Pazar

50 yılı aşan bir zamandan beri Türkiye Müslümanları kaliteli/vasıflı Müslüman yetiştirecekleri yerde, bütün ağırlıklarını bina yapımına verdiler. Elli senede 50 bin cami… On binlerce Kur’ân kursu, yurt, din mektebi binası… Bina yapımı için yekûn olarak 100 milyarlarca dolar harcadılar.

Vasıflı, güçlü, üstün Müslümanlar yetiştirmek

, bunlardan kadrolar kurmak için gerektiği gibi çalıştılar mı?.. Heyhat!..

1960’larda Yeni İstiklal haftalık gazetesini yayınladığım yıllarda hayır hasenat yapan muhterem bir Hacı Bey’e,

mevcut eğitim müesseselerinin kalitesinin yetersiz olduğunu

söylediğim vakit,

“Eskiden hiç yoktu… Bunlar hiç yoktan iyidir…”

cevabını vermişti. İşte Müslümanları bu

“Hiç yoktan iyidir”

felsefesi yaktı.

İnsanlar hukuk önünde eşittir ama birçok husus ve konuda eşit değildir. Renk, ırk, tip bakımından insanlar arasında çeşitlilik vardır. Kereste ve tahta bakımından da böyle bir çeşitlilik vardır ve bu konuda eşitlik yoktur. Ceviz, meşe, gürgen, kestane, tek, akaju, abanoz ağacı kıymetli kerestelerdir. Bunlardan değerli mobilyalar yapılabilir.

Kavak tahtası değerli bir tahta değildir. Ondan portakal sandığı, kibrit çöpü, gazete kağıdı hamuru yapılır. Kavak kerestesinden ev yaparsanız çöker, yıkılır… Mobilya yaparsanız bir işe yaramaz. Müslüman kesim adam okutur ve yetiştirirken bu kereste meselesine önem vermedi. İşte felaket buradadır..

Hiç yoktan iyidir felsefesi ile bu günlere geldik.

Medya sahasında güçlü ve vasıflı yeterli eleman yok. Dünya çapında büyük din hocaları bile yetiştiremedik.

Kitapları yabancı dillere çevrilen bir tek Müslüman düşünürümüz var mı?

Cumhuriyet devri Müslüman nesiller içinden bir

Nelson Mandela

, bir Mahatma

Gandi

, bir

Hasan el-Benna

, bir

Le Corbusier

çapında kişi çıkmış mıdır?

Bundan yüz yıl önce Fransa’da, pek başarılı olmayan genç öğretmenlerin sicillerine

“Bon pour I’Orient”

(Doğu ülkeleri için iyidir)

yazarlarmış. Biz, elli yıl boyunca nadir istisnalar dışında böyle çapsız elemanlar yetiştirerek bir tür intihar ettik.

Hiç yok demiyorum, lakin istisnalar kuralı bozmaz.

Vasıflı Müslümanın özellikleri nelerdir?

O öncelikle genel kültür bakımından çok yüksek seviyededir. Anadilinin veya ülkedeki hakim dilin edebiyatını çok iyi bilir. Fuzulî divanını anlayarak ve zevk alarak okuyamayan bir Müslümana kültürlü demek mümkün müdür? Tarihi de iyi bilmesi gerekir. Felsefe yani psikoloji, mantık, ahlâk, metafizik, estetik kültürüne de sahip olacaktır. Mantık bilmeyen kişi, bırakın aydın olmak, sıradan bir vatandaş olarak bile son derece eksiktir. Sanat tarihi ve sanat kültürü sahibi olacaktır.

Türkiyeli bir Müslüman ve

Mecelle’nin Kavaid-i Külliyesini

bilmiyor… Böylesi cahil bir Müslümandır. Dinini de iyi bilecektir. Din kültürü zayıf olan bir Müslüman elbette Müslümandır ama yetersiz, vasıfsız bir Müslümandır.

İkinci olarak vasıflı/güçlü Müslüman yüksek ahlâk ve karakter sahibi olacaktır. Yalan söylemeyecektir, kimseyi aldatmayacaktır, kendisine düşmanları bile güvenecektir… Söz verince sözünü yerine getirecektir. Emanete asla hıyanet etmeyecektir… Gıybet etmeyecektir…

Asla haram yemeyecektir… Lüks ve şatafat hastası olmayacaktır…

İffet, şecaat, hikmet, hilm sahibi olacaktır…

Vatansever (sadece lafla değil) olacaktır. Adil olacaktır. Ruh soyluluğuna sahip olacaktır. Dönek ve fırıldak olmayacaktır. Asla ve asla yalakalık, dalkavukluk, meddahlık, şakşakçılık yapmayacaktır… Mütevâzı olacaktır… Üçüncü olarak şahsiyet itibarıyla güzel bir insan, güzel bir Müslüman olacaktır. Fizikî güzelliği kasd etmiyorum… Evi güzel, kılık kıyafeti güzel, davranışı güzel, konuşması güzel…

“Hiç yoktan iyidir”

sınıfına mensup vasıfsız Müslümanlardan bir kısmı hayata atılınca aç kurtlar veya köpekler gibi menfaate, paraya, kazanca, zenginliğe yöneldiler. İslâm dininin haram kılmış olduğu bütün kötülükleri ve münkerleri utanmadan irtikab ettiler.

Biz yakın tarihimizde rüşvet alan İslâmcılar görmüşüzdür. Haram yiyenlerini görmüşüzdür. Kirli, necis, kara para zengini olanlarını görmüşüzdür. Hortumlayanlarını görmüşüzdür. Sıfırdan başlayıp kısa zamanda dolar milyarderi olanları görmüşüzdür. İlahiyatçı yetişip de dinde reform yapmaya yeltenenlerini görmüşüzdür. Evet,

50 yıl boyunca yeterli sayıda vasıflı, güçlü, üstün, gerçek Müslümanlar yetiştirilmiş olsaydı bu fenalıklar olmayacaktı.

Bir Müslüman ribayı helâl kabul ederse o kişi Müslümanlıktan çıkar kâfir olur. Kendi ülkesini, kendi halkını, kendi devletini soyan Müslüman aslında kıpkızıl bir münafıktır.

Bir Müslümanın ne mal olduğu parayla, menfaatle olan işlerinden belli olur. Para ve menfaat konusunda temiz değilse onun ciğeri beş para etmez. Bir Müslüman açlıktan ve sefaletten kıvransa bile saçı bitmedik yetimlerin hakkını yemez, harama el uzatmaz. İslâm’a hizmet edecek Müslümanların bilgi, ahlâk ve estetik bakımından çok vasıflı, çok güçlü, çok üstün olarak yetiştirilmeleri gerekir.

Yarı mühtedilerle, münafıklarla, yarım yamalaklarla, hiç yoktan iyilerle hizmet mizmet olmaz; soygun olur, talan olur, sömürü olur. İşler bundan sonra düzelir mi?.. İnşaallah düzelir ama çok zor düzelir. Dinî hizmet ve faaliyetler geçime, paraya, menfaate, zenginleşmeye, ikbale, arivizme endekslendigi zaman Müslüman toplumun kıyameti yaklaşmış demektir.

Kavak tahtasından yapılan şatolar kısa zamanda çöker… 30 Temmuz 2007