Pazar

Size öncelikle gereken sahih bir itikada sahip olmanızdır, yâni inanca ait meselelerde ehl-i sünnet ve cemaat dairesinde bulunmanızdır. İkinci olarak da taharet, ibadet, muamelât gibi hususlarda dört hak mezhebten birini kabul edip onun fıkhıyla İslâm’ı hayata uygulamanız gerekir. Mezheplerin hükümlerini karışık şekilde tatbik etmek yanlıştır, telfik-i mezahib denilen bu bâtıl ve zararlı metoddan uzak durmanızı tavsiye ederim.

Tarikat meselesine gelince: Bir derneğe üye olmaya benzemez bir tarikata intisab etmek. Bu bir nasip meselesidir. Sâdık rüyalar, mânevî işaretler, rabbanî tevafuklar gerekir bir tarikata girmek için.

Hizib ve meşreb taassubu kötü bir şeydir. Böyle mutaassıplar kendi meşreblerini, tarikatlarını, cemaatlerini dinin üzerinde görürler ki, bu yaptıkları sapıklıktır. Onlar kendi cemaat başkanlarını, hocalarını neredeyse Peygamber’den üstün görürler, bu da ayrı bir sapıklıktır. Bu sapıklar Allah’a, Peygamber’e, Kur’an’a, İslâm’a, Şeriat’a saldırıldığı zaman tepki göstermez, yasal hudutlar dairesinde müdafaa etmezler ama kendi cemaatlerine ve kendi din baronlarına en ufak bir tenkit ve saldırı olunca küplere binerler. Böyle adamlarda hayır yoktur.

Bütün mü’minler kardeştir. Aralarında meslek, meşreb, mezheb, görüş, tercih, tarik, metod ayrılıkları olsa da kardeştirler. Kim bu kardeşliği inkâr eder, iman kardeşlerine hakaret ederse o da sapıktır.

“Benim şeyhim en birinci, en hakikî, en büyük, en has şeyhtir; öteki şeyhler ve hocalar sahtedir” diyenler de dengesiz ve fesatçı kişilerdir. Bunlarda da hayır yoktur.

İntisablı bir Müslüman, kendi şeyhine nasıl hürmet ediyorsa, başka şeyhlere de aynı şekilde hürmet göstermekle mükelleftir.

Yüce İslâm Şeriatı, farz namazların cemaatle kılınmasını emretmektedir. Peygamber’in bu hususta kesin ve sıkı emirleri ve öğütleri vardır. Tafsilatı fıkıh kitaplarımızda yazılıdır. İyi ve kötü her imamın arkasında namaz kılınır. Yeter ki, onun fıskı veya bid’ati kendisini dinden çıkaracak derecede olmasın. Size tavsiyem cemaate çok önem vermeniz, farz namazların ezanları okununca camiye gitmeniz, cemaate katılmanızdır. Cemaate gitmeyene dinimiz ve Şeriatımız “Târik-i cemaat” demekte ve böyle kişilerin mehâkim-i şer’iyede şahitliklerini bile kabul etmemektedir.

İslâm dini bağlılarına ilim, irfan, hikmet, feraset sahibi olmalarını emretmektedir. İnsan bir cemaate katılmakla, bir hocaya bağlanmakla kendini kurtaramaz. İlim ve irfan sahibi olacak, nefsini yenecek, mâneviyat ve kültür bakımından güçlü olacak, ahlâk ve fazilet sahibi olacak ki, kurtulsun.

Mezhebler, tarikatlar, meşrebler, islâmî cemaatler ticarî şirket, holding değildir. Bağlılarını, müridlerini kaz gibi yolan, inek gibi sağan topluluklarda hayır yoktur.

Din ile kin bir yerde bulunmaz. Kini olanın dini yoktur. Kendi benliğine tapanlar, zâhirde Müslüman gibi görünseler de, gizli bir şirk üzeredirler.

Câhil ve nefs-i emmâre bendesi Müslümanların bu dine ve ümmete verdiği zararı kâfirler veremez. Böyle adamlardan uzak olmaya çalışın. İnsanlara hayrınız dokunmuyorsa bari sokak kedi ve köpeklerini doyurun.

Din sömürücülerinden bucak bucak kaçın. Onları desteklerseniz kendi dininizi kendi ellerinizle yıkmış olursunuz. Siyaset dine âlet edilebilir ama din asla siyasete âlet edilmez. Dini siyasete âlet edenler, din yoluyla riyâset, şöhret, servet, nüfuz temin edenler şerir ve habis kimselerdir.

Önemli sandığınız, üzerinde kafa yorduğunuz, peşinde koştuğunuz dünya tantanaları bir ikindi namazının gayr-i müekked sünneti kadar değere sahip değildir.

Allah’tan akıl, basiret, hikmet, feraset, fetanet isteyiniz. Bunlar sapıklıktan, ayak kaymasından, boş işlerle uğraşmaktan alıkoyar.

Hepsi Atatürkçü

Bir farmason feryat ediyor, “Kalkın ey ehl-i vatan Atatürkçülük elden gidiyor!” diyor. Atatürkçülüğe o kadar bağlı görünüyor ki, işin içyüzünü bilmeyenler “Bu ne aşk, bu ne sadakat, bu ne bağlılık” diye hayret ederler.

Hem Farmason, hem de samimî Atatürkçü… Olur mu böyle şey. Atatürk ülkemizdeki Farmason localarını kapatmamış mıdır? Masonluğun yasaklanması Kemalist inkılapların en önemlilerinden değil midir? Peki, bir vatandaş hem Mason, hem Kemalist nasıl oluyor? Bu işte sakın bir bit yeniği olmasın?

Ötede bir komünist “Atatürk, Atatürk, Atatürk!..” diye çırpınıyor, hıçkırıyor, ortalığı birbirine katıyor. Allah Allah! Hem komünist, hem Kemalist, bu nasıl oluyor?

Atatürk komünistlerin başını ezmedi mi? Nazım Hikmet Atatürk zamanında mahkûm edilip onbeş sene hapiste kalmadı mı? Mustafa Subhi ve arkadaşlarına ne olmuştu?

Hem azılı komünist ve su katılmamış Marksist-Leninist, hem de militan Atatürkçü. Mantığınız bunu kabul ediyor mu? Bir dolaptır dönüyor. Herkes Atatürkçü. Nasıl oluyor bu?

68 kuşağı diyorlar. Hani şu asılan Deniz Gezmiş’lerin, Mahir Çayan’ların arkadaşları. Onlar şimdi yaşlandılar, yükseldiler, birçoğu önemli, büyük makamlara geçti. 60’lı yıllarda başarılı olmuş olsaydılar, Türkiye’de Pol Pot rejimi gibi bir Marksist sistem kuracaklar, ülkeyi gerici unsurlardan temizleyeceklerdi. Şimdi onların hepsi de başımıza Atatürkçü kesildi.

CHP Atatürk’ün partisiydi. Son seçimleri kazanamadı, barajın altında kaldı. Meclis’e giremedi. CHP’nin danışmanları, kurmayları Sabataycı’ydı. Mason Atatürkçü, Sabatyacı Atatürkçü, Komünist Atatürkçü, sağcı Atatürkçü, solcu Atatürkçü; yolları, görüşleri, tercihleri, hayat felsefeleri birbirine zıt kişiler, gruplar hep Atatürkçü. Peki bunların hangisi gerçekten samimî Atatürkçü, hangisi sahte Atatürkçü? Elde bir kıstas, ölçü yok mu? 28 Haziran 1999