Bildiri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 24 Aralık 2018
Pazar
İslâm dinini Avrupa Birliği standartlarına uydurmaya, âyet ve hadîs hükümlerini AB normlarına göre tevile çalışmak Hak Din İslâm’a hıyanet demektir.
BirMüslümanın vazifesi, İslâm’ı AB ölçü, norm ve standartlarına uydurmak değil; Avrupa’yı İslâm’a çağırmak maksadıyla tebliğ ve dâvet yapmaktır.
Kur’ân ayetleri ve hükümleri, icazetli gerçek İslâm alimleri tarafından Peygamberin (Salat ve Selam olsun ona) Sünneti ışığında yorumlanır.
Oryantalist aklıyla İslâm’ı yenileme ve çağa uydurma çabaları tecdid değil tahriptir.
Batı medeniyetinin değerleri, ilkeleri, ölçüleri, kıstasları, normları evrensel değildir.
Batı’nın İslâm’a ters düşen ölçüleri bozuktur.
Avrupalıların günümüzde teknik, ilmî araştırmalar, zenginlik bakımından üstün ve güçlü olmaları onların dinlerinin, inançlarının, ilkelerinin, medeniyetlerinin doğru olduğuna delâlet etmez.
Müslümanlar Avrupa’nın müsbet ilimlerinden, tekniklerinden, hikmete uygun metodlarından yararlanabilirler ama İslâm medeniyetini bırakarak Avrupa medeniyetini bütünüyle benimseyip iktibas edemezler.
Avrupa medeniyeti fıtrata, insan boyutlarına uygun, yeryüzünde adaletin, barışın, güvenliğin, sosyal adaletin, korkusuz yaşamanın gerçek şekilde var olmasını sağlayacak hak bir nizam değildir.
İslâm dininin ve medeniyetinin temel değerlerinden olan iffet ve hayâ Avrupa medeniyetinde artık yoktur.
İslâm hukuku, Avrupa hukukundan üstündür.
İslâm medeniyetinde, Avrupa medeniyetinde olmayan boyutlar vardır.
Bugün Müslümanların parçalanmış, geri ve cahil kalmış olmaları, İslâm’ı doğru şekilde anlayıp uygulayamamaları; İslâm’ın mükemmel din olduğu iddiasını çürütemez. İslâm ile bugünkü Müslümanlar özdeşleştirilemez.
Kadını bir seks aracı olarak gören, seksi ve şehveti ön plana çıkartan bir medeniyet sapıktır.
Kur’ân’a ve sünnete dayalı İslâm’ın kadınla ilgili bütün kesin hükümleri doğrudur. Bu hükümlere ters düşen hükümler yanlıştır.
Kur’ân ayetleri ve Peygamber hadîsleri feminist ideolojiye göre yorumlanamaz, tevil edilemez.
İslâm’da cihad fi sebilillah farizası vardır. Avrupalılar bundan hoşlanmıyor diye cihadı hükümden kaldırmaya yeltenmek küfre yol açar.
Kur’ân “Allah katında (hak) din İslâmdır” buyuruyor. Bu ayet hiçbir şekilde tartışılmaz. Zamanımızda “üç hak İbrahimî din vardır” diyenler Kur’ân’a, Sünnet’e, icmâ-ı ümmete ters düştüklerini iyi bilsinler.
Kur’ân “Peygamber”e itaat eden Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa, 80) buyurmaktadır. Peygamber’e isyan eden Allah’a isyan etmiş olur. Sünnetsiz İslâm olmaz.
İslâm dini ilahî, münzel (Allah katından indirilmiş), Şeriatının hükümleri Kıyamet’e kadar devam edecek dindir. İslâm’da reform, yenilik, değişiklik yapılamaz. İslâm’ın kesin ve muhkem hükümlerinde ilave ve çıkartma olmaz.
İslâm’ın Kitab, Sünnet, İcmâ-i ümmet ile sâbit olan hiçbir hükmü tarihsel değildir. Hepsi de zamanların sonuna kadar yürürlükte olacak ve kalacaktır.
İslâm Dini ve Kur’ân Allah tarafından korunmuştur, korunmaktadır, korunacaktır.
Cumhur-i ulema yoluna aykırı bütün dini yorumlar bid’attir, şazdır, gayr-i muteberdir.
Dini kendine ve bozuk ideoloji, kültür, değer, norm ve medeniyetlere uydurmak sapıklıktır.
Muhbir-i Sâdık’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) mütevâtir hadîslerle bildirmiş olduklarını inkâr etmek küfürdür.
İnsanlık tarihinin en hayırlı topluluğu Ashab-ı Kiram radiyallahu anhüm ecmâin hazeratıdır. Onların hepsi din konusunda âdildir. Bazı ictihadlarında hatâ etmiş olmaları ve şahsî kusurları bu adalete gölge düşürmez. Peygamber olmadıkları cihetle onlar mâsum değildir.
Diyanet’in haylî eski bir fetvası vardır; Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Hava Kurumu gibi derneklere zekat verilemeyeceğine dair. (O tarihlerde Diyanet fetva heyetinde eski medreselerden yetişmiş icazetli ulema, fukaha ve müftüler bulunuyordu.)
Daha önce kaç kere yazdım: Zekat parasıyla veya paralarıyla cami bile yaptırılamaz. Biz Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanları sadece va sadece kendi fıkhımıza, kendi ulemamıza, kendi müftülerimize bağlı olmalıyız, onların verdiği bilgiler ışığında zekat ödemeliyiz.
Zekat paralarıyla hastahane, okul, köprü, çeşme yaptırılmaz. Böyle hayır işleri elbette yapılacaktır ama zekat parasıyla değil. Zekatlar gerçek kişilere verilir, tüzel kişilere verilmez. Zekat konusunda reformcuların, light İslâmcıların, ehl-i Sünnet dışı bid’atçilerin, şucuların bucuların fetvaları, “Olur olur efendim, verin verin verin…” lafları geçerli olmaz.
Zekatlarını Kur’ân’a, Sünnete, fıkha, şeriata uygun şekilde vermeyenler bu malî ibadeti yapmış ve borçlarını ödemiş olmazlar. Zekat parasıyla Kur’ân tercümesi, meali dağıtılamaz. Zekat parasıyla ilmihal dağıtılamaz. Zekatın kimlere verileceği Kur’ân-ı Kerim’de çok açık ve çok seçik bir şekilde beyan buyrulmuştur.
Zekat öncelikle fakir ve miskin Müslümanların hakkıdır. Binlerce dernek, cemaat, tüzelkişi zekatlara göz dikmiştir. Ülkedeki fakir ve miskin Müslümanlar sefalet içinde sürünürken zekatlar, Kur’ân’a ve Şeriata aykırı bir şekilde toplanıyor. Hakları olan zekatları alamayan ve yokluk içinde kıvranan Müslümanların âhları yerde kalmaz.
Yukarıdaki bilgiler benim şahsî görüşlerim değildir. Ehl-i Sünnet fıkhının zekat hakkındaki bilgilerinden ve fetvalarından özetlenmiştir. 1940’lı yıllarda CHP’nin tek parti zulüm devrinde evlere zarflar dağıtılır ve üç dernek için zekat toplanırdı. Rejim, din düşmanıydı ama zekat paraları tatlıydı…
Zekat paralarını, Kur’ân’ın ve Şeriat’ın gösterdiği şekilde dağıtmamak zamanımızda zuhur etmiş büyük fitnelerden biridir. Bütün Ehl-i Sünnet ve Cemaat din hocaları bu konuda Müslüman halkı uyarmalıdır. Hattâ yeterli sayıda hoca bir araya gelerek müşterek (toplu halde) bir zekat fetvası hazırlayıp yayınlamalıdır.
Bir hayır derneğine zekat verilecek. Bu paralar bir havuzda (derneğin bütçesinde) toplanacak. Bu para ile maaş ödenecek, kira ödenecek, uçak ve otel parası ödenecek, çeşitli işletme masrafları yapılacak, bu arada fakir öğrencilere burs veya yemek verilecek… Böyle zekat olmaz.
Benim bu yazım Sünnî Müslümanların okumaları içindir. Ehl-i bid’at beni ilgilendirmez. Ehl-i bid’atin hocaları beni bağlamaz. Sünnîler bu memlekette hâkim/dominant çoğunluğu oluşturuyor. Fakir Müslümanlara zekat ile yardım etmek onların boynuna borçtur.
Kur’ân-ı Kerim’de namazdan sonra en fazla zikr edilen ibadet zekattır. Zekatı, yerli yerinde, hakkedenlere vermezsek Allah’ın büyük bir emrini tatil etmiş oluruz. Böyle bir şey hem fakirlere, hem de zekat mükelleflerinin kendilerine yapmış olacakları çok büyük bir zulümdür. Zekatlarını doğru, dürüst fıkha ve şeriata uygun bir şekilde ödemeyen Müslüman bir topluluk iflah olmaz.
Milyonlarca vatandaş sefalet içinde sürünüyor. Halk çöplüklerden ekmek topluyor. Fakirler, yüzlerini gizleyerek pazar yerlerinde atılmış çürük meyve ve sebzeleri eşeliyor. Otobüs parası bulamadığı için bazı günler okula gidemeyen Müslüman öğrenciler var.
Güneydoğu’da bir vatandaştan bahsettiler. Altı yüz liralık emekli aylığının tamamını İstânbul’da okuyan iki çocuğuna gönderiyormuş. Kendisi geçinebilmek için cami helasında bekçilik yapıyormuş. Bu Müslümanın üzerimizde hakkı vardır.
Şimdiye kadar zekat konusunda çok yazdım, bunlar toplansa bir kitapçık olur. Yine yazıyorum. Hiçbir kimsenin zekat konusunda Kur’ân’a, Sünnet’e, fıkha, Şeriata aykırı ve zıt fetva ve ruhsat vermeye hakkı yoktur.
Böyle fetvalar keenlem yekûndur (Hükümsüzdür, geçersizdir, yok hükmündedir). Böyle fetvalara dayanarak zekatlarını, onları hakketmeyenlere verenler borçlarını ödemiş olmaz. Sefalet içinde kıvranan milyonlarca Müslümanı düşününüz. Yetimleri, dulları, sefilleri, fakirleri, miskinleri yol oğullarını (mültecileri), borçluları, hastaları düşününüz.
Hep birlikte Allah’tan korkalım. Yüce dinimizin zekat emrini ve diğer emirlerini kurallarına uygun şekilde gerçek muhtaç kişilere dağıtalım. Bu konuda Sünnî fıkıh kitablarına tâbi olalım. 22 Haziran 2009