takvalı, müteverri hocalar hoparlöre sıcak bakmazlar, “mükebbire” (ses yükselticisi) dedikleri bu âleti iyi görmezlerdi. Bu devirde hoparlör, belvâ-yı âm gibi her yeri sarmış, en küçük mescidlere bile konulmuştur. Bir takım cahil kimseler aletin düğmesini sonuna kadar açmaktadır. Küçücük bir mescidde, hiç lüzum ve ihtiyaç olmadığı halde, kulakları patlatacak, camları zangırdatacak şekilde hoparlör açılması bid’at olsa gerektir. Cahillik ve geri zekalılık o kadar artmıştır ki, bazı özürlüler hoparlörü kutsal bir alet sayacak derecede işi azıtmışlardır.
İtikatta, ibadetlerde, taharet hükümlerinde sonradan çıkan ve Kitabullah ile Sünnet’e aykırı olan her şey bid’attir ve dalalettir.
Bid’at konusunda orta yolda bulunmak gerekir. Bazı büyük imamların fakihlerin, müftülerin fetva ve ruhsat vermiş olduğu işlerde din kardeşlerini sapıklıkla itham etmek iyi ve hoş bir şey değildir.
Zamanımızda en büyük bid’at “Dinde reform ve yenilik” cereyanıdır.
“Dinlerarası Diyalog” da bir bid’attir. Çünkü İslâm’ın dışındaki bazı dinler (onlar İslâm’ı hak din, Resulullah’ı hak peygamber olarak kabul etmedikleri halde) hak din imiş gibi kabul edilerek masaya oturulup diyalog yapılmaktadır.
“Peygamber bir postacı idi. Ölümünden sonra işi bitmiştir. Dinin tek kaynağı Kur’ân’dır. Sünnet kaynak değildir…” şeklindeki iddia ve hezeyanlar da korkunç ve dehşetli bir bid’attir. Çünkü bunlar Kitabullah’a aykırıdır. Kitabullah biz mü’minlerin sımsıkı Peygambere ve Sünnetine bağlanmamızı emir buyurmaktadır.
Sapık Dr. Moon Dininin “Kutsal Metinler Heyetine” üye olmak ve bir taraftan da “Müslümanların inandığı ilmihal dini bozuktur, benim anlattığım Kur’ân dini doğrudur” şeklinde propagandalar yapmak da bid’attir. Böyle adamların peşinden gidenler bid’at çukurunun en derinliklerine inmişlerdir.
Evliyaullah’ın, eski büyük ulema ve fukahanın, ehlullahın kabirlerini ziyaret etmek bid’at değildir. Çünkü kabir ziyareti sünnettir. Din büyüklerinin mezarlarını ziyaret eden, orada Allah için Fatiha ve Kur’ân okuyup sevabını yatanlara bağışlayan kimseler ecir ve feyz kazanır. Din büyüklerinin mezarlarını ziyarette hayırlar vardır. Cenab-ı Hak bizi zararlı, kötü, çirkin bid’atlere sapmaktan korusun. 13 Temmuz 2003