Bir İlahiyatçıya
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 24 Aralık 2018
Cumartesi
Huzur-i İlâhiyat-penahîlerine:
Muhterem efendim,
Selam ve hürmetlerimi sunduktan sonra…
Bendeniz bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanı olarak; fıskı, fücuru, bid’ati kendisini küfre düşürmeyen ve kıldığı namazın fesadına sebep olmayan herkesin arkasında namaz kılar, selamını alıp verir, kestiği hayvanın etini yer, hastalanırsa ziyaretine gider, vefat ederse cenazesinde bulunurum.
Tevhid hakkında, sert bir üslupla nasihat ediyorsunuz. Mâlum-i ‘âlileri, Tevhid ile Tenzih birlikte olmalıdır.
Tevhid diyor, sonra Yüce Allah’a noksan sıfatlar izafe ediyor. Böyle şey olmaz.
Aşağıdaki inançlar Tevhid’e gölge düşürür.
Bendeniz bu gibi inançlara sahip kimselerin ardında namaz kılmam. Fitne ve fesat çıkmaması için, kılmam gerekirse, fark ettirmeden o namazı iade ederim.
Tasavvuf ve tarikat velileri şeytan velileridir diyen bid’atçinin arkasında namaz kılınmaz. Çünkü o bu sözü ve inancı ile mü’minleri tekfir etmiş olur ve bu sebepten kendisi küfre düşer.
Tasavvuf ve tarikat Müslümanlarını şirk ve küfürle suçlamıyor ama onları tenkit ediyor… Böyle bir Müslümanın tasavvuftan ve tarikattan nasibi yoktur, tekfir etmediği için onun arkasında namaz kılarım.
Âmentü’nün şartlarını beşe indiren, kaderi zikr etmeyen kimsenin ardında namaz kılınmaz. Çünkü Kitab, Sünnet ve icmâ ile sabit bir temeli, zımnen de olsa inkar etmiştir.
Namazları, duaları, zikirleri, salavat okumayı inkâr, red, tahkir eden kimse çok vahim bir bid’at içindedir. Çünkü bu dört değer ve kavram farzdır, Kur’ân, Sünnet ve icmâ ile sabittir. Münkiri mürted olur.
diyen ve böyle inanan kimselerin ardında namaz kılınmaz.
diyenin arkasında namaz kılınmaz, kılınırsa iade edilir. Tevhid inancı ile Teslis inancı esasta birdir, farklılıklar teferruattır (ayrıntıdır) diyenin arkasında namaz kılınmaz. Böyle diyenler ak ile kara birdir demiş gibi olur.
diyenin dininden şüphe edilir. Böylesinin arkasında kesinlikle namaz kılınmaz.
Evet muhterem kardeşimiz, benim inançlarım bu merkezdedir. Bu inançları kendim uydurmuş değilim, Ehl-i sünnet imamlarının, ulemasının, fukahasının, müfessir ve muhaddislerinin, müftülerinin görüşleridir bunlar. En doğru inanç hükümlerini Ümmet-i Muhammed’e şu iki imam bildirmiştir: İmamı Eş’arî ve İmamı Mâturidî…
Onlardan önce doğru inanç yok muydu? Hâşâ böyle bir şey demedim.
O büyük imamlar da Kur’ân’a ve Sünnete uygun inanç hükümlerini tasnif ettiler, doğru yorumlar getirdiler ve Ümmet’i aydınlattılar.
İhtilaflı konuların birinde bile Vehhabîler haklı değildir.
Birtakım cahillerin türbelerde yaptıkları doğru mudur? İslâm’a, Kur’ân’a, Sünnet’e, Şeriat’a uymayan bütün bid’atleri Ehli- Sünnet uleması tenkit etmiştir.
adalete, insafa, doğruluğa yakışmaz.
İhtiramat-ı fâikamın kabulünü istirham ederim efendim.
– Aşağıdaki satırlar on ay önce yazılmıştır-
Fazlurrahmancıları kimler destekliyor ve savunuyor, dikkat ediyor musunuz? Sabataycılar hemen onları savunmaya başladı. Şu malum ve mahut reformcu adam hemen yardımlarına koştu. Ne kadar bid’atçi, yenilikçi, değişimci varsa onların safında yer aldı.
Bozacının şahidi şıracı… Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Denize düşen yılana sarılırmış… Onlar, dinde reform ve dini evcilleştirme, İslâm’ı Avrupa Birliği standartlarına uyarlama ve ayarlama çalışmalarını haklı gören, savunan, destekleyen bir tek Sünnî ulema gösterebilirler mi?
Benim dinim kumaş, onlar makas canlarının istediği gibi kesip biçecekler ve on milyonlarca Müslüman seyrine bakacak.. Yağma yok yağma yok.. Ülkemizdeki dinde reform dolap ve düzenlerini, bütün İslâm dünyasının ulema meclislerine ve fetva merkezlerine duyurmalıyız.
Batılılar istemiyor diye kadınla ilgili sahih hadîsleri ayıklamak ne demekmiş… Cihadsız bir İslâm türetmek ne demekmiş… Dinde yenilik, değişim, sulandırma, İslâm’ı evcilleştirme faaliyetleri Fazlurrahmancı Ankara Ekolü mensuplarına verilmiş…
Bu para, babalarının malı mıdır? Sünnîlerin parasıyla Ehl-i Sünneti yıktırmak o kadar kolay mıdır sanıyorlar?
Üçünün mensupları da ehl-i necattır ve ehl-i Cennet’tir diyecekler ve biz de ses çıkartmayacağız. Yağma yok yağma yok.
diyecekler. Akıllarınca Tevhidi ile Teslisi birbiriyle uyuşur gösterecekler ve biz de itiraz etmeyeceğiz. Yağma yok yağma yok.
Siz herkesi kör, alemi sersem mi sanırsınız… Dünyada ve âhirette ellerimiz yakalarınızdadır. Biz Ehl-i Sünnet’in hak ve doğru olduğunu ilmelyakîn ve aynelyakîn biliyoruz. Dinimizi size tahrif ve tağyir ettirmeyeceğiz.
İslam terminolojisinde
kavramı vardır, çoğulu fitendir. Ateistler, çağdaşlar, sosyolojik Müslümanlar bu kelimeyi pek kullanmazlar. Dünya dârül’fitendir yâni fitneler evidir. Dünyada fitne zamanları, fitnesiz zamanlardan daha fazladır.
Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) vefatından fazla geçmeden fitneler başlamıştır.
Küfe Camii’nde şehid edilmiştir.
Hz. Hüseyin’in başı kesilmiştir.
Haçlı seferleri… Moğol istilası… Hülagû ordusunun Bağdad’ı istila edip taş üzerinde taş, gövde üzerinde baş bırakmaması, yüz binlerce yazma kitabın Dicle nehrine atılarak yok edilmesi… Endülüs faciası…
ve Hilafet-i İslâmiye’nin kaldırılması… “İslâm’da Fitneler tarihi” adlı on ciltlik bir kitap yazılsa, her cildi bin sayfa olsa yine tamamı bir araya getirilemez.
Bu devirde bütün dünya ağır, yoğun, şiddetli fitnelerle sarsılıyor. Türkiye de böyle. Birtakım cahiller ve gafiller, bu fitneleri ya görmüyor, yahut önem vermiyor.
– İslâmî kesimde lüks, sefahat, israf içinde yaşayan bazıları “Hz. Peygamber bu devirde yaşasaydı en lüks cipe binerdi” diyor. Zehi gaflet! Fitneler ve fesatlar devrinde yaşadığımızı bilelim ve ona göre tedbirli bir hayat sürelim. Sakın gafillerden ve cahillerden olmayalım.
Kur’ân’a, Sünnet’e, icmâ-i ümmete aykırı olan her şey aslında fitnedir. İtikadın bozulması… Bid’atlerin yayılması… Namazın terki… Halkın şehvetlerine tâbi olması… Emri mâruf ve nehyi münker yapılmaması…
Binanın, ribanın ve zinanın korkunç boyutlara ulaşması…
Bütün gücümüzle, ellerimizdeki bütün imkânlarla fitne ve fesat yangınlarını söndürmeye kalkışmazsak, hem dünyada, hem ahirette yanarız. 13 Aralık 2009