Bilmemek Ayıp Değildir Öğrenmemek Ayıptır
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Pazartesi
Oniki yıllık okul hayatımda çok sık işittiğim cümlelerden biri “Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır” cümlesiydi. Beş kelimelik bu kısa cümleyi hiç unutmadım, hayatî bir ilke olarak benimsedim.
Her şeyi öğrenmek ve bilmek gerekmez. Zarurî olan, faydalı olan, mutlaka lazım olan şeyleri öğrenmek gerekir. Bunlar nelerdir?
1. Müslüman olana diniyle ilgili temel bilgileri öğrenmek farzdır. Adam bir sürü politikacının, artistin, futbolcunun, şarkıcının, kof ünlünün ismini biliyor, lakin Allah’ın sıfatlarını sayamıyor. Ne kadar ayıp. Şimdiye kadar öğrenmemiş olabilir. Bundan sonra hiç vakit geçirmeden öğrenmesi lazımdır. O kadar zor mudur bu iş? Hayır, küçük bir ilmihal kitabı alır ve dikkatlice okuyarak, bazı yerlerini ezberleyerek noksanını giderir. Allah’ın sıfatlarını beş-on dakikada ezberler, Peygamberlere ait sıfatları da kolayca beller. Amentünün, İslâm’ın şartları, 54 farz, İslâm ahlakının esasları… İslâm’da belli başlı haramlar, helal olan şeyler. İslâm Şeriatında kaç had cezası vardır?..
2. Kültürlü bir vatandaş olmak istiyorsak, öncelikle edebî, yazılı, zengin Türkçe’yi öğrenmemiz gerekir. Birtakım Derin ve Gizli güçler biz Türkiyelilerin zengin Tükçe öğrenmemizi istemiyor. Onlara rağmen öğrenmeliyiz. Yeni nesillerin kelime bilgisi çok zayıf. O kadar zayıf ki, 1920’lerde yazılmış roman, şiir, tarih, düşünce metinlerini okuyup anlayamıyorlar. Bu eksikliği gidermek için her gün on kelime öğrensek, yılda 3650 kelime eder, beş yılda yirmi bine yakın kelime. Eskiden kullanılan İnhisarlar İdaresi, İctimai Muavenet Vekaleti, sefaret, Bâb-ı Meşihat, Erkân-ı Harbiye, kolağası, mülâzım, bey’ü şira, muhayyer, mukannen, istinkâf, Atebe-i Ulyâ-yı Hilâfetpenahi, Selâmlık Resm-i Alisi gibi kelime ve terimleri bilmiyorsak, her gün on tanesinin mânasını öğrenerek birkaç yıl içinde lisan ve edebiyat câhilliğimizi izale edebiliriz (giderebiliriz).
3. Yeni nesiller tarih de bilmiyor. Tarih diye bir sürü maval ve martaval öğretilmiş onlara. Bu bilgisizliğimizi gidermezsek çok ayıp etmiş oluruz. Tarih sahasındaki cehalet öyle birkaç günde, birkaç kitap karıştırarak giderilmez. Yıllarca değerli, ciddî, faydalı, gerçeği yazan kitapları ve makaleleri okumamız gerekir. Jön Türkler kimlerdir? Sultan Abdülhamid Kızıl Sultan mı idi, yoksa Ulu Hakan mı? Millî Mücadelenin içyüzü nedir? Sultan Vahidüddin hâin miydi, değil miydi? Son Halife Abdülmecid bin Abdülaziz Han’ın vatandan sürülmesi. Lozan bir zafer midir, yoksa bir hezimet mi? Lozan’ın gizli prokolları nelerdir? Hahambaşı Hayim Nahum Efendinin Lozan’da oynadığı rol, çevirdiği dolaplar. Yakın tarihimizde Selânik Dönmelerinin, Siyonistlerin çevirdikleri fırıldaklar… Bütün bunları senelerce okuyarak, not tutarak, icabında özel hocalardan ders alarak öğrenmek gerekir. Öğrenmek istemiyor musun? Öyleyse cahil kalırsın ve cahilliğin karasını yüzünde taşırsın.
4. Türkiye’de sosyal bir çöküş, dağılış, çözülme müşahede ediliyor. Toplum gittikçe bedevîleşiyor. İstanbul dünyanın en büyük mezraası haline geldi. Görgüsüzlük, yabanilik, kabalık, bayağılık aldı yürüdü. Böyle bir durumda bize ne lazım? Adab-ı muaşeret bilgisi lazım, onu hayatımıza uygulamamız lazım. Nezaket, kibarlık, mürüvvet, incelik, efendilik lazım. Zenginlik bu eksiklikleri ortadan kaldırmıyor. Öyle yeni türeme zenginler var ki, milyon dolarlık evlerde oturuyor, dehşetli lüks otomobillerde geziyorlar. Pahalı elbiseler giyiyor, lüks restoranlarda tıkınıyorlar ama bir türlü yarmalıktan, kerestelikten, zontalıktan, magandalıktan, kütüklükten, öküzlükten, eşeklikten kurtulamıyorlar. Hepsinin adam olabileceğini sanmıyorum ama bir kısmı, isterse, gayret gösterir, cehd sarfederse pekâlâ adam olabilir, medenî vatandaş olabilir. Bunun için görgü, nezaket, medeniyet dersleri almaları gerekir. Bu konuda ders almak gurur ve kibirlerine mi dokunur? O halde gurur ve kibirleriyle batsınlar!
5. Müslüman, muhafazakâr, gelenekçi kesim ev döşemesini biliyor mu? Fakirleri kasd etmiyorum, zenginleri ve tuzu kuru olanları kasd ediyorum. Adam doların milyonlarıyla oynuyor, lüks bir evi var. Gidiyorsunuz ki, salonu bir rezalet. Hem Müslüman geçiniyor, hem Türkiyeli geçiniyor, hem tarihî devamlılığa bağlı olduğunu söylüyor ve evinde bir tek orijinal hüsn–i hat levhası, bir Hilye–i Şerif yok. Yerlerde el dokuması, kök boyalı halı ve kilimler yok. Duvarlarda birkaç güzel resim, gravür yok. Ev lebâleb lüks eşya dolu ama ruhsuz, şahsiyetsiz, kimliksiz eşyalar. Bilmiyorsak öğrenmek zorundayız. Türkiyeli bir Müslümanın evi nasıl döşenmelidir? Salonumuzda bize ait olan ne gibi simgeler bulunmalıdır? Türkiyelinin misafir odası (veya salonu) nasıl olmalıdır? Mutfağı nasıl olmalıdır, evi nasıl olmalıdır? Dekorasyonda nelere dikkat etmeliyiz? Nelerden kaçınmalıyız? Bunları nasıl öğreneceğiz? Bilenlerden. Bilgisayar öğrenmek için gerektiğinde kursa gidip nasıl para ödüyorsak, bunlar için de ödememiz gerekir. Kursu yoksa, kitaplardan öğrenmemiz lazımdır.
6. Bir kısım hanımlarımız ve kızlarımız başlarını örtüyorlar. Ne güzel… Ancak tesettürün, örtünmenin de hükümleri, şartları, kuralları, edebi, erkânı vardır. Bu iş, öyle başına rastgele renkli bir bez bağlamakla bitmiyor. Son zamanlarda öyle karılar ve kızlar görülüyor ki, başları örtülü ama geri kalan tarafları rezalet. Bu gibi hanımların en kısa zamanda İslâm’ın giyim kuşamla, tesettürle ilgili hükümlerini bilenlerden öğrenmeleri ve yanlışlarını düzeltmeleri gerekir. En fazla Eyüp Sultan’da, Sultanahmet Parkı’nda görüyorum ve utancımdan yerin dibine geçiyorum. Müslümanlar bu hallere de mi düşeceklerdi. En cırtlak, en bağırtlak, en berbat, en parlak, en göz çekici pembelere bürünmüş bir hatun. Başında gökkuşağı gibi bir eşarp, gurur ve kibir içinde salına salına bin türlü işve ile dolaşıyor. Sözde tesettürlü. Yahu böyle tesettür olur mu? Bu gibi kadınları ve kızları uyarmak, bilgilendirmek gerekir. Uyanırlar, hallerini düzeltirlerse ne âla. Düzeltmezlerse ne halleri varsa görsünler.
7. Yeni nesillerin en büyük eksikliği mantık kültürüne sahip olmamalarıdır. Hem okumuş, geçinecek, yüksek tahsilli geçinecek, hem de mantık bilmeyecek, böyle şey olur mu? Mantık doğru düşünmek ilmi ve sanatıdır, mantık doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmemizi sağlar. Bir köylü, bir işçi, tahsilsiz bir vatandaş mantık bilmezse ayıp değildir ama okumuş kimsenin mantık bilmemesi çok ayıptır, çok hacalet verici bir haldir. Madem ki, liselerde Pembe ve Derin veli ve vasilerimiz bize mantık öğrettirmediler, biz de onlara inat bunu özel yollarla, kendi gayretimizle öğrenmeliyiz. Mesela doktor, mühendis, iş adamı, hukukçu on kişi, bir grup oluşturmalı, ehil bir hoca bulmalı ve mantık dersleri almalıdır. Hocaya da ücret ödenmelidir. “Biz hayata atıldık, bizim mantığa ihtiyacımız yoktur…” diyen çıkarsa ona “Yazıklar olsun sana!” derim.
Bakınız yukarıda yedi madde yazdım. Bu listeyi uzatmak mümkündür. DİKKAT, MERAK, HAFIZA dersleri de almamız gerekir.
Evet, bilmemek ayıp değildir ama öğrenmemek, cahillikte direnmek çok ayıptır. 06 Eylül 2005